Gündem, Hasan Gezgin, Umut Yazıları

Katırcıoğlu kimin sesi? – Hasan Gezgin


Geçtiğimiz gün HDP Mv. Erol Katırcıoğlu’nun Kronos’ta bir söyleşisi yayınlandı. Bu söyleşide birçok konuya değiniliyor. İzmir’de HDP il binasında Deniz Poyraz’ın öldürülmesinden tutalım da Biden’ın Erdoğan’a söylediğini iddia ettiği bazı şeyler, MHP, CHP vs. Buraya kadar her şey böyle söylenilince normal. Anormal olan bunları açtıkça içeriğinin değişmesi. Çünkü Erol Katırcıoğlu “Erdoğan adım atarsa HDP, AKP ile tabii ki tekrar uzlaşabilir” diyor. Bu açıklama işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin ve bütün ezilenlerin kazanmaya çalıştığı haklarına bir darbedir.


Devlet içeride ve dışarıda birçok işgal ve sömürü düzeni kurma savaşı yürütüyor. Bu savaşların hepsinde askeri ve politik olarak yenilgiler yaşıyor. Ancak savaşı devam ettirmeden de duramıyor. Çünkü onlar için de ‘eylem de duraksama ölüm demektir’. Son 3-4 aydır AKP-MHP faşizminin bu yenilgileri ve beraberinde ise ülke içinde HDP ve birleşik mücadele güçlerine dair yaptığı saldırılar yükselmekte olan devrimci pratiklerin, sözlerin ve eylemlerin stratejik açıdan ön kesilmesiyle beraber dağıtılması ve/ veya zararsız hale getirilmesidir. Bu sebeple HDP üyelerine sürekli olarak yapılan gözaltı ve tutuklamalar esasında HDP’nin içini boş bir hale getirmek ve liberal bir kanat, uzlaşmacı bir kanat yaratarak burada öne çıkarmak gibi bir amaç taşımaktadır. Çünkü sürecin ağırlığının kaldırılamayacağını düşünerek faşizme ‘ılımlı ve tatlı’ gözükmeye çalışmak gibi bir anlayış faşizm güdümlü bir politikadır. Faşizmin ‘ya düşecekler ya despotizmi kuracaklar’ aşamasında olduğunun tespitini yapıp da ona el vermek epeyce garip bir politikadır. Hatta şöyle söylemekte fayda var; ‘Kendiliğinden düşmeyecekler, biz yıkacağız. Despotizmi kuramayacaklar, biz varız!”. Keşke bunu söyleyebilseydi Erol Katırcıoğlu. Bu faşizmin gücünü abartmaktır ve onun karşısında ‘hareket’ edememenin politik tezahürünü açıklamaya çalışmaktır. Hatta faşizme karşı nasıl mücadele edilmezin kılavuzudur bu.


İzmir’de Deniz’in öldürülmesini AKP’ye bir mesaj olarak yorumlamak da doğrudan AKP’ye bir çağrıdır. Sağcısı-solcusu bunun ardında devletin işi olduğunu yarım ağızlı olsa bile söylerken böyle bir açıklamayı ‘Erdoğan demokrasi istiyor ama çevresi kötü’ gibi bir söylemle birleştirmek ‘gel AKP, ben hazırım’ demektir. Deniz’in öldürülmesi devrimcilere bir mesajdı. Kimse bunu farklı yorumlama gafletine düşmemelidir.


Murat Karayılan’ın da 9 Haziran 2021 günü bir açıklama yaptı. Açıklama özetle şu: “Birkaç ay önce Türk devleti bazı dostlar vasıtasıyla, hatta Tayyip Erdoğan bizzat kendisi bize bilgi göndererek Türkiye’nin içinde, Kuzey Irak’ta ateşkes ilan edin. O zaman biz de yapacağınız hiçbir şeye müdahil olmayız dediler”. Karayılan’ın bu açıklamasını alıp ‘keşke masaya tekrar’ otursak demek ezilen halkların devrimci savaş iradesini çiğnemektir. AKP bu kadar gerilediyse bunda devrimci ve birleşik devrimci savaş iradesinin varlığı ayan beyan ortadadır. AKP’nin PKK’ye gizliden yaptığı bu ‘davet’ hiçbir zaman devletin faşist saldırganlığını sonlandıracağı anlamına gelmemektedir. AKP-MHP faşizmi Latin Amerika’lardan uyuşturucu getirir satar ve o parayla yine dağda savaşan gerillaya kurşun sıkar, bomba atar. Devletin kasasını boşaltır kendisi zengin olsun diye her şeyi yapar ama işçi grevine yine saldırır. AKP-MHP faşizmi işte bu yüzden geriler. Ve nihayetinde de devrimci savaşım iradesini taşıyanlar tarafından yıkılır. Devletin savaşı durdurmak isteyip de PKK’den ve diğer devrimci örgütlerden ‘aman’ dilemesi de işte tam olarak HDP ve diğer birleşik devrimci güçlerin AKP’ye el vermesini istemesi gibi bir tasfiye hareketini planladığı için olur. Ya da az önce dediğim gibi zararsız hale gelmesini istemesiyle. Bu sebeple buradaki faşist kurnazlığı bir tasfiyeye hazırlandığı şeklinde okumak gerekmektedir.


Erol Katırcıoğlu devletin bu saldırganlığı içerisinde AKP’nin güç kaybettiğini görüyor ama kendisinin güçlenebileceğini öngörmüyor. Devletin tasfiye planları içerisinde girmeyi reddetmek ve devrimci örgütlerin içerisinin hiçbir zaman devlet politikalarına entegre olmayacağını göstermek gerekmektedir. Buradaki yanılgı bir kırılmadır. Bu kırılmanın ideolojik-pratik sonucunun faşizmin tasfiye hareketine el verdiğini kabul etmemek ama bunu da ‘faşizmi masada alt ederiz’ olarak lanse edildiğini görüyoruz. Türkiye Devrimci Hareketi ne Sri Lanka’nın Tamil Kaplanları ne de Kolombiya’nın FARC’ı olur. Bunlar deneyimlendi ve görüldü ki ideolojik ve pratik olarak safları netleştirmek, yeniden tahkim etmek gerekmektedir. Faşizme karşı mücadelenin kılavuzu bellidir. Bu kavga sınıf kavgasıdır, iktidar kavgasıdır, ezilen Kürt halkının kavgasıdır. Masada uzlaşarak çözülecek gibi de asla durmamaktadır.

Paylaşın