Gündem

Umut Gazetesi: “Bu Kararı Tanımıyoruz, Çünkü Umut Sansüre Sığmaz”

Editörden: Bugün gazetemiz Umut’ un sosyal medya hesabına erişimi engelleme kararı alındığı tebliğ edildi. Ankara 6. sulh ceza hakimliği tarafından verilen kararda, TC İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı’nın şikayeti üzerine farklı “örgütlerin propagandasını” yapma gerekçesi yer alıyor.

Kararın devamında; “Kişilik hakları kişinin hür ve bağımsız varlığının önemli bir parçası olup; kişinin yaşadığı toplumda, ilişki kurduğu çevrede şerefi ve saygınlığını sarsacak, onu küçük düşürecek, yanlış tanıtacak, zora sokacak, düşmanca bir ortama itecek her türlü davranış kişilik haklarına saldırıdır.” ifadeleri yer alıyor. Ancak cümlede belirtilmeyen gizli özne hakkında bir bilgi mevcut değil. Hangi haberimizin, yayın politikamızın, hangi “özel kişiliği”rahatsız ettiği belirtilmiyor. Ancak yargının tekelleştiği, yandaş basının dışında ki basına yaşam şansı verilmediği, yüzlerce gazetecinin, siyasetçinin tutuklandığı, siyasal partilerin, derneklerin keyfi polis baskınlarına uğradığı, akademisyenlere şafak operasyonlarının yapıldığı bir ülke de hangi “muktediri” rahatsız ettiğimizi bulmak “Umut” gazetesini takip eden hiçbir okuyucumuz açısından zor olmayacaktır.

Daha dün Savunma Bakanı Hulusi Akar, bir gazeteye verdiği demeçte; Türkiye’ de tutuklu gazeteciler için “onlar gazeteci değil” diyerek tepki göstermişti. Saraydan bakılınca gerçekliği böyle görmek iktidar için olağanlaşmış da olsa, demirparmaklıklar arkasından saraya bakmak esas gerçeği gözler önüne seriyor. “Umut Haber” sarayın değil, sokağın gözüyle hayata bakıyor. Türkiye Gazeteciler sendikası 145 gazetecinin, gazetecilik mesleği nedeni ile hapiste olduğunu belirtiyor. Örneğin “İktidarın kayyumlarının yaptığı yolsuzlukları” haber yapan meslektaşımız Sedat Sur, bu haber gerekçesi ile tutuklanarak hapise gönderildi. Eğer mahkemeler kişileri yanlış tanıtacak haberleri kişilik haklarına saldırı olarak buluyorsa, yasaklanması gereken biz değil bakanın ifadeleridir. Çünkü habercilik değil, “yalan” beyan suçtur.

AKP Genel Başkanı Erdoğan, 2002’nin Türkiyesi ile 2018’in Türkiyesi’ni karşılaştırdıklarında yasaklardan ziyade özgürlüklerin konuşulduğu, her türlü fikrin serbestçe dillendirildiği bir iklimde, böyle bir ülkede yaşadıklarını” söylüyor. Talanda, yağmada, baskıda, bezirgancılıkta, yandaşlıkda her türlü yöntemin serbestce uygulandığı bir iklimde yaşadığımız doğrudur. Ancak “özgürlükler” konusunda hangi iklimde yaşadığımızı görmek için Türkiye’de muhalif basının durumuna bakmak yeterlidir. İMC TV, Hayat TV, TV 10, Özgürlükçü Demokrasi, Azadiya Welat, Etha, 61 kere kapatılan sendika.org, 11 kere kapatılan haber sitemiz Umut ve daha birçok örnek hangi iklimde yaşadığımızın göstergeleridir.

Bugün erişim engelinin tarafımıza tebliğ edildiği saatlerde, AİHM’ de Sayın Selahattin Demirtaş’ ın tutukluluğuna ilişkin açılan dava da karar çıktı. AİHM’e taraf olarak imza atan ülkeler, iç kararlarını buna uygun düzenlemek zorundadırlar. Ancak yasalar, ne yargı kararlarına uygun işlemekte, ne de yargı, iktidardan izinsiz karar verebilmektedir. Bizzat Erdoğan, bugün AİHM kararına dair “bu siyasal bir karardır ve bu kararı tanımıyoruz” diyerek bir kez daha Türkiye’de yargının kime bağlı çalıştığını itiraf etmiştir.

Bizde, Umut Gazetesi olarak sürdürdüğümüz yayın ilkelerine ve habercilik anlayışımıza uygun çalışmaya devam edeceğiz. Ellerimizde sarayın altın kaplamalı kalemleri yok, ancak çantalarımızda Metin Göktepe, Hrant Dink, Musa Anter, Engin Ceber, Ersin Yıldız, dağıtımcı Kadri Bağdu, bir dönem çalışanımız olan Eylem Ataş ve onlarca öldürülen gazetecinin hakikat objektifleri bulunmakta.

Gazetemiz; ne plazaların odalarında, ne de muktedirlerin icazeti ile kurulmadı. Biz bu ülkede yoksulların, emekçilerin, kadınların, gençlerin, ezilenlerin, ötekilerin “Umudun Haberciyisiz”.

Bu nedenle iktidar marifeti ile hakkımızda verilen yargı kararı siyasal bir karardır. Bu kararı tanımıyoruz. Çünkü Umut sansüre sığmaz.

Paylaşın