Gündem, Musa Piroğlu

Musa Piroğlu yazdı:”Herkes masumsa günahkâr olan kim”

Zina yaparken yakalanan bir kadın İsa’nın huzuruna getirilir ve onun taşlanarak öldürülmesi talep edilir. İsa bunun üzerine şöyle der: “Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!” Bunun üzerine hiç kimse kadını yargılayamaz ve İsa da kadını affederek gönderir.

İdlip operasyonu gündeme geldiği andan beri neredeyse tüm devletler ve uluslararası kurumlar olası bir operasyonun büyük bir insani faciaya yol açacağını, sonuçlarının çok ağır olacağını ve sivillerin ağır zarar göreceğini söyleyerek Suriye devletini operasyon yapmaması için uyarmaya başladı. Neredeyse hepsi sivillerin korunması çağrısı yaparken ABD, Fransa, İngiltere gibileri bir adım daha ileri giderek, hem de Rusya’nın selefi çetelerin elinde kimyasal silah bulunduğu ve İngiliz istihbaratının desteklediği sahte bir saldırı hazırlığında olduğu açıklamalarına rağmen, olası bir kimyasal saldırı durumunda çok sert cevap vereceklerini açıklayarak operasyonu durdurmaya çalışıyor. Türkiye bu büyük ”yüce gönüllülük” gösterisinde en önde yerini alarak insanlığı “vicdana” davet ederken bu suça ortak olmayacağını açıkladı. Koparılan fırtına, dünyanın sivilleri yok etmeye hazırlanan ve İran ve Rusya tarafından desteklenen Suriye canavarına karşı halkı korumaya kararlı onurlu şövalyeler haline dönüştüğü görüntüsünü zihinlere kazıyor.  Yaşanmakta olan zamana ve görüngüye kilitlenmiş zihin iyi ve kötü üzerinden tarif ettiği siyasal coğrafyada kötüyü çoktan tespit etmiş şeytanı taşlama ya hazırlanıyor. Ve tabi ki İsa’nın talebi gündeme geliveriyor.” İlk taşı günahsız olanınız atsın”. Eli temiz olan konuşsun.

İnsan beyni mucizevi yeteneklere sahiptir. Beyin hemen her şeyi kayıt altına alır ve saklar. Bu yüzden unutmak diye bir şey yoktur, sadece arka plana atılan ve ancak gerekli çağrışımlar yapıldığında tekrar hatırlana bilgiler vardır. Yoğun ve spekülatif bilgi akışı, beyin her yeni gelene yer açarak ilerlediği için, verili bilginin hızla geriye atılmasına, zihnin karanlığında kaybolmasına yol açar. İnsan hafızasında söz konusu olan bu durum toplumsal hafıza için de geçerlidir. İktidarların toplumu yönetmesi ve yönlendirmesinde toplumsal hafıza ile oynayarak onun tarihsel sürekliliğini kesintiye uğratmak önemli bir yöntemdir. Toplumsal hafızanın kesintiye uğratılması, toplumun kendi yaşamına yabancılaşmasını beraberinde getirir ki bu durum yaşanmakta olanın tarihsel bağlarından, bütün nedenselliklerinden kopartılmasına, bilginin spekülatifleşmesine yol açar. İdeolojik aygıtları ellerinde tutan egemenler açısından bu durum toplumu yönlendirmenin en uygun koşullarının olgunlaşması anlamına gelir. Tarihsel sürekliliğini yani hafızasını yitirmiş toplum anlık, yoğun bilgi ve haber akışı altında olay ve olgular arasında bağ kurma, sebep sonuç ilişkisi oluşturma yeteneğini kaybeder, bizzat akan yoğun ve kirli bilginin esiri haline gelir.

İdlip operasyonu Suriye’de devam eden kanlı iç savaşın son noktalarından birisini oluşturuyor.  Eğer birilerinin toplumun hafızası ile oynamasına izin verilmeyecekse, İdlip operasyonunun ve bu operasyon üzerinden kopan fırtınanın ancak Suriye iç savaşı tekrar hatırlanarak anlaşılır hale geleceği kabul edilmelidir. Bireysel hafızanın aksine toplumsal hafıza daha güçlüdür çünkü yazılı ve görsel belgelerle donatılmış bir tarihsel arka plana yaslanır. Suriye’de şimdiye kadar yaklaşık 400 bin kişinin hayatını kaybettiği, 6,5 milyon insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığı iç savaş, 15 Mart 2011’de ülkenin güneyindeki Dera kentinde küçük bir kıvılcımla başladı. Gösteriler hızla yayılan bir ayaklanmaya ayaklanma silahlı bir kalkışmaya dönüştü. Silahlı ayaklanma başta Türkiye olmak üzere ABD, Suudi Arabistan, Katar gibi bölge ülkeleri tarafından hem askeri hem de lojistik yardım alarak büyüdü. Dünyanın çeşitli yerlerinden yaptıkları katliamlarla tanınan selefi çeteler toparlandı Türkiye ve Ürdün’deki kamplarda eğitilip, silahlandırılıp Suriye coğrafyasına salındı. Bugün sivilleri korumaktan söz eden tüm güçler o zaman önce Alevileri sonra Kürt, Süryani, Ezidi bölgenin kadim halklarını hedef alan katliamlar zincirini destekledi ve izledi. Türkiye bir cihatçı otobanına dönüşürken bugün İdlip sınırında bulunan kasabalar askeri eğitim kampına dönüştürüldü. Bu gün insan hakları savunuculuğuna soyunup Suriye halklarını savunduklarını iddia edenler, selefiler katliamlarla yayılıp şehirleri ve köyleri ele geçirirken ellerini ovuşturarak Şam camisinde ikindi namazı hayalleri görüyor zalim Esed’e sövgüler düzüyorlardı. Suriye’de bir iç savaş başlamadı başlatıldı ve büyütüldü. Azmettirenler vicdan gösterisinde yarış yapıyor.

İdlip denilen bölge bugün Suriye ordusu ile yaptıkları anlaşmalar sonucunda ellerindeki sivil rehineleri ve ağır silahları bırakarak bulundukları yerleri orduya teslim etme karşılığında ablukadan çıkıp gelen selefi çetelerin toplanma alanıdır. Dün Rus uçaklarının bombaladığı Cisr-eş Şuğur El Kaide’nin Suriye kolu el Nusra Cephesi öncülüğündeki cihatçı gruplar tarafından 25 Nisan’da ele geçirilmiştir. Nusracılar Cisr eş Şuğur kentindeki Alevi köyü İştebrak’ta çoğu çocuk 65 insanın ölümüyle sonuçlanan bir katliam  yaptı. Ölen insanların ciğerlerinin bedenlerinden çıkarıldığı ve cihatçılar tarafından yendiği videolar dünyaya servis edildi. Türk devletinin ılımlı muhalifler diye pazarlamaya çalıştığı güçler bizzat ABD ve Türkiye tarafından eğitilip donatılıp sahaya sanılan ve benzer katliamlara imza atanlardan başka bir şey değildir. Suriye’de selefilerin sadece isimleri farklıdır insanlığa karşı düşmanlıkta hepsi ortaktır ve bugün sivil halk bahane edilerek korunmaya çalışılanlar onlardır. Selefi çeteler sadece Suriye topraklarında değil dünyanın pek çok ülkesinde katliamlara imza atmışlardır. Bu katliam saldırılarından en fazla payını alan ise Türkiye halkları olmuştur. Ankara, Antep, Reyhanlı, Atatürk Havalimanı, Reina saldırılarında yüzlerce sivil insan katledilmiştir. Barış ve insan haklarından söz edilecekse hafıza tazelenmelidir. İdlip’de yüzbinlerin ölümüne ve bir ülkenin talan olmasına yol açan bir savaşın son çatışmasına doğru gidiliyor. Bütün büyük devletler ve bölgesel güçler kendi çıkarlarını ne kadarsa o kadar korumak Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak adına bu son çatışmaya bir yerinden dahil olmaya çalışıyor. Büyük yıkımın sorumlularının sivilleri koruma adına dillendirdikleri, rasyonalize etmeye çalıştıkları çıkarlarından başka bir şey değildir.

Savaşın faturasını her zaman yoksul halklar ödemiştir. Suriye’de barışın yeniden tesisinden söz edilecekse bu sözü söyleme hakkı Suriye halklarına aittir ülkeyi cehenneme çevirip yüzbinlerce insanın ölümünden sorumlu olanlara değil.

Kaynak: gazetefersude
Paylaşın