Ekim devrimini takip eden günler ve faşizmin yükselişinin arifesinde Almanya proletaryasının devrimci kalkışması olan tarihi 1923 Hamburg ayaklanması Larissa Reissner’incanlı tanıklığıyla kaleme aldığı “Hamburg Barikatları” romanında anlatılıyor.
Ekim devriminin gerçekleşmesi savaşında yer alan yazar, sadece bir gözlemci değil aynı zamanda devrim savaşının doğrudan bir parçası olarak 1895-1926 yılları arasında yaşıyor. Ürettiği tüm çalışmalarda devrimci karakterinin doğrudan devrimle kurduğu ilişkisinin sonucu olarak çıkan eserleri ile gerçek, içerden, bizden bir hikâyeyi anlatıyor. Betimleme gücü ile olayların bizzat içine girdiğiniz bu roman işçi sınıfının tarih sahnesindeki gücünü bir kez daha en somut yaşanmışlık örnekleri ile konu alırken diğer taraftan işçi sınıfı adına işçi sınıfının birinci düşmanı olan sosyal demokratların da karşı-devrimci konumlanışı gözler önüne seriyor.
Aynı zamanda ayaklanmanın ne kadar ciddi bir kalkışma olduğunun farkına varan yazar için Karl Radek, “Larissa Reissner Almanya’dan döndüğünde yüreği yenik değildi, ayaklanmanın yenilgisi eziklik uyandırmamıştı onda. Ama gene de çabuk kazanılmış bir utkuyla devrime varılamayacağını öğrenmişti en azından” değerlendirmesinde bulunuyor.
Hamburg Barikatları kitabı, yazar Larissa Reissner’in devrimci mücadele dolu yaşamı ile birlikte okununca daha fazla bütünlük kazanıyor. Larissa Reissner için Karl Radekönsöz niteliğindeki eşsiz değerlendirmelerle birlikte yazar hakkında önemli bilgiler sunuyor.
Larissa Raissner, Rusya’dan Afganistan’a, Almanya’ya kadar uzanan büyük bir coğrafyada kadın bir devrimci olarak hareket ederek dünya devriminin bir parçası, enternasyonal proletarya ordusunun bir savaşçısı kimliği kazanıyor. Ekim devrimin öngününde cephelerde yerine alan Larissa, bulunduğu tüm alanlarda devrimci savaşımı yükseltme çalışmalarını yürüterek notlarını alıyor. Tüm Sovyet Rusya’nın bir Alman devrimi beklediği bir dönemde “Alman Markı hızla başaşağı düşüyor ve Rus proletaryası Almanya’daki durumu kesik solukla izliyordu. Larissa bir an önce oraya gitmek için çırpındı. Alman proletaryasının saflarında savaşmaya ve onun savaşımını Rus işçilerin zihinlerinde berraklaştırmaya can atıyordu.Hamburg işçilerinin savaşımını Almanya ve dünya proletaryasını anlatmak ve savaşımı ölümsüzleştirmek üzere Hamburg’a gitmeyi başardı sonunda Larissa.” Diyor Karl Radek.
İşte Hamburg Barikatları kitabı böyle bir devrimci atılımın ayaklanmaya katılımı ile açığa çıkıyor. Sadece bir hayal dünyasının değil aynı zamanda bir devrimci tarihin kesiti olan bu roman işçi sınıfının devrimci rolüne ve dönemin politik özelliklerine dair birçok bilgiyi edebi bir dilde belge niteliğinde sunuyor. Sosyal demokratların liberal-reformist tutumları karşısında işçi sınıfının militan devrimci duruşunun yaşandığı günler bu kitapta unutulmaz kılınıyor. Aynı zamanda dönemin gizlilik koşullarında Hamburg’lu komünistlerin ve isyancıların polis tarafından aranıyor olması nedeniyle yazar kimlikleri gizli tutuyor. Çoğunun adlarını baş harfiyle, hatta ilk Almanya baskısında X işaretiyle anıyor.
İşçi sınıfının örgütlü planları neticesinde “…polis tam anlamıyla gafil avlandı ve silahlarını kuzu kuzu devrimcilere teslim etti.” kesiti ayaklanmanın devrimci ilerleyişteki yaratıcılığını gözler önüne sererken, ayaklanmaya ve devrime derinden bağlı olan işçiler ilk teslimiyet çağrısında “Barikatlara geri çekilme buyruğunu getiren ilk haberci bir yumrukta yere serildi.” Kesitiyle kararlılıklarını ve başarmak için giriştikleri devrime yapılan ihanet karşısında üzüntü içinde kalıyorlar.
Kadınların ayaklanmadaki rolü üzerine belirtilen şu kesit ise“17 Ekim Çarşamba günü kadın işçilerle büro işçilerinin karıları alış veriş merkezlerine el koydular ve sabotajcı ticaret adamlarını işi sürdürmeye zorladılar. Perşembe ve cuma günü, limanların önünde yan yana dizilerek bir barikat oluşturdular ve grev kararına uymayan utançlı kocalarını evlerine yolladılar.” Kadınların ayaklanmanın öncü gücü olduğunu gösteriyor.
Günümüzde ayaklanma koşullarının oluştuğu bu dönem için de kadınları öncü rolü sokaklarda, fabrikalarda, meydanlarda kendini kanıtlıyor. İşçi sınıfının ayaklanma güncelliği tüm politik okumaların birinci maddesi haline gelirken bu maddeye öncülük ruhunu, ihtilalci ruhunu verecek olan parti ve önderlik sorunları yaşanıyor. Bu boşluktan faydalanan “sosyal-demokrat” reformist fikir ve partiler işçi sınıfının yükselen devrimci fırtınasını dindirmeye çalışıyor. 1923 Hamburg ayaklanmasından 100 yıl sonra işçi sınıfının kaderini bir kez daha sosyal-demokratların ve burjuvazinin eline vermemek için okunduğunda ciddi dersler de çıkarılacak bu kısa roman, işçi sınıfı tarihinin uzun mücadele yıllarına da derin örnekler ve izler bırakıyor.
İşçi sınıfının devrimci savaşımı içinden doğan bu roman ve yazarı için Radek’ten son bir alıntı yaparak devrimci Larissa Reissner’i, işçi sınıfının isimsiz ve unutulmaz kahramanlarını anıyor, okuyuculara devrimci okumalar diliyoruz.
“İlk proletarya devrimin anıları yaşadığı sürece yaşayacak onun mirası. Devrimin bütün halklar için, Batı ve Doğu için, Hamburg ve Afganistan, Leningrad ve Urallar için ne anlam taşıdığını açıklayacaklar durmadan, anlatacaklar. Ve yüreği ve aklıyla her şeye bir yanıt verebilen bu savaşçı kadın, ölümünden sonra bile proletarya devrimin yaşayan bir tanığı olarak kitaplarında canlanarak yaşayacak.”K.Radek
