Televizyonların en ilginç reklamlarından bazılarını deterjan reklamları oluşturuyor. Siyah beyaz dönemin ünlü reklamı “mintaksla canım” sloganını kullanırdı. Günümüzde Ayşe ablalar ve doktor kıyafetli bir sürü uzman görüntülü kişilerin onay verdiği her lekeyi çözme iddiası taşıyan reklamlar revaçta. İddia odur ki deterjanlar her lekeyi temizler.
Ne zaman asker ölümü haberi gelse –ki bu aralar sık sık geliyor- bazılarımız sokaklara koşuyor ,kimileri evlerine bayraklar asıyor ve ortak bir slogan ve öfke yayılıyor “kana kan ,intikam”. Terörist diye nitelediğimiz insanların ve hatta bütün Kürtlerin öldürülmesi isteniyor. Akan kanın daha çok kan akıtılarak durdurulacağı varsayılıyor. Tıpkı deterjan reklamında olduğu gibi kanın kanı yıkayabileceğini sanıyoruz. Daha fazla kan daha fazla ölüm istiyoruz. Yöneticilerin kan akan demeçlerini coşkuyla alkışlıyor mahallemizde işyerimizde okulumuzda komşumuz yada iş arkadaşımız olan Kürtlere düşman kesiliyoruz. Ya etrafa saldırıyor yakıp yıkıyoruz ya da saldıranları alkışlıyoruz. En vakur olanlarımız hükümetleri daha fazla şiddet uygulamadığı için eleştiriyoruz. Savaşı bir oyun sanıyoruz tek taraflı bir oyun. Karşımızdakileri insandan saymıyoruz,onların da ana babalarının çocuklarının olacağını ve en az bizim kadar içlerinin yandığını unutuyoruz. Suriye’nin, İsrail’in ,Rusya’nın teröristine savaşçı deyip alkışlıyoruz bizdekine terörist deyip sorunu savaşarak çözmeye çalışıyoruz.
Her ölüm haberinde daha fazla ölüm olsun diye bağırıyoruz. Oysa hepimiz biliyoruz ateş düştüğü yeri yakıyor. Hiç kimse evladının ölmesini istemiyor ve sokakta bağıranların çoğu aslında ölmekten fena halde korkuyor. Onlar başkalarının çocuklarını ölmesini istiyor. Bakanlar, hükümet sözcüleri, komutanlar parası olan herkes aslında çocuğunu ölüm kokan bu savaşa yollamıyor.” 30 bin liramız olsaydı çocuğum yaşayacaktı “diyordu oğlu askerde ölen bir anne. Parası olan ölmüyor. Toprağı genç insanların kanıyla sulanan bu toprak onun değil. Vatan uğruna öldüğünü iddia edenlerin hepsi nedense yoksul. Zenginlerin , devlet yöneticilerini çocukları hiç ölmüyor çünkü anlar hiç savaşmıyor.
Biz bizden olanı yani yoksulu öldürüp yoksulun kanını istiyoruz ve aslında kendi çocuklarımızı ölüme yolluyoruz. Sonra ….
Hakkari’ye bağlı Çukurca Karayolu üzerinde bulunan merkeze bağlı Geçimli Jandarma Karakolu ile Çukurca İlçesi Karataş Karakolu ve Darsinki Tepesi’nde bulunan askeri üs bölgesine teröristler tarafından eş zamanlı düzenlenen ve 6 asker ile 2 köy korucusunun Şehit olduğu saldırıda yaralanan İnegöllü Jandarma Komando Onbaşı Erhan Yakut, evine döndü.
Oğlunu şehir girişinde karşılayan baba Cengiz Yakut, yaralı oğlunun otobüsle gönderilmesine tepki gösterdi. Yaralı asker Erhan Yakut, “Şuan anlatabilecek bir şeyim yok. Anlatamam yani. Hiç bir şey anlatacak durumda değilim. Savaştık geldik. Kafamda her şey silindi” diyerek dehşet gecesini anlatmaya çalışırken, baba Cengiz Yakut, “Vergi mükellefiyim ben. Vergi ödüyorum. Devlet benim verdiğim parayla gırtlağını doyuruyor. Ben böyle göndermedim askere çocuğumu. Psikolojisi gitmiş. Hani devlet? Ben Askeriyenin getireceğini bekliyordum. Arkadaşlarımdan bulduğum borç parayı oğluma gönderdim. Oğlumu Van’dan uçakla Ankara Etimesgut‘a getirmişler. Oradan da otobüsle yollamışlar. Ben otobüsle geleceğini tahmin etmiyordum. Devletimiz illa bir şey yapacak diye bekliyordum. Ben çocuğumu evin önünde karşılayacaktım” dedi.
Aslında bu ve benzeri haberlere biraz alışığız Tıpkı ölümlere alıştığımız gibi. Hiç sormuyoruz niye hep biz ölüyoruz? İş kazasında,trafik kazasında,göçükte,savaşta hep biz yani işçiler yoksullar ve onların çocukları ölüyor
Sorun şu niye kendi patronumuzu ,tecavüzcümüzü,hırsızımızı,bizim kanımızı emip doymayanı sadece türk diye severiz de tanımadığımız yoksul Ermeni’ye ,Rum’a, Kürt’e düşman oluruz. Kendi güçlümüze gücümüz yetmez de ondan mı? Bu vatan sahiden bizim mi…… Ya da işçinin yoksulun vatanı yok mu? Kanı durdurmanın başka yolu yokmu dilini bilmediğimiz roboski köylüsü kadar olmak zor mu?