En Çok Okunanlar, Umut Keçer, Umut Yazıları, YAZARLAR

Asgari yaşama hayır! – Umut Keçer

AKP-MHP iktidarı, 2026 yılı için asgari ücreti belirleme sürecini başlatmış bulunuyor. Bu yıl asgari ücret tartışmaları, iktidarın yürüttüğü Türkiye Yüzyılı tartışmalarının gölgesinde gerçekleşiyor. Faşist iktidarın Türkiye Yüzyılı olarak tariflediği, Ortadoğu coğrafyasında Türkiye burjuvazisinin kâr hırsları temelinde yayılma siyasetinin somutlaşmış hâlidir.

İktidar, geçmişte Osmanlı bakiyesi olarak gördüğü Ortadoğu coğrafyasında yayılma siyaseti yürütmektedir. Bu yayılma siyasetinin arka planında, Türkiye kapitalizminin açgözlü yayılma arayışı vardır.

Bu yayılma siyaseti, esasen askerî ve ekonomik güç üzerinden kendisine yaşam alanı bulmaktadır. Özellikle askerî açıdan Türk savunma harcamalarının son yıllarda yakaladığı büyük bütçe artışını bu açıdan değerlendirmek doğru olacaktır. Faşist iktidar, işçi sınıfı ve emekçilerin ürettiği emeğin maksimum derecede sömürüsü üzerinden kendi yayılma hayallerini var etmektedir.

Dış politikada yayılmacı söylemi destekleyen askerî harcamaları karşılamak için bütçe açığının bütün yükü doğrudan işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yüklenmektedir.

Faşist iktidar, yürüttüğü güvenlik politikalarıyla bütçede yüzlerce milyar lira tutarında açık oluşturmaktadır. Bu açığın kapatılması için KDV ve ÖTV’lere büyük zamlar yapılmaktadır.

Türkiye işçi sınıfına bu koşullar altında maksimum emek sömürüsünü dayatan iktidar, ücret konusunda asgarî bir ücret politikasını dayatmaktadır. Bugün Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 97.000 lira olmuş durumdadır. Aynı zamanda açlık sınırı 30.000 lira civarındadır. Bu koşullar altında bugün asgari ücret 22.104 liradır. Ona %30 bir zam yapılsa bile maksimum ulaşacağı miktar 28.000 lira civarındadır.

Faşist iktidar, kendi yandaşlarına her türlü ekonomik desteği sağlarken işçi sınıfı ve emekçilere yoksulluk sınırının çok altında çalışmayı mecbur bırakmaktadır. Mevcut koşullar ekseninde yoksulluk içerisinde yaşayan emekçilerin geçim derdi, onların en büyük baş belası olmaktadır.

İktidar, insanların yoksulluk içerisinde yaşamasını; umutsuz, geleceksiz ve karamsar bir yaşam beklentisi içerisinde olmasını istemektedir.

Sermaye sınıfının her türlü ekonomik ayrıcalıkları her geçen gün katlanarak artarken işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamı her geçen gün daha fazla kâbusa dönüşmektedir. Türkiye’deki hükümetin politikası, vergi gelirlerini ağırlıklı olarak işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yüklemek üzerine derinleşmektedir.

İktidar, bu politikaları hayata geçirirken aynı zamanda burjuvaziye dönük olarak her türlü ayrıcalığı ve teşvik edici ekonomik yardımları artırmaktadır. Bu yönüyle yoksulluk içerisinde emek sömürüsünü en yoğun şekilde yaşayan proletarya, sermayenin her türlü politikasının karşısında çaresiz ve zayıf bırakılmaya çalışılmaktadır.

Öncelikle sermayenin bütün saldırılarına rağmen işçi sınıfı ve emekçiler çaresiz değillerdir. Her şeyden önce onların mücadelesinin yanında olan, onlarla omuz omuza mücadele eden devrimcilerin varlığı onların mücadelesinin en önemli güvencesidir.

AKP-MHP iktidarı, şimdiye kadar Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin temel sorunlarına dair savaş politikalarında ısrarcı olmuştur. Kürt halkına dönük olarak yıllardır sürdürülen kirli savaşın faturası her zaman emekçi sınıflara kesilmiştir.

İşçi sınıfı ve emekçiler içerisinde yaratılan şovenist atmosfer, işçi sınıfı ve emekçilerin mevcut iktidarı sorgulayıp ona karşı sınıf mücadelesini etkili bir şekilde yürütmesinin önündeki en büyük engeldir. Şovenizm zehiri karşısında proletaryanın enternasyonalist mücadelesi en büyük panzehiri oluşturmaktadır.

Bugün asgari ücret uygulamalarıyla yapılmak istenen, işçi sınıfı ve emekçilere en düşük ücretlerin verilmesidir. Bu sayede elde edilen yüksek kârlar, faşist iktidarın dış cephede yayılmacı siyaset izlemesini; iç cephede de güvenlik devleti üzerinden iç cepheyi güçlü bir şekilde tahkim etmesine harcanmaktadır.

Ancak gelişmeler gösteriyor ki bu devran böyle gitmez. Türkiye işçi sınıfı ve emekçiler saflarında büyük bir uyanış yaşanıyor. İktidarın yürüttüğü neoliberal politikalar karşısında emekçi sınıflar saflarında büyük bir sınıf kini ve öfke mayalanıyor.

Vahşi kapitalizmin yoğun emek sömürüsü karşısında sosyalizm yeniden dünya halklarının geleceği için bir umut olarak güçleniyor ve toplumsal meşruiyet kazanıyor.

Geceleri aç yatılıp gündüzleri aç gezilmeyen bir dünya için işçi sınıfının özgürlük, emek ve sosyalizm mücadelesine omuz vermek tarihsel görevimizdir. Sermayenin yürüttüğü talan düzeni artık daha geniş emekçiler tarafından tartışılmaya başlanmıştır.

Gelinen aşamada sınıf mücadelesinin yükseldiği bir tarihsel moment içerisindeyiz. Burjuvazisinin kâr hırsı en üst düzeyde kendini AKP-MHP iktidarının çıkardığı yasalarla ifade etmektedir. Bu anlamıyla açlık sınırında belirlenecek olan ücret, bu politikanın doğrudan ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

Bizler devrimci siyaset olarak, düşmanın çokluğuna, sayımızın bugün için azlığına bakmadan işçi sınıfının kaderiyle kendi kaderimizi birleştirerek onun gelecek mücadelesinde daha güçlü mevziler kazanması için canla başla seferber olmalıyız.

Paylaşın