Ali Saydam

Ali Saydam yazdı: Bir Pratiğin Anatomisi

Demokratik açık alan, sivil toplumcu/reformist kendiliğindenciliğe terk edilmiş gibi görünürken, lise, 1 Eylül pratiği ile öncü politikacılığı hatırlatmış oldu.

Tarihsel süreçte her zaman olageldiği gibi sivil toplumcu çizgi; düzenin karşısına dikilmeden, uzlaşmacı ve konformist/güvenli bir “muhalefetin”  karşığı olduğu oranda, ezilen kitlelere umut vermekten çok mevcut yılgınlıkları ve boş vermişlikleri arttırıyor. Açık alanda mücadele eden öncüsel çizgi ise uzlaşmazlığıyla cesaret ve umudun kıvılcımını çakıyor.

Pratiği incelemeye geçmeden önce, belirtmiş olalım ki, pratik -etki ve sonuçlarından bağımsız olarak- cüretkarlığı, devrimcihesapçılığı ortaya koymuş olması itibariyle oldukça kıymetlidir ve ön açıcı olmuştur. Yapılacak yüzeysel değerlendirmenin kendisi ön açıcılığın yarattığı mecrada sesli düşünmekten ibarettir.

Hedef-yöntem-söylem üçlüsü bağlamında ele alacağımız pratik, “eskiyi de içeren yerden yeniyi üretmek” noktasında eksiklidir, zira eskiyi  “eksiği var fazlası yok” denebilecek derece de içeriyorsa da yeni”yi yaratmaktan uzaktır. Burada eksikliğin temeli, yeninin yaratılamamış olması değil, bunun denenmemiş oluşudur.

Hedef bağlamında bakıldığı zaman pratik teşhire yönelmektedir. Düzenin zor”u baskınlaştırdığı momentlerde, hemen her şey “olduğu gibi görünme” eğilimine girer; bugün olduğu gibi “demokrasi-maskeli balo” yerini düzenin açık meydan okumasına bırakır. Böylesi momentlerde teşhiri de içeren noktadan yola çıkarak bir çağrıyı somutlaştırmak, zaten belli oranda ve belli yönleriyle teşhir olmuş, daha doğrusu kendini gizleme ihtiyacından vazgeçmiş düzen karşıtlarını mücadeleye davet etmek hedeflenmelidir.  

Meselenin söylem boyutuna bakacak olursak “eskiden de eski” bir söylemle karşılaşıyoruz. Bu durum söylemin doğruluğuna halel getirmiyorsa da; çarpıcılık, dikkat çekicilik ve harekete geçiricilikten uzak ezber söylemler, pratiğin etki alanını sınırlandırmaktadır.  Dolaşımda olan söylemleri yeniden kurgulayarak (Suphi Nejat Ağırnaslı-Menkıbe), ironik olduğu kadar meydan okuyucu bir hitabet yaratmayı hedeflemek, her pratiği, memnuniyetsizlik kotasını çoktan aşmış kitlelerin zihinlerine yerleştirilmiş zaman ayarlı bombalara dönüştürebilir. Ayrıca söylem nokta (.) ile değil soru işareti (?) veya ünlemli soru işareti (!?) ile bitmelidir. Yani aslında bitmemeli, başlamalı, yeniden-başlamalı ve başlatmalıdır. Bu karakteriyle de sorgulatan ve “halihazırda sorgulayan ama buna rağmen harekete geçmeyenleri rahatsız eden” bir yapıda olmalıdır.

Yöntem kısmına gelirsek… Etki alanları düzen tarafından adeta kuşa çevrilmiş, oldukça sınırlandırılmış “eski” yöntemleri; düzenin açmazlarını ve kör noktalarını yeniden analiz ederek/yeniden tespit ederek “aşmak”, bunu -icabında pratiği elimize yüzümüze bulaştırmayı da göze alarak- denemek, yaratılan her taktiğin başarı garantisi olmadığını ama sürekli yeni taktik üretilebileceğini bilerek “yeniyi”aramak gerekmektedir. Bu noktada saatleri öngörülemezliğe/şaşırtıcılığa ayarlamak temel perspektif olmalıdır. Ayrıca, düzenin yıpranmadan adeta “talim” niyetine engelleyip, denetim altına alabildiği yöntemler -bir çeşit- yasaklar listesine konulmalı ve zorunlu yaratıcılık zemini körüklenmelidir. Her hakiki şaşırtma, ezilenlerin kulağına çalınacak ve “kral çıplak” etkisi yaratacaktır.

Velhasıl kelam pratiği yaratan cüret; hedef-söylem-yöntem üçlüsü bağlamında, pratiğe bir sanatçı edasıyla bakmalıdır. Titiz, detaycı, yaratıcı, eskiyi taklit eden değil onu aşan ve aşamadığı ilk anda “aman boşver” demeyen bir ön-çalışma süreci, her pratiği sarsıcı hale getirmeye muktedirdir.

*Pratiği strateji-taktik ekseninde ele aldık ancak meselenin bir de politik boyutu vardır. Bugün için alanlara dair çelişkilerin, baskı-özgürlük denklemine dayanan esaslı çelişkinin gölgesinde kaldıklarını ve bu esas çelişkiden -bir an için bile olsa- ayrı ele alınmamaları gerektiğini düşünüyorum. Pratiği bu açıdan da gözden geçirmek faydalı olabilir…

Paylaşın