Gündem, Slider, Umut Yazıları

Komünarların çizgisi – Kurtuluş Devrim

Kürd’ü, Arap’ı, Çerkes’i, Ermeni’si, Aşuri’si, Süryani’si ve birçok halkın iç içe yaşadığı küçük ve nezih bir yerleşim yeri olan Serekaniye, Türk devletinin hedefi olmadan 5 yıl önce de bu sefer açıktan olmayarak yine Türk devletinin ve aynı türevdeki çetelerin hedefindeydi.

Peki neydi Serekaniye’yi hedef haline getiren şey? Türk devletinin kendine tehdit gördüğü Kürt nüfusu mu? Ya da başka bir bakış açısıyla Suriye’de yaşayan Arap’ların önce Esad‘dan sonra da Kürt’lerden çektikleri çilelerin son raddeye gelip dışa vurumu mu? Bu sorular tek taraflı bakış açısının soruları ve sorunları olabilir ancak. Bu sorular, Arap Baharı‘nın getirdiği sorular ve emperyalizmin bölgeye bakışını gösterebilir.

Emperyalizmin, cevaplarını yani sorunlarını çözümlemeden, o soruları da çözmek zor olacaktır. O yüzden doğru soruları sorup, doğru cevapları alalım.

Açacağımız bu bölümde özelinde Serekaniye, genelinde ise Rojava Devrimi‘ni çözümleyip öyle devam edelim. Arap Baharı’nın başlangıcıyla beraber birçok Ortadoğu ülkesinde ayaklanmalar çıktı. Yürütücüleri ise genellikle İhvan-ı Müslim‘di(Müslüman Kardeşler). Suriye’ye ise bunun ismi ÖSO olarak yansıdı. Bu çatışma ortamından ve Esad’ın yıllardır uyguladığı zulümden kurtulmak için Suriye’de başta Kürtler olmak üzere ezilen halklar, içlerine kadar giren tehdide karşı özyönetim savaşlarına başladılar. Kendi yaşam yerlerini, çocuklarını, arazilerini, dillerini, kültürlerini korumak için genciyle yaşlısıyla silah başına geçtiler. Topraklarına göz dikmiş aç gözlü yağmacılara karşı ellerinde ne varsa(pompalı tüfek, çifte, av tüfeği) onları kullandılar. YPG öncülüğünde kendilerini örgütlediler. Yağma ve talana karşı ilkel silahlarla donattılar kendilerini ve halkın gücünün silah gücünden ne kadar fazla olduğunu tüm dünyaya gösterdiler. Kazandılar.

O zamanları gören ya da orada yaşayan herhangi bir köylü tam olarak bunları anlatacaktır. Haksız bir rekabet. Ağır silahlara karşı av tüfekleri… Ama en önemlisi de özgürlük tutkusu.

Serekaniye halkı, işgalcileri işte bu yürekle attılar şehirlerinden.

İlk sorumuzu soralım. Egemenler kaybettikleri bu savaştan sonra halkları rahat bırakacaklar mı?

Aç gözlü emperyalist-kapitalist sistem tam ve net bir şekilde yenilgiye uğratılmadığı sürece almak isteyip alamadığı şeyler için tekrar ve tekrar savaşa girecektir. Çünkü doğası bunu getirir.

İkinci soru ise; mücadele yöntemleri nasıl olmalı?

Emperyalizmin en belirgin aşaması olan faşizme karşı özgürlük mücadelesinde örgütlenme ve halkla birlikte bu savaşı yürütme çok önemlidir. Serekaniye’de çeteleri şehirlerinden atanlar örgütlü bir halktı. Bunu daha ileri taşımak da mücadeleyi daha üst seviyeye taşımak demek olacaktır. Ki keza tüm Rojava’ya baktığımızda yürütülen savaş ve geri alınan şehirler bunun pratik örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yıllar yılları getirdikçe Ortadoğu’da savaş hız kesmeden devam etmektedir. Sadece bazı isimler değişmektedir. Halkların başına bela gibi bir çete çökmeye çalışacak ve insanlığa zulüm getirmek isteyecektir. Diğerlerinden farklı olarak DAİŞ çetesi daha donanımlı, daha ideolojik ve daha netdir. Bu donanımı gören egemen güçler ise hakimiyetlerini sağlamak ve yaymak için onlarla işbirliği yapacak onları eğitecek ve güçlendirecektir.

AKP-MHP faşizmi açısından Daiş’in önemi büyüktür. Çünkü tarih sahnesinden yazılı ve sözlü olarak tüm benliğini silmek istediği Kürtler özerkliklerini oluşturmuş ve gittikçe büyüyerek “serhıldanlarını“ Kuzey Kürdistan’a kadar taşımaktadır. Aynı zamanda ülke içinde devrimci-demokrat çevreler de güçlenmekte ve silahlı mücadele yürüten devrimci örgütler de devlete karşı olan potansiyel tehlikeyi çok daha üste çıkarmaktadır. Türk devleti tüm bunları kendi lehine çevirebilmek ve Gezi Direnişi sonrası ayaklanan halkı tekrar sindirebilmek için DAİŞ ile ittifak içerisine girdi. Şehirlerde devrimcilere karşı bombalı saldırılar örgütlediler. Bunun karşılığında da TIRlar dolusu silah ve mühimmat gönderdiler. AKP’nin DAİŞ’le olan bu faşist ittifağına dur demek için devrimciler faşizme karşı bu mücadeleyi hem içerde hem de enternasyonalist dayanışma gereği dışarda sürdürmek için mevzilerde buluştular. Rojava devrim topraklarına geçen Türkiyeli devrimciler, bölgedeki halkın hür iradesi olan YPG ile saf tutarak AKP-DAİŞ faşizmine karşı amansız bir mücadele içerisinde Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nu kurdu. Tam da faşist Türk devletinin korktuğu gibi Türkiyeli devrimciler tek bir tabur içerisinde birleştiler. Korkuyorlardı çünkü başlarına ne geleceğini tarihten biliyorlardı. İspanya’da Franco faşizmine karşı tüm dünyanın devrimcileri birleşip enternasyonalist tugayları kurmuşlardı. Franco faşizmini yerle bir eden ruh bugün Rojava topraklarında ve Türkiye’deydi. Tabiki korkacaklardı, faşizmin tokadını yiyenler diğer yanaklarını çevirmiyorlardı artık.

AKP-DAİŞ faşizmini yıkan da yine aynı bu yürekti.

Besledikleri DAİŞ çetelerinden istediği gibi faydalanamayan faşizm bu sefer farklı bir taktik için kolları sıvadı ve Rojava’nın bir çok bölgesine ayrı ayrı saldırmaya başladı. Bu saldırılar halk nezdinde çok farklı değildi, tanıyorlardı. Daha öncesinde kaç kere boşa çıkarmışlardı. Ancak bu defa devşirme çeteleri kendi güçleri ve hava üstünlüğüyle birlikte sürüyordu sahaya.

Tarih 9 Ekim 2019’u gösterirken daha önce dolaylı yoldan almak istedikleri Serekaniye’yi şimdi direkt kendileri hedef aldı. Serekaniye halkı daha önce de görmüştü bu seneryoyu. Bilinçlerinde hazırdılar savunmak için şehirlerini. Bu sefer ellerinde pompalı ya da av tüfekleri yoktu, daha da örgütlemiş ve geliştirmişlerdi kendilerini. Tabi düşman da öyle. Şimdi savaş tekniğe karşı savaştı.

Evet zordu belki ama önemli olan tek birşey vardı. ”Çizgi” … Bu tarihe kadarki savaşlardan alınan en önemli sonuçtu çizgi. Ölümsüz Komünarlar’ın çizgisi. Direnme çizgisi. Devrimci çizgi. Her bir yürek belki de kazanamayacakları bir savaşa giriştiler ancak tarihe bir çivi çaktılar. Öncüllerinin askeri çizgisini politik zeminden ayırmadan daha da derinleştirerek devam ettirdiler. Pes etmeden, yılmadan, yorulmadan özgürlük için, özgür yaşam için çizgiyi sürdürdüler.

Faşizme karşı mücadeleyi Başkomutan Ulaş Bayraktaroğlu’ndan alan, onun en iyi öğrencilerinden olan Komünar Aynur ve İmran da bu savaşın içerisindeydi. Hedeflerinde faşizmin can damarı vardı. Bedreddin gibi başlayıp İdil gibi vurmak istiyorlardı. Yüreklerinde ezilen halkların ve proleteryanın öfkesini taşıyorlardı. Bilinçlerinde ise zafer.

Birçok yürek ölümsüzleşti bu savaşta . Sonuç her ne olursa olsun hatıralarda onların direnme savaşı ve zafer sözleri var olacaktır. Bizlere düşen ise göğü fetheden ‘Komünarlar’ın çizgisini’ devam ettirip zafere ulaşmaktır.

YA ZAFER YA ZAFER!

Kurtuluş Devrim

(Serekaniye ve Tıl Temir savaşında yer almış Özgürlük Gücü savaşçılarının kaleminden)

Paylaşın