Gündem, Seçtiklerimiz

Seçtiklerimiz | Tepeyi çıkanların türküsü – Ahmet Büke

Köpeğim çayırlarda boş boş koşturmayı seviyordu.
ekmek alıyordum yanıma, su alıyordum. sofra bezimiz vardı ve sandalye süngeri. yerler ıslak olurdu çoğunlukla. ağaçlar ağlıyordu sabaha karşı.
güneş doğar doğmaz yola çıkıyorduk.
şehrin uzun evleri ağır ağır arkamızda kalınca z. gülümsemeye başlıyordu.
ormana doğru kokular değişiyordu ve z. çıldırıyordu artık. havada uçarcasına hızlanıyordu. bir çizgi gibi otların arasında ve ağaçların gölgesinde sonra yine açıklıklarda zıplayıp yuvarlanıyordu.
köpeğim bir gün kayboldu.
yas tuttum uzun süre.
tek başıma gidiyordum çayırlara. sofra örtüsünü serip ekmeği ikiye bölüyordum. kendi payımı yavaşça çiğniyordum. kalan ekmek köpeğim içindi. gelmeyen köpeğim. yenmeyen lokma için serçeler iniyordu ürkerek. karıncalar görev bilinciyle doluydu. ufak ekmek parçalarını sabırla taşıyorlardı.
karıncalar ormanda ne olup bittiğini bilir.
yuvalarına bir dilekçe bıraktım.
ilgili makama
tarih:
sayı:
konu:
ertesi gün z. döndü.
geceyi birbirimize sarılarak geçirdik.
“bana devam edebilmem için bir şeyler söylemelisin,” dedim.
sol kulak mememi yaladı uzun uzun.
sabaha doğru yola çıktık.
beni okşayıp yere bıraktı.
ekmeğimizi böldü. sofra bezinin üzerine koydu.
kayboldum.
karıncaların dediğine göre insan ölünce hikâyesini en sevdiğine bırakırmış ve her şeyi unuturmuş.
ama ölüm bile tam bir boşluk değildir. devredilen hikâyenin yerine hep aynısı veriliyormuş: kırlarda koşan bir köpek, ekmek ve döngü.
başka bir gün köpeğim buldu beni.
ve ben yine yitirdim onu.
fakat tanrının ve uzayın düzeninde bir boşluk olmalıydı. çünkü ben hikâyemi devrettiğim halde (babama) onu unutmadım:
ellerimde barut acısı var. ışıklı ve güneşli bir şehirden geçtim. güzel kokuyordu erkekler ve kadınlar. denizi çok seviyordum. minareler ve kabuklar çıkardım dipten. onları biriktirdim cam fanusta.

“aziz eğilerek geç buradan.”
“aziz sevdiğin var mı senin?”
“aziz döndüğünde en çok kime sarılacaksın?”
“aziz dayan! bırakma acını.”

ben herkesi çok sevdim ama hikâyemi babama bıraktım.
tam 59 gün beni sırtlayıp bir tepeye çıktı. birlikte yuvarlandık. saçlarımı ve kaşlarımı sevip yine tarttı omuzlarında beni. yine yokuşa sardı.
o devlet tepesini aştığında ben hikâyemi size bıraktım. unutulmasın.
şimdi geriye dönüyorum.
ormanda ve çayır otları arasında koşturan köpeğime.
sırayla kayboluyoruz yine.
siz yaşarken kaybolmayın diye.

Bu yazı Bavul Dergisi’nde, Aralık 2015 tarihinde yayınlanmıştır.

Paylaşın