İsmail Güldere, Umut Yazıları

Bijî Berxwedana Gelan*- İsmail Güldere

Geçtiğimiz günlerde devrimci mücadelenin emektar isimlerinden biri olan İbrahim Turgut, Kuzey-Doğu Suriye topraklarında Kürt-Arap-Süryani halklar ve Türkiye’li devrimcilerin omzunda son yolculuğuna uğurlandı. Hayatının 45 yılını devrim kavgasına veren İbrahim Turgut’un doğup, büyüdüğü Kızıltepe‘de başlayan devrimci koşusu uzun bir maraton misali Kürdistan’dan Filistin’e, Suriye’ye Ortadoğu coğrafyasının birçok noktasını adımlayarak son buldu. Bir devrimci açısından gıpta duyulacak bir yaşam örneği sergileyen bu mücadele bugün büyüyen faşist iktidarın yönlendirmeleri sonucu Kürt, Suriye’li, Afgan düşmanlığında gelinen noktada faşist teröre verilecek devrimci cevabı da sunuyor.

Ortadoğu coğrafyasının insanlığın ilk beşiklerinden olan eşiklerinde, devrimci mücadeleyi halklar arasında kardeşlik, birliktelik olarak örgütleyen İbrahim Turgut, o halklardan aldığı adıyla Ebu Halid Ruken, halkların kardeşliğini ve direnişini savunarak mazlumdan yana zalimin karşısında bir devrimci mücadeleyi örnek bıraktı. Sömürgecilik ve işgalcilik karşısında net bir tavır sergileyerek AKP-MHP faşizminin Serekaniye saldırısında “yaşasın halkların direnişi” diyerek tutum aldı.

Türkiye’de gelişkin olan şovenizm zehrine karşı şerbetli bir devrimcilik örneği sunan bu yaşam, her daim mazlumun, ezilen halkın yanında yer alarak faşist yaklaşımlara izin vermedi, faşizmle en büyük cephede hem Filistin’de İsrail’e karşı hem de Rojava’da Türk faşizmine karşı geniş bir yelpazede mücadele etti.

Türkiye halklar ülkesi oldu, bijî biratiya gelan**

Bugün özel olarak emperyalist yayılmacılığın ve faşist Erdoğan iktidarın savaş politikalarının bir sonucu olarak mültecileşen halklar Türkiye’nin artık dışsal değil içsel bir meselesi haline geldi. Demografik yapı değişti, toplumda iç içelik gelişti. Adana, Mersin, Hatay ve Antep milyonları geçen göç aldı. Buralarda yaşam çok kültürlüleşmeye başladı. Ancak mülteciler için faşist Erdoğan iktidarında Türkiye yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya dönüyor. Yürütülen faşist propaganda kendine Kürt’ler de olduğu gibi hızlı bir zemin bularak saldırı dalgasına dönüştürüyor. Bu iktidarın bilinçli olarak yıllarca Kürt’lere yönelik yürüttüğü şovenist politikaların sonucu olarak kendine hızlıca kitle zemini bulan bir hal alıyor. Türkiye toplumunun dayanışmacı, komünal özelliklerini de darbeleyen bu faşist propaganda ötekileştiriciliği, ırkçılığı arttırıyor.

Mülteciler, faşist Erdoğan iktidarının elinde tuttuğu bir koz olarak bir taraftan Avrupa’ya el yükseltme olarak kullanılırken bir taraftan da çöken Türkiye ekonomisine ucuz iş gücü olarak can damarı yapılıyor. AB’den ise mülteciler için hem para alınıyor hem de sınır kapılarını açmakla AB tehdit ediliyor. Aynı zamanda MSO (Milli Suriye Ordusu) adlı çete yapılanması da bu mülteciler üzerinden de örgütlenerek hem Suriye’ye yönelik saldırılarda kullanılıyor hem de karşı devrimci faaliyet için hazırlanıyor. Faşist iktidar için sinekten yağ çıkartma deyimi mülteci politikasında vuku buluyor.

İçinde bulunduğumuz dönem açısından faşist Erdoğan iktidarı örgütlediği faşist terörden beslenerek çöküş günlerini uzatmayı hedefliyor. Kontrollü kaos ve sokağın fiili meşru mücadele ile dolmasını engellemek için, bir dizi sıralı katliamlar, linç kalabalıkları örgütleniyor. Doğrudan AKP teşkilat yapılanmalarının üyeleri ve yöneticileri kullanılarak, polisler ve MİT tarafından yönlendirilen bu saldırı dalgası toplumda iktidara yönelen istifa seslerinin artmasını engellemek, sokak hareketliliğini bastırmak için kullanılıyor.

Altındağ’da yaşanan faşist terör saldırısı doğrudan AKP-MHP teşkilatlarının ve polisin yönlendirmesiyle gelişiyor. Polis yöntem ve yol gösteriyor bu faşist teşkilatlanma uyguluyor. Bu faşist terör saldırısı Türkiye ve Kürdistan halkları için ilk olmadığından kaynaklı esen havanın yönü belli oluyor. Faşist iktidar bu havadan kontrol edebildiği yere kadar nefes alıyor. Faşist iktidar bu havadan besleniyor. 7 Haziran-1 Kasım dönemecinin farklı olaylar dizisiyle bir yenisi yaratılan bu havayla hazırlanıyor.

Bu havayı faşist Erdoğan iktidarına zehir edecek devrimci yöntem, Ebu Halid Ruken’in yaşamında ve yaşamı boyunca esas aldığı halkların birleşik direnişi ile gelişebilir.

Faşist iktidar yürüttüğü saldırılara karşı cevap bulamadığı oranda 1 Kasım mekaniğini işletmeye yeni bir seçim zaferini kazanana kadar gidecektir. Bu sebepten Suriye’li, Afgan, Kürt ve ezen ulusun devrimcileri, demokratları üzerinden en geniş cephede anti-faşist mücadeleyi somutlaştırmak gerekiyor. Kürt sorununa yaklaşım Türkiye devrimci hareketi açısından ne kadar bir turnusol görevi gördüyse bugün mültecilere yaklaşımda devrimciler için bir turnusol işlevi görecektir. Devrimciler açısından bu pozisyon alış Afgan ve Suriye’li mültecilerin ezilmesini, sömürülmesine, şiddete maruz kalmasının en çok önüne geçecek bir temeli ifade ediyor.

Bugün tüm varoşlar, kenar mahalleler, Altındağ’ın sarı saçlı çocuğu Nejdet Adalı’nın yaşadığı sokaklar için bu devrimci zemin vardır. Faşist teröre karşı, yaşasın halkların kardeşliği ve yaşasın halkların direnişi eylemlerinin şimdi tam zamanıdır.

*Yaşasın Halkların Direnişi
**Yaşasın Halkların Kardeşliği

Paylaşın