Aslında bu yazıyı çok daha önce yazmam gerekirdi ama uzun bir süredir kayıpların arkasından yazmak artık çok daha zorlaştı. Yaşanan her kayıp, alınan her ölüm haberi her bir kayıpla birleşerek daha da büyüyor artık; katlanılması, kavranması, inanması gerçekten daha da ağırlaşıyor. Tam bu sebeplerden bu yazıyı yazmayı günlerce erteledim, biraz da reddettim sanırım ama bu yazının hem Nurşen’e borcum olduğunu düşünüyorum hem de tanıdığım Nurşen’in bu yazıyla çok mutlu olacağını biliyorum. Üstelik sürgün olduğum düşünüldüğünde de bu benden çalınan veda hakkım için tek de seçeneğim gibi…
Klasik bir giriş, Nurşen’in künyesini içeren klasik bir yazı olmasını istemiyorum ama yine Nurşen’in emekle dolu yaşamını eksik de olsa bir kere daha anmak en doğrusu olacak… Nurşen 1980’lerin sonunda çalışmalarına basın faaliyetiyle başladı, 1989’da ise Sincan Belediyesi’nde Kadın Sorunları Bürosu kurucu müdürü oldu. Öğretmen olduktan sonra ise Eğit-sen’de örgütlenmeye başlayarak, sendikal faaliyetleri sebebiyle stajyer öğretmenken tehdit edildi ve akabinde sürgün edildi. 1995’te AYM tarafından kapatılan Sosyalist Birlik Partisi’nde örgütlendi, 1996’da ise kurulan ÖDP’de yer aldı. Nurşen Kurtuluşçu’ydu. Kurtuluş Hareketi’nin içinde, SDP’de ve SDPli Kadınlar’da yöneticiliği de içeren çeşitli görevlerde bulundu. 2008-2014 yılları arasında KESK’te şube sekreterliğinden MYK üyeliğine kadar çeşitli kademelerde yer aldı. Ayrıca KESK ve bulunduğu tüm karma sosyalist örgütlenmelerde kadın komisyonları, kadın örgütlenmeleri için çalışmalarda bulundu, yoğun emek verdi. HDP’de SDP’den doğru danışmanlık ve PM üyeliği yaptı ve sosyalist feminist bir örgütlenme olan Yeryüzü Kadınları’nın kuruluş, örgütlenme sürecinde yer aldı, eğitim çalışmalarında bulundu. Tüm bunların yanında Umut Gazetesi’nin öncülü olan Gelecek’in de haftalık köşe yazarıydı. Bu sebeple Nurşen’i bu köşeyle anmanın da benim için ayrı bir önemi var.
Nurşen Bulgaristan göçmeni, enternasyonel sosyalist, feminist ve Kürt dostuydu, dostu… Yukarıda saydığımız, muhtemelen bir kısmını da atladığım bütün alanlarda, zeminlerde samimi emekler verdi, doğruyu ısrarla büyütmeye çalıştı ama yanlışa yanlış demekten de imtina etmedi. Bir feminist olarak asla uzlaşmadı, kadınlara karşı pozisyonlar içinde olmadı, içine sinmeyeni hep söyledi, kavgası da güzeldi. Tüm bu emeklerinin yanında özellikle kadınlar için Nurşen’i belki de çoğumuzdan ayıran ve bence onun en devrimci yanını da oluşturan en büyük özelliği onun hiç bitmeyen sevgisi, özellikle genç kadınlarla kurduğu eşit ilişkisindeydi. Nurşen’in her birimize bakarken kızgın olsa dahi hep parlayan gözleri vardı, hep sevgiyle bakan, hep anlamaya çalışan, gerçekten samimice arkadaş olmaya çalışan, zaman ayıran, temas eden, arka bahçeler peşinde koşmayan… feminist gibi yaşamayı bu açıdan gerçekten özümseyen, uygulayan hemhal olan biriydi Nurşen… örneğin ben Nurşen’e verdiğim tüm sırların onda kaldığını hep bildim, hep dinledi beni ve gerçekten de anladığını gösterdi. Bu dünyada anlaşılmak demek görülmek demektir, Nurşen teker teker hepimizi gördü… Hiç bitmeyen enerjisi, hep parlayan yüzü, muhteşem dansları, çapkınlığı… çok güzel, çok yaşayan bir ruh Nurşen… Tüm sevdiklerinde de eminim böyle yaşıyor. Ebru cenazesinde “emek verdi” demiş, emek verdiği genç kadınlardan biri olan Burcugül de yine o emeği nasıl verdiğini çok güzel anlatmış… İşte Nurşen’in tüm bu kavrayışında, çok da anlayamadığımız ve maalesef zamanında gereken payeyi vermediğimiz çok büyük devrimci-feminist tarz gizli… Bazen büyük büyük sözleri, büyük büyük eylemleri, ağdalı lafları, biçimleri içermesi de gerekmeyen; yaşamı, yoldaşlığı kurarken, o doğal akışın içinde bizi birbirimize bağlayan ama gözden kaçırdığımız o görünmeyen emek… Nurşen’i hepimizin yaşamının unutulamaz parçası yapan değeri, karma siyasetin akışında çoğu zaman olağanlaştırılan o sonsuz sevgisinde ve emeğinde gizli işte… O’nu düşününce aklıma gelen tek şey kocaman güneşli bir gün, miss gibi deniz ve zeytin ağaçları kokusu ve kahkaha ve dans etme isteği… Nurşen de benim için Denizköy demek artık… Sanırım tüm “eski” SDP’liler olarak sevdiklerimizi tüm dünya kaygılarından, incinmelerden sakladığımız o yerde artık, oranın sıradan, sıradan olduğu için de çok güzel güneşli günlerinde.
Senin güzel kalbinin, seni sımsıkı bağlı olduğun yaşamdan bu kadar erken almasına gerçekten hala inanamıyorum… ama senin o sıradan görünen, hafif adımlı, tılsımlı varlığından çok şey öğrendim Nurşen. Gözlerinin içine bakarak emek verdiğin o genç kadınlardan biri olduğum çok şanslıyım…
Oxir be Nurşen, hep kuşlarla, çiçeklerle
