Geçtiğimiz günlerde Rus medyasında yayınlanan bir yazıda “Erdoğan Yatağanı çekti: Türkiye büyük bir savaşa hazırlanıyor” başlığı oldukça dikkat çekiciydi. Resmi haber ajansı RIA Novosti’de yayınlanan yazının yazarı Mihail Katkov’dur.
Yazının ana fikri, Erdoğan’ın muhaliflerine savaş ilan ettiği; özellikle CHP’li belediyelere yönelik son dönemde gerçekleşen operasyonların amacının muhalefeti parçalamak ve zayıflatmak olduğudur. Aynı zamanda Erdoğan’ın büyük bir savaş hazırlığı içinde olduğu vurgusu da yazıda öne çıkmaktadır.
Erdoğan’ın son dönemdeki icraatları Batı emperyalist bloğuyla daha yakın bir iş birliği içinde olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda, Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere CHP’lilere yönelik tutuklama operasyonları, emperyalist bloğun desteğiyle gerçekleşiyor gibi görünmektedir. ABD ve Avrupa Birliği’nin bu konuda ilişkileri zedeleyecek bir tavır almamaları dikkat çekicidir.
Suriye meselesinde de ABD ile Türkiye arasında gizli bir eşgüdüm ve anlaşma olabilir. ABD Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın açıklamaları bu izlenimi desteklemektedir.
Batı emperyalist bloğu, Ortadoğu’da İsrail aracılığıyla bir üstünlük elde etme çabası içindedir. Filistin direnişi, Hizbullah, Esad rejimi ve son olarak İran devleti, İsrail’in vurucu gücü olan ABD önderliğindeki bloğun hedefi haline gelmiştir.
Kürt özgürlük mücadelesi, Türkiye faşist iktidarının yürüttüğü bir kuşatma ile karşı karşıyadır. ABD ve Batı emperyalizmi, PKK’yi terör örgütü ilan ederek Türkiye devletinin yanında konum almıştır.
Türkiye’de Kürt sorunu yeni bir sürece girmiştir. Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla PKK, kendini feshedip silahlı mücadeleyi sonlandırma kararı almıştır. Bu gelişmenin ardından Süleymaniye’de 30 gerilla silahlarını yakarak Barış ve Demokratik Çözüm Grubu’nu ilan etmiştir.
Erdoğan iktidarının genel politikası, hiçbir şey vermeden her şeyi alma üzerine kuruludur. AKP-MHP iktidarı, Kürt özgürlük hareketinin yenildiği algısını yaratmaya çalışmaktadır.
Kürt sorunu, Türkiye’nin kuruluşundan bu yana süregelen bir sorundur. Son 47 yılda bu sorunu gündeme taşıyan ve en etkili mücadeleyi veren, Kürt özgürlük hareketi olmuştur.
Bugün, Kürt sorunu burjuva demokratik sınırlar içinde barışla çözülebilir. Devlet cephesinden de, zayıf da olsa bazı olumlu sözlü açıklamalar gelmektedir.
2015’ten bu yana çok yoğun bir savaş yaşanmıştır. AKP-MHP iktidarı, devletin tüm imkanlarını kullanarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmeye çalışmıştır. Ancak gelinen noktada yeniden müzakere ve barış süreci gündeme gelmiştir.
Bu süreç hem ülke içinde hem de dışında çok sert bir savaşın ardından gelmiştir. Birleşik Devrim Hareketi’nin bileşenleri de hedef alınmıştır.
Sürecin İmralı Adası’ndaki Abdullah Öcalan’ın baş müzakereci olduğu zeminde yürüdüğü görülmektedir. Kürt halkının özgürlük talebi, Türkiye işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesi açısından ön açıcı olacaktır.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü, Türkiye’deki özgürlük mücadelesinin önünde büyük bir engeldir. Kürt Özgürlük Hareketi, 12. Kongresi’nde aldığı kararlarla önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu, Birleşik Devrim Hareketi’ni de doğrudan etkilemektedir.
Yeni barış süreci, Kürt halkının taleplerinin kabul edilmesini ve demokratik siyaset imkanlarının tanınmasını hedeflemektedir. Bu, sınıflar arası bir barış değildir.
AKP-MHP iktidarının muhalefete yönelik baskı uygulamaları, demokratikleşme yönünde bir eğilim olmadığını göstermektedir. Bu süreçte ifade özgürlüğü, kadın hakları gibi temel konularda da bir iyileşme gözlemlenmemektedir.
İktidar, Kürt sorununun çözümünü, devletin bekasını korumak için atılmış bir adım olarak görmektedir. Tıpkı Osmanlı’daki Islahat Fermanı gibi.
Bu bağlamda Kürt halkının özgürlük ve barış talebi, ulusların kendi kaderini tayin hakkı kapsamında meşru görülmeli ve desteklenmelidir. Bu destek, ayrı devlet kurma hakkını da içermelidir.
Ancak bu taleplerin Türkiye’deki diğer ezilen kesimlerin mücadelesiyle birleşmesi gereklidir. Aksi halde faşist iktidar, müzakere masasını yeniden dağıtabilir.
Ezen ulus sosyalistleri olarak biz devrimciler, çatışmasızlık ortamını örgütlenme zemini olarak değerlendirmeliyiz. İşçi sınıfına ve emekçilere gerçekleri anlatmalı, politik faaliyeti sürdürmeliyiz.
Barış sürecinde devrimciler, Kürt sorununda nasıl bir çözüm istediklerini anlatmalıdır. Faşizmin hamaset siyaseti teşhir edilmelidir.
Sonuç olarak, Erdoğan o “yatağanı” her çektiğinde, esasında işçi sınıfı ve emekçilere çekmiştir. Bu da sonunda dönüp dolaşıp onların karşısına bir kötülük olarak çıkmaktadır.