Başlığı okuyan herkes normal gitmeyen bir şeyler olduğunu anladıysa yazıma devam ediyorum. Karga zeki hayvandır hakkını yememek lazım, toplumumuz bu konuda hassaslığını “Yiğidi öldür hakkını yeme.” diye bir şey uydurarak anlatmaya çalışmış. Yiğit öldükten sonra hakkı varmış, yokmuş ne fark edeceğini düşünmeden. Karganın kılavuzluk konusunda yeteneksiz olduğuna dair anlatılanların ise tamamı yanlıştır. Karanlık ve asil duruşuyla karga, takip edildiğini her zaman fark eder ve takipçisini hiç ummadığı bir yerde bırakıp izini kaybettirir. Kargalar aynı zamanda toplumsaldır, sürüsünü kaybeden bir karga bulduğu herhangi bir sürüyle hemen anlaşıp hareket edebilir. Halkımız yine bir yanlış yapıp “Besle kargayı oysun gözünü” demesi, hele hele La Fontaine (La Fonten) abimizin karga ile tilki fablları gittikçe beni bu konuda düşünmeye itiyor. Ne derdi var bu insanların kargayla? Hayatta kalmak için önlerine gelen her şeyi yiyen güçlü, kararlı kargalar ve bunu duymam ile kargaların Nietzsche okuduğunu düşünen ben. Ne diyordu pos bıyıkları yüzünden ne ayran, ne çorba içebilen Nietzsche “Müziğin sesini duymayanlar dans edenleri deli sanarlar.” Kim bu bahsettiğimiz deli? Yapılamaz denileni yaptıran, olmaz denileni olduranlar mı? Ne yapacağı belli olmayan, gücünü kullanmanın sonuçlarından korkmadığı için sonuna kadar kullanan ve bu yüzden “deli gücü” diye bir efsaneye sahip olanlar mı? Korkusuzlukları ile hücumdan başka bir şey bilmedikleri için arkada bıraktıklarına bakma fırsatı olmayanlar mı? Ta kendisi. Halkımız onlardan da yaftayı eksik etmemiş ama olsun biz tanıyalım onları.
Politik süreç bir çıkmaza düşmüş durumda. Satranç oynamayı sevenler bilir, oyun çıkmaza girdiğinde stratejisi olmayan oyundan zevk almamaya başlar. Çünkü artık kontrol elinde değildir. Çaresizlik ile piyon, at, fil hatta bazen vezir feda eder çıkmazı açmak için. Fakat bunu eğer rakiple taşları eşitse yapmayı tercih eder. Devrimci örgütler ise bu durum asla yaşamamalıdır. Devrimci örgütü ayakta tutan en önemli unsur stratejisidir. Strateji ise bisiklet sürmek gibi aradan yıllar geçse bile koltuğa ilk oturduğumuzda işletebileceğimiz bir şey değildir. Sürekli stratejik netlik için çalışma devrimci için elzemdir. Devrim stratejisi ancak tek dogma olarak devrimi görenler tarafından objektif ve gerçekçi bir şekilde oluşturulabilir. Devrimcilerin ortak stratejide buluşamamalarının da bundan olduğunu söyleyebiliriz. Stratejide netleşme taktiksel üretkenliğin anahtarıdır. Stratejiye uygun taktiksel hamlelerden yoksunlaştığımız günümüz dünyasında ise durumu salt politik atmosfere yormak pek aklıselim birinin yapacağı bir şey gibi durmuyor.
Strateji, yapılacak hamlelerin tarzını, zamanını, amacını belirlemekle kalmaz. Mücadeleyi ilerletecek hamleyi yapacak devrimci kadroyu belirleyecek olan da stratejidir. Bu yüzden kadro sorunu strateji sorunudur denilebilir. Bu sorun sadece stratejinin doğru yaratılmaması sorunu değil aynı zamanda doğru kavranamama sorunudur. Bu koşulda ancak az sayıda, deneyimli kadro taktiksel üretkenlik sağlayabilir. Bu üretime devrim yolunda atılacak adımlar denilebilir. Gidilecek yönü belirleyen strateji ise adımların büyüklüğünü belirleyen de taktiksel üretkenliktir. Amaca giden en kestirme yolu belirlemek ve olabildiğince hızlı, büyük adımlar atmak bizi amaca en hızlı şekilde ulaştırır.
Kuralları olmayan bir oyunun beyaz tarafıyız, ilk hamle bizim ve iddia çok büyük. Rakip istediği zaman istediği kadar rok yapabiliyor. Satranç bilmeyenler için bu duruma sistemi ayakta tutmak için iktidar değişiklikleri, paravan düşman yaratma vs. diyebiliriz. Bazı zamanlarda stratejik yetersizlikler var olabilir. Ya da strateji düşman tarafından geriletilmiş, dolayısıyla kadrolardan yoksun kalınmış olabilir. Ancak bu koşulları kurtaracak olan taktiksel hamlelerdir. Amaç düşmanı yok etmekse ve şuan bunu yapacak güç yoksa düşmanı güçsüzleştirmek için uğraşılmalı, düşmanın güçsüz olduğu yerden saldırılmalı ve bunu yaparken düşmanı yok edecek gücü elde etmek için uğraşılmalıdır. Bunların tamamı yetersiz veya geriletilmiş dahi olsa stratejide mevcuttur. Mars’ı ele geçirmeyi amaçlıyorsak bir uzay mekiği üretmekle başlamamız gerektiğini herkes bilir. O vakit Mars’ın fethini anlatan bir kitap uzay mekiğinin donanım ve fonksiyonunu, üretimini ve en önemlisi bu mekiğin mürettebatını içerir. Ve mekiğin ne durumda olduğu takip edilmeden koşullar sağlanamaz. Mekiğin her parçasının üretimi Mars’ın fethine yaklaşmak demek olduğunu, kazanılan her mevzinin düşmandan geri alınmış bir toprak parçası olarak görülüp, yeni mevziler kazanıp bunu hafızamıza aldığımız sürece zafere yaklaşacağımızı unutmayalım.
O vakit artık alışılmışın dışında taktiksel hamle üretmek veya üretebilecek mekanizmayı yaratmak kaçınılmaz olarak önümüzde duruyor. Bunun yolu Rosa Luxemburg’un dediği gibi bilgiyi parti ‘akademisyenlerinden’ almaktan geçer. Bilgi bazı zamanlarda parti ‘akademisyenlerinin’ ellerinde tekelleşir. Bu gibi durumlarda inisiyatif almak güçleşir ve ‘akademisyenlerimiz’ stratejiyi daha kolay kavranabilir hale getirecek argüman üretmek yerine taktiksel direktifler ile süreci çıkmazın içine iter. Vücudunu merak edip araştıranlar bilir; insan vücudunda üç çeşit eklem bulunur. Oynar eklem, yarı oynar eklem, oynamaz eklem. Oynamaz ekleme kafatasını örnek verebiliriz. Harekete geçmesi için ancak hasar almalıdır, hareketten kastımız ise iyileşmedir. Yarı oynar eklem ise belli düzeyde harekete müsaittir. Fazlası için kemiğin kırılması şarttır fakat bu durum eklemi işlevsiz kılacaktır. Ve son eklemimiz, oynar eklem. Herhangi bir koşulda hareket etmesi için dışarıdan müdahaleye gerek yoktur. “O bir yolunu bulur.” Kadro direktif bekleyene değil ânı kavrayana, sistemi değiştirecek iradeye sahip olana denir. Ânı kavradık…
Velhasıl, delirmiş bir karganın önünde kimse duramaz. Bu karganın yalnız olması, yiyecek doğru düzgün yiyeceğinin olmaması, peşinde birilerinin olması fark etmez. Kargalar birbirine çok benzer, bunu herkes bilir. Eğer peşindeki kişiyle arasındaki mevzu kişisel ise peşindekinden kurtulmanın en iyi yolu sürüye katılmaktır, ondan sonra kolaysa bulsunlar artık bizim kargayı. Eğer peşindeki bir avcıysa ve mesele onun karga olması ise savaşçı bir karga sürüsü bulana kadar avcılar yine boş bir arazide izini kaybettiği karganın kılavuzluk yeteneklerine dair konuşmaya devam edeceklerdir. Yeter ki karga yeni bir sürüyle karşılaşsın.
“Fırtına kuşlarıydı,güneşin yoldaşları
Onlar ki düşlerimde,özgürce uçarlardı
Karanlık geceleri,yakardı kanatları
Şarkılar sabahında,fırtına kuşlarıydı
Ve onlar kanatlarında ilkyaz taşırlardı
Ve onların aşkları,ihtilal çağrısıydı
Öldüler mi sandınız onları öldüler mi
Bittimi sandınız şarkıyı,hiç biter mi”
Kazım Koyuncu
