Çağlar’a
Seçim sürecinin en heyecanlı günlerinde Kızılcık Şerbeti’ne gelen yayın durdurma cezası, sonrasında kalksa da, yeni yayın döneminde AKP-MHP iktidarının kontrolündeki RTÜK’ün neleri sansürleyeceğinin göstergesi oldu. Yayın durdurmaya gerekçe yapılan sahne, Nursema’nın zorla evlendirildiği adamın tecavüzüne direndiği için camdan ölüme itilmesiydi. Bu sahne tam da kadınlara kocaları tarafından nasıl tecavüz edildiğini, nasıl öldürüldüklerini göstermesi açısından ibretlik bir sahneyken, RTÜK tarafından şiddeti özendirme gerekçesi ile ceza verilmişti. Bir sonraki bölümde Nursema’nın evlendirildiği adamın şiddetine direnmesini, aileyle hesaplaşmasını gösteren fragmanın yayınlanmasıyla diziye de yasak geldi. Tam da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı dahi yeterli görmeyip 6284’ün de kalkması için yapılan seçim pazarlıkları ve kutsal aileyi koruma propagandaları arasında, idealize edilen dindar ailelerin içindeki şiddeti ve baskıyı göstermesi açısından önemliydi Nursema’nın yaşadıkları.
Bu sezonun bir başka dindar ailenin başkaldıran çocuğunu anlatan dizisi ise Ömer oldu.[1] Kızılcık Şerbeti’nde burjuva İslamcı bir ailenin, üst orta sınıf ‘laikçi’ bir aile ile karşılaşması söz konusuyken, Ömer’de işçi sınıfından sayılabilecek bir İslamcı ailenin modern muhafazakâr ama laik, işçi sınıfından bir aile karşılaşmasını izledik. Her ikisinde de esas olarak daha önce televizyon dizilerinde yer almadığı biçimde işçi sınıfı ve burjuva İslamcı ailelerin yaşam biçimlerine, ritüellerine ve ibadet biçimlerine tanık olduk. Gördük ki İslamcı aileler aynı dine iman etmelerine rağmen ibadetleriyle de gündelik yaşam biçimleriyle de sınıfsal olarak ayrışıyorlar. Bu iki dizinin ortak noktası ise toplumsal çelişkileri din-muhafazakârlık-modernlik eksenine sıkıştırırken sınıf çelişkisini ise basitçe sınıf farkına indirgemeleri.
Sınıf
Eski Yeşilçam filmlerine baktığımızda kavuşamayan âşıkların önündeki en büyük engel sınıf çelişkisi olurdu. Zengin kız fakir oğlan diye özetlenen imkânsız aşklarda hep esas kızın burjuva-patron babası, esas oğlanın emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmayan işçi babasını işsiz bırakarak aileyi sefalete sürüklemeye çalışırdı. Ancak sınıf dayanışması galip gelir, komşular ve işçi arkadaşların dayanışmasıyla patron babalar teslim olurlardı. Ömer ve Kızılcık Şerbeti’nde ise aileler arası ‘uzlaşmaz çelişki’ yaşam tarzlarına dayandırılıyor. Yemek davetlerinin ve düğünlerin içkisiz yapılması, erkek kadın doğum doktoruna muayene dahi olmamak, kiliselere adım atmamak, yılbaşı kutlamamak gibi sınırlarla burjuva İslamcıların yaşam tarzlarını yansıtırken, yoksul İslamcı Reşat Hoca’nın evinde oğlu Tahir, annesine ve eşi Şükran’a televizyon izlemeyi yasaklıyor, kızdığında telefonunu dahi elinden alıp odaya kapatıyor. Dünürlerle aralar bozulunca Reşat Hoca’nın payına işsizlik Abdullah Bey’in payına ise sadece iş ortaklığını bozmak düşüyor. Ömer ve Gamze aileden kaçtıklarında bir dükkânda yatarken, Nursema Etiler’de Alev’in evine ‘sığınıyor’. Kızılcık Şerbeti’ni Cuma akşamları Ömer’i ise Pazartesi akşamları izlediğimizde Ömer, Tahir, Raşit Hoca, Şükran ve Nisa’yı kollarından tutup Kızılcık Şerbeti’ndeki köşke götürüp, Abdullah Bey, Fatih, Mustafa, Nursema ve Nilay ile aynı dine inanarak yaşadıklarına emin olup olmadıklarını sormak istiyoruz. Zira bize Ömer’de sınıf çelişkisi diye gösterilen Gamze’nin eski kocasının bir rezidansta kirada otururken Ömer’in dükkânda yatması. Kızılcık Şerbetinde sınıf çelişkisi diye gösterilen ise Umut’un Etiler’de kirada oturmakla birlikte Nursema’nın yiyecek alışverişi nedeniyle kredi kartı limitlerinin dolması. Sınıf çelişkilerini görmeyen, burjuvazinin kendi arasında, işçi sınıfının kendi arasındaki yaşam tarzı farklılıklarını temel çelişki gibi sunan, hatta yer yer laik modernlerin mazlum İslamcıları ezmesine hayıflanılmasını bekleyen bu diziler, toplumun gerçek hayattaki kutuplaşma/saflaşma algısının izdüşümü adeta. Tahir’in, Reşat Hoca’nın derdi Abdullah Beylerle değil Gamzelerle, evde televizyon seyretmek isteyen kadınlarla, okulda flört etmek isteyen kız çocuklarıyla.
Patriyarka
Her iki dizinin de hiç kuşku yok ki en ilgi çeken yanı kadınların aşk için ailelerine/patriyarkaya gösterdikleri direniş ve ikiyüzlü erkeklik karşısında geri adım atmayışları. Nursema, erkek kardeşlerinin seküler ve hiç de sınıfsal olarak denk olmayan kadınlarla evlenmelerine ses çıkarılmazken, kendisinin seküler, içki içen, barlarda şarkı söyleyen bir organizasyon şirketinde ücretli çalışan Umut ile evlenmesine neden engel olduğunu babasına sorduğunda yediği tokat, cevabı göstermişti: Kadın olduğu için. Nursema, adeta bir iş anlaşması yapar gibi, zorla evlendirilip, bile isteye tecavüze uğrayacağı eve gönderildiğinde, modern muhafazakârlık diye allanıp pullanan İslamcı burjuvazinin, akşam sabah din, adalet, eşitlik güzellemesi yapan üyesi Abdullah Bey, dininin eşitlik ve adaletinin kadınlara gelince ne anlattığını da göstermiş oldu. Kızını zorla evlendirdikten birkaç gün sonra ise kendisinden en az 25 yaş küçük Alev’e ilanı aşk edip on binlerce dolarlık hediye almayı da kuşkusuz dininin adaletinin ve paylaşımcılığının bir yansıması olarak görüyordu.

Erkek şiddeti söz konusu olduğunda kadınların mesleklerinden, eğitim durumlarından, sınıfsal konumlarından, dindarlıklarından ve sekülerliklerinden bağımsız olarak şiddete maruz kaldıklarını görüyoruz Ömer ve Kızılcık Şerbeti’nde. Gamze’ye seküler eski kocası tecavüze yeltenip boğazını sıkarken, Nursema’ya zorla evlendirildiği dindar adam tecavüz etmeye kalkıp camdan ölüme itti. Ömer’deki her daim öfkeli abi Tahir ise, son tahlilde kardeşi için Gamze’nin paralı kocasına karşı kavgaya girmesiyle erkeklik suçlarından aklanmaya çalışılsa da, okuldan alıp başını örtüp evlendirmeye çalıştığı 16 yaşındaki kızına, beş çocuğuyla hayata direnmeye çalışan kardeşi Nisa’ya, dünya safı karısı Şükran’a davranışlarına ve Gamze’ye ettiği hakaretlere bakıp, yok bundan iyi insan çıkmaz demeye devam ediyoruz.
Kuşkusuz erkeklikler sınıfsal konum, dindarlık, sekülerlik dinlemeden aynı biçimde süregitse de kadınlar için sonuçlarının farklı olabildiğini ve kadın dayanışmasının her durumda belirleyici olduğunu görüyoruz her iki dizide de. Kızılcık Şerbeti’nin her daim nefretlik oğlu Fatih, hamile karısı Doğa’yı aldatınca, Doğa kucağında ikizleriyle boşanınca yanına sığınabileceği bir annesi olduğunu bilerek Fatih’i terk edeceğini söylerken, Ömer’de Nisa eve tek kuruş dahi getirmiyor olmasına ve kendisini aldatmış hatta terk edip gitmiş olmasına rağmen, beş çocukla baba, abi evine kapatılmaktansa, o kocasına katlanmayı tercih ediyor.
Her iki dizinin de en gerçekçi yanları annelerin verdiği tepkilerdeki benzerlikler denebilir. Kızılcık Şerbeti’nde Kıvılcım ve Alev’in annesi Sönmez Hanım, Etiler’de bir apartmanın sahibi, eğitimli ve ‘İstanbullu’ bir kadın olarak, 40 küsur yaşındaki iki çocuk annesi kızı Kıvılcım’ın gece dışarıda sevgilisi ile kalmasına, hatta kiminle evleneceğine karar verme hakkını kendinde buluyor. Sık sık kızlarının özel hayatları üzerinden gergin konuşmalar yapıyor. Ömer’deki Gamze’nin aynı yaşlardaki, ancak Üsküdar’ın daha mütevazı bir semtinde iki dairesi olan ve yine belli ki ‘İstanbullu’ annesi Fatma Hanım ise Gamze’ye sadece gergin konuşmakla kalmıyor, bağırıyor, evden atmakla tehdit ediyor, hatta vuruyor. Gamze’nin boşanmış çocuklu bir kadın olarak kiminle görüşeceğine ve evlenmesi gerektiğine karar verme hakkını kendinde bulurken, aynı Sönmez Hanım gibi, kızının kendisini ‘rezil etmesinden’ şikâyet ediyor. Diğer yandan Kızılcık Şerbeti’ndeki Pembe Hanım da kızı Nursema ile aynı Ömer’deki Fatma Hanım gibi patriyarkanın gardiyanı olarak ilişki kurup, Nursema’nın ile Umut’un ilişkisini Abdullah Bey’e gammazlayıp kızını zorla evlendirmekten hiç de rahatsız olmuyor; tıpkı Gamze’nin annesi Fatma Hanım’ın Gamze’yi Ömer’den boşanmaya zorlamak için üstüne saldırması gibi. Bu farklı toplumsal kesimlerden gelen anne karakterlerinin son derece gerçekçi biçimde ailede kız çocuklarını yakın denetim ve baskı altında tutma rolünü patriyarka adına nasıl üstlendiklerini, fedakârlık ve cefakârlıkla özdeşleştirilen anneliğin aile içinde çoğu zaman patriyarkanın gardiyanlığını da üstlendiğini görüyoruz.

Yine de her iki dizi de aslında kadınların direnişleri ile ilgi çekmeye devam ediyor. Ömer’de Nisa’nın kocasından boşanmak için planlar yapması, tüm ailesinden gizli ev dışında ücretli çalışmaya başlaması, kızını okula göndermekteki kararlılığı var. Kızılcık Şerbeti’nde, Kıvılcım’ın iki yetişkin kızı olmasına rağmen âşık olması, sevgilisiyle dilediği gibi yaşaması, boşanmış çocuklu kadınlara koyulan sınırlara riayet etmemesi, Nursema’nın ise sevdiği adamla birlikte olmak için mücadele etmesi var. Gamze ise en zorlu yolları aşıyor; boşanmış anne evine sığınmak zorunda kalmış çocuklu bir kadın olarak, kendinden en az on yaş genç bir adamla aşkını yaşıyor. Tüm çevrenin ve ailesinin baskısına hiç şaşırtıcı olmayan biçimde ‘kıskanç’ eski koca şiddeti eklenmesine rağmen, her boşanmış kadın izleyiciye, kendinden on yaş genç, güzel gözlü, yakışıklı bir adamla yeniden aşkı yaşamanın her zorluğa değeceği umudunu veriyor.
Sonuçta oylar kime gitti…
Kızılcık Şerbeti’nde durum daha net sanki. Kıvılcım ve ailesinin oyları kesin CHP’ye gitti. İslamcı ailede o modern geçinen ve Kıvılcım ile nişanlı olan Ömer Amca’nın da İslami oteller zinciri işlerinin gereği olarak AKP’ye oy verdiğine emin olabiliriz. Abdullah Bey’in evindekilerin de keza AKP’ye oy verdiği kesin. Umut’un anne babası önceki seçimlerde AKP’den kurtulmak için HDP’ye oy vermişlerdir ama bu seçimde TİP’e dönmüşler. Nursema’nın yaşadığı erkek şiddetine rağmen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan AKP’nin kendisini temsil etmeye devam ettiğini düşünüyor olma ihtimali yüksek. Ama bir sonraki seçimde ne yapar bilinmez. Bütün bir sezon boyunca sevgisindeki sadelik ve Alev’le kurduğu dayanışmacı arkadaşlıkla sempatimizi kazanan Umut ise, feminizm yanılmaz her erkek aynıdır, diyerek bir ömür gözümden sakınacağım teraneleri anlattığı Nursema’ya evliliğin daha üçüncü günü şarlamasıyla gözümüzden düştü. Bütün apolitikliğiyle gidip CHP’ye oy vermiştir.
Ömer’de ise durum biraz daha karışık. Reşat Hoca muhtemelen geçmiş yıllarda AKP oy veriyordu son bir iki seçimde ise Saadet Partisi’ne dönmüştü. Ancak Ömer’in ayrıldığı nişanlısının babası, AKP’li tanıdıklarını araya sokup işinden ettiği için, bu seçimde muhtemelen CHP’ye oy verdi. Gamze’nin beter annesi Fatma Hanım’ın Sinan Oğan’a ve İYİP’e oy verdiği kesin. Ömer’in abisi Tahir, önceki yıllarda illa ki AKP’ye vermiştir ama bu seçimde Yeniden Refah’a verdi oyunu. Gamze’nin ablası ve eniştesinin ise Fatma Hanım’dan gizli CHP’ye oy verdikleri izlenimi edindim. Nisa, hayatın hay huyu içinde oy kullanmaya dahi gitmemiştir. Bütün hayatını yeniden gözden geçirip inşa ederken bir de siyaseten ne düşünmesi gerektiğine kafa yormaya vakti yok. Ama Nisa’nın beraber çalıştığı şef aşçı kesin Yeşil Sol’a verdi. Nisa’nın hayırsız kocası ise muhtemelen AKP’lilerden oy vereceğim diye yardım alıp oyunu İYİP’e vermiştir. Ömer’in durumu da Nisa gibi karışık ama Ömer mutlaka oy vermeye gitmiştir ve CHP’ye oy vermiştir. Çünkü Ömer kendinden büyük, boşanmış ve çocuklu bir kadına âşık olma cesaretini göstermesine rağmen klasik toplumsal rollerden ve statükodan gerçek anlamda vazgeçmekten henüz çok uzak. Evlenir evlenmez o da Umut gibi erkeklik gösterisi tepkileri vermeye başladı Gamze’ye (Ama işte Ömer, Umut’tan çok daha güzel baktığı için onu hala içimizi çekerek izlemeye devam ediyoruz feminist de olsak!) Gamze ise kesinlikle Yeşil Sol’a vermiştir oyunu…
Seçim gecesi ise Fatih ve Mustafa pahalı jiplerine binip Erdoğan’ın galibiyetini kutlamak için konvoya katıldıktan sonra, gecenin yorgunluğunu Hukkalarda ejder meyvesi suyu içip atmaya çalışırken, aynı kutlamalara yayan katılan Tahir eve döndüğünde Fatih’in jipinin üzerine sıçrattığı çamurlar Mahmutpaşa’dan aldığı yeni ceketinde leke yapmasın diye, gecenin o saatinde Şükran’ı uyandırıp ceketi sildiriyor.
Ve Şükran… Tahir ile evli, kızını bütün saflığına rağmen kararlı bir biçimde kocasına karşı koruyor, kocasından gizli televizyon seyrediyor, ehliyet alma planları yapıyor. Hayatını minik minik adımlarla değiştiriyor bile diyemeyiz de değiştirme planları yapıyor diyelim. Belki de Üsküdar’daki pazarda feministlerin seçim bildirisi dağıtımına denk geldi. Feministler orda başka kadınlarla konuşurken çekinerek kulak kabarttı. Bildiriyi alıp sakladı sokakta tanıdık biri ‘o kadınlardan’ bildiri aldığını görmesin diye. Eve geldi banyoya girip bildiriyi okudu anlamadı, İstanbul Sözleşmesi, 6284 nedir bilmiyordu. Ama işte kız çocuklarının evlendirilmesi kısmını anladı. Tahir de kızlarını zorla kapatıp evlendirmeye çalışıyor çünkü. Ama yine de daha Tahir’e açıktan direnebilecek durumda değil. Onun için o da Tahir’in istediği gibi oyunu Yeniden Refah’a verdi mecburen. Ama pazara gittiğinde yine de bir bakıyor çevresine görürse o kadınları soracak “6284” ne diye. Ya da en iyisi Tahir’den gizli kendime ikinci el bir akıllı telefon alayım oradan bakılıyormuş her şeye diye düşünmüyor da değil…
[1] Shitsel dizisinin uyarlamasıymış ama çok iyi bir uyarlama olduğu kesin.