Gündem, Seçtiklerimiz

Dilşat Canbaz: Birleşik mücadele perspektifi daha çok öne çıkarılmalı!

Canbaz, yaşanan gelişmelere ilişkin; “Birleşik mücadele perspektifinin daha çok öne çıkarılması, bu perspektifin ayakları yere basan bir siyasete bürünmesi ertelenmeyecek kadar kritik bir öneme sahiptir” değerlendirmesini yaptı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) üyesi Dilşat Canbaz, son süreçte yaşanan gelişmelere ilişkin Gazete Patika ile bir söyleşi gerçekleştirdi.

Canbaz, çete yöneticisi Sedat Peker’in ifşaatları, çete/mafya-siyaset-devlet ilişkileri, HDP’ye yönelik saldırı ve kapatma davaları ve son süreçte bütün muhalif kesimlere yönelik artan saldırı ve karşısında ivme kazanan toplumsal mücadeleye ilişkin sorulara cevap verdi.

Gazete Patika’da yayınlanan röportaj şöyle;

G.P: Son birkaç aydır kamuoyu devlet destekli çete yöneticisi Sedat Peker’in ifşaatlarını ve bu ifşaatlar üzerinden ortaya çıkan mafya-siyaset-devlet ilişkilerini konuşuyor. Süreçle ilgili olarak ne söylemek istersiniz?

Dilşat Canbaz: Elbette bugün bir mafya lideri tarafından yapılan ifşaatlar, içerikler bağlamında bizleri şaşırtan bir muhtevaya sahip değildir. Geçmişten bugüne devleti yöneten iktidarların bir vesileyle bu kanun dışı oluşumlarla iş tuttuklarına, bu çete gruplarını çeşitli eylemlerde kullandıklarına defaatle tanık olduk, tanık olmaya devam ediyoruz. Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in açıklamaları devlet, mafya, sermaye ve medya iş birliğini çok açık ve somut olaylarla halkın gözleri önüne seriyor. Bu, suçun içinde yer alan birinin itirafları olduğu için önemlidir. Yine kokain rotasının teşhir edilmesi, Binali Yıldırım’ın oğlunun bu iş içinde yer aldığının ortaya serilmesi (Ki bu doğrudan Saray’ın bu işin içinde olduğunu göstermektedir), Kutlu Adalı cinayetinin detaylı şekilde anlatılması, SADAT-Saray çetesinin Suriye silah sevkiyatlarının ve sevkiyatta görevli Saray yetkililerinin teşhiri, Mehmet Ağar ekibinin gaspları, Süleyman Soylu’nun mafya grupları ve kara para aklayan kişilerle doğrudan ilişkisi ve Sezgin Baran Korkmaz-Cihan Ekşioğlu tiranlığının iktidar ilişkileri ve talanlarının ilk kez net şekilde ortaya çıkması bu karanlık ve halk düşmanı iktidarın teşhiri anlamında önemli bir yerde durmaktadır.

Şunu ifade etmek önemli; bu devlet nizamı ezilen ulus ve inançların temel hak, eşitlik ve özgürlük taleplerinin, coğrafyamız işçi sınıfı ve emekçilerinin ekonomik ve siyasi mücadelelerinin tam karşısında uzlaşmaz şekilde yer almaktadırlar. Bugün coğrafyamız nezdinde canlı bir şekilde süren ulusal, sınıfsal ve kimlikler bazında yükselen mücadelelerin karşısında devlet-mafya-medya ve sermaye iş birliğinin yer alması ise tesadüfü değildir. Yine aynı iş birliğinin HDP’nin hedef haline getirilmesinde, HDP nezdinde coğrafyamız emek, demokrasi ve özgürlük güçlerine yönelik kapsamlı ve sistemli bir faşist saldırı furyasının bizzat özneleri olduklarını da belirtmek isterim.

Bizler açısından şaşırtıcı olmasa dahi, bu süreci, devlet-mafya-medya ve sermaye iş birliğinin halka teşhir edilmesi, bu nizama karşı alternatif bir düzen çağrısı yapılması, bunu sağlayacak halk örgütlenmelerinin inşası anlamında değerlendirmeli ve bu yönlü siyasal çalışmaları yoğunlaştırmalıyız.

G.P: HDP’ye açılan kapatma davası yeniden AYM tarafından kabul edildi. Dava birçok kişiye siyaset yasağını da kapsıyor. HDP’ye yönelik kapatma davası ve yaşanacak gelişmeler ile ilgili fikirlerinizi belirtebilir misiniz?  

Dilşat Canbaz: Elbette bugün bir mafya lideri tarafından yapılan ifşaatlar, içerikler bağlamında bizleri şaşırtan bir muhtevaya sahip değildir. Geçmişten bugüne devleti yöneten iktidarların bir vesileyle bu kanun dışı oluşumlarla iş tuttuklarına, bu çete gruplarını çeşitli eylemlerde kullandıklarına defaatle tanık olduk, tanık olmaya devam ediyoruz. Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in açıklamaları devlet, mafya, sermaye ve medya iş birliğini çok açık ve somut olaylarla halkın gözleri önüne seriyor. Bu, suçun içinde yer alan birinin itirafları olduğu için önemlidir. Yine kokain rotasının teşhir edilmesi, Binali Yıldırım’ın oğlunun bu iş içinde yer aldığının ortaya serilmesi (Ki bu doğrudan Saray’ın bu işin içinde olduğunu göstermektedir), Kutlu Adalı cinayetinin detaylı şekilde anlatılması, SADAT-Saray çetesinin Suriye silah sevkiyatlarının ve sevkiyatta görevli Saray yetkililerinin teşhiri, Mehmet Ağar ekibinin gaspları, Süleyman Soylu’nun mafya grupları ve kara para aklayan kişilerle doğrudan ilişkisi ve Sezgin Baran Korkmaz-Cihan Ekşioğlu tiranlığının iktidar ilişkileri ve talanlarının ilk kez net şekilde ortaya çıkması bu karanlık ve halk düşmanı iktidarın teşhiri anlamında önemli bir yerde durmaktadır.

Şunu ifade etmek önemli; bu devlet nizamı ezilen ulus ve inançların temel hak, eşitlik ve özgürlük taleplerinin, coğrafyamız işçi sınıfı ve emekçilerinin ekonomik ve siyasi mücadelelerinin tam karşısında uzlaşmaz şekilde yer almaktadırlar. Bugün coğrafyamız nezdinde canlı bir şekilde süren ulusal, sınıfsal ve kimlikler bazında yükselen mücadelelerin karşısında devlet-mafya-medya ve sermaye iş birliğinin yer alması ise tesadüfü değildir. Yine aynı iş birliğinin HDP’nin hedef haline getirilmesinde, HDP nezdinde coğrafyamız emek, demokrasi ve özgürlük güçlerine yönelik kapsamlı ve sistemli bir faşist saldırı furyasının bizzat özneleri olduklarını da belirtmek isterim.

Bizler açısından şaşırtıcı olmasa dahi, bu süreci, devlet-mafya-medya ve sermaye iş birliğinin halka teşhir edilmesi, bu nizama karşı alternatif bir düzen çağrısı yapılması, bunu sağlayacak halk örgütlenmelerinin inşası anlamında değerlendirmeli ve bu yönlü siyasal çalışmaları yoğunlaştırmalıyız.

G.P: Yine HDP kapatma davasının önemli “dayanaklarından” olan Kobane Direnişi ile ilgili olarak birçok siyasetçi yargılanıyor. Kobane Davası’nda süreç nasıl ilerliyor?

Dilşat Canbaz: Kobane Davasının savcısı da hakimi de esas itibariyle Saray iktidarı yani Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bizzat Ankara Cumhuriyet Başsavcısına talimat vererek bu davayı açtırmıştır. Davanın hukuki hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Bu dava ile HDP’nin kapatılma davası birlikte düşünülmek zorunda…

6-7-8 Ekim’de devletin kolluk kuvvetlerinin demokratik protestolara nasıl saldırdığı ve onlarca HDP’linin nasıl katledildiğini, Kürt esnaflarının mallarının nasıl yağmalandığını görmezden gelerek HDP’yi ve Kobane protestolarını hedef göstermek gerçeği alt üst etmektir. Kobane Davasına toplumsal muhalefetin ilgisinin az olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu davada yargılanan dostlarımızı yalnız bırakmamalı, davanın takipçisi olmalı ve bulunduğumuz her yerde gerçeği ters yüz etmeye çalışan Erdoğan/AKP iktidarını teşhir edilmeli ve gerçekler anlatılmalıdır.

G.P: İzmir’de HDP’ye faşist bir saldırı gerçekleşti. Saldırıda Deniz Poyraz katledildi. Bu saldırı gün geçtikçe iktidarı sarsılan AKP iktidarının tüm muhalif kesimlere yönelik saldırı konseptinin de bir parçası. Konuyla ilgili ne söylemek istersiniz?

Dilşat Canbaz: Deniz Poyraz’ı saygıyla anarak sözlerime başlamak istiyorum. AKP-MHP ittifakı uzun zamandır HDP nezdinde demokratik muhalefeti hedef gösteren ve tehdit eden bir dil kullanmaktalar. Deniz Poyraz’ın katledilmesi bu hedef gösteren siyasetin bir ürünü. Bununla birlikte saldırının devletin bilgisi dışında gerçekleştiğini söylemek doğru olmaz. Şunu ifade edebiliriz; emekçilere ve ezilenlere yönelik böylesi saldırıların merkezinde doğrudan ya da dolaylı şekilde devletin çeşitli kurumları çıkmaktadır. Deniz Poyraz’ın katilinin şefkatle gözaltına alınma şekli, olay yeri incelemesinin üstünkörü şekilde yapılması ve faşist tetikçinin alelacele tutuklanıp hapishaneye sevk edilmesi olayın sistemli bir infaz ve saldırı olduğunu gösteriyor.

Saldırının tek başına HDP’ye yönelik yapıldığı yanılgısına düşmemek gerekiyor. Erdoğan/AKP iktidarı, MHP ve ortakları HDP üzerinden coğrafyamız emek, demokrasi ve özgürlük güçlerini açıktan tehdit etmekteler. MHP liderinin TBMM’de yaptığı grup toplantısında HDP ile emek ve demokrasi güçlerini tehdit etmesi; Deniz Poyraz’ın katledilmesini savunması bu anlamıyla dikkatle üzerinde durulması gereken bir konudur. İktidar ve ortakları tarafından kurulan bu cümleler dikkate alınmalıdır ve sıradanlaştırılmamalıdır.

Bu saldırılara yeni şahit olmuyoruz. Devletin ‘iyi çocukları’ her dönem ortaya çıkabilir. Bize düşen görev; sokak muhalefetinde ısrarcı olmak, sisteme karşı gelişen mücadeleleri birleştirmek ve birleşik mücadele perspektifini tüm mücadele alanlarına yaymaktır. Esasta bizi gerçek anlamda koruyacak ve büyütecek olan da sokaktaki demokratik gücümüzü canlı ve direngen tutmak olacaktır.

G.P: Son süreçte yaşanan tüm bu gelişmeler nezdinde coğrafyamızda işçilere, kadınlara, gençliğe, LGBTİ+’lara, ezilen ulus ve inançlara saldırılar tüm hızıyla sürüyor. Bununla birlikte toplumsal mücadele de ivme kazanıyor. Gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?

Dilşat Canbaz: Coğrafyamızın birçok bölgesinde ekoloji, insan hakları, gençlik, emek, kadın ve LGBTİ+’ların mücadeleleri devam ediyor. Erdoğan/AKP iktidarı tüm polis, yargı ve medya gücüne karşılık bu direnişleri bastıramıyor. Bizlerin de parçası olduğu haklı ve meşru zeminde devam eden direnişler birçok yönüyle öğretici. Urfa sıcağında Şenyaşar Ailesi adalet talebini ısrarlı şekilde savunuyor. Kadın mücadelemiz büyük bir ivme kazanarak polis şiddetine karşı cüretkar bir biçimde büyüyor. LGBTİ+’ların tehditlere ve saldırılara karşılık sokaklarda ısrarla direnmeleri ve seslerini yükseltmeleri iktidar ve irili-ufaklı ortaklarını iyice tedirgin ediyor. Yine birçok fabrikada ve işyerinde emekçilerin Kod-29, sendikal örgütlenmede yer aldıkları gibi gerekçelerle işten çıkarılmalarına karşı kararlı bir direniş çizgisi izlediklerine tanıklık ediyoruz. İktidar Boğaziçi Üniversitesi nezdinde gelişen öğrenci gençliğin direngen duruşuna tüm medya yalanlarına ve polis-yargı ablukasına karşılık geri adım attırabilmiş değil. Bunlar coğrafyamız sınıf mücadelesi için önemli ve olumlu gelişmelerdir.

Bu olumlu gelişmelerle birlikte faşist saldırılara karşı parça parça devam eden bu mücadelelerin birleştirilmesi de zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Bu nedenle birleşik mücadele perspektifinin daha çok öne çıkarılması, bu perspektifin ayakları yere basan bir siyasete bürünmesi ertelenmeyecek kadar kritik bir öneme sahiptir.

Paylaşın