Seçtiklerimiz

Umut Keçer yazdı: Hangi yoldan gideceğiz?

İçinde bulunduğumuz tarihsel dönem devrim ve karşı devrim güçlerinin mücadelesinin en sert şekilde gerçekleştiği bir dönemdir. Bu tablo yaşanan bir çok gelişmeyle birlikte daha dikkat çekici bir şekilde kendisini göstermektedir.

Faşizmin saldırıları ülke içerisinde ve dışarısında bütün boyutlarıyla hissedilmektedir. Cezaevlerine dönük tek tip elbise saldırısı, Afrin’e dönük askeri operasyon, demokratik siyasete dönük engellemeler  faşizm tarafından bütünlüklü bir konsept olarak geliştirilmektedir. Bütün bu saldırılar karşısında hayat devrimci güçlerinde bütünlüklü bir mücadele hattı ile mücadeleyi örgütlemesini dayatmaktadır. Her şeyden önce böylesi bir konjoktürde net olarak ne yapacağını bilmeden yol almak çok zor olacaktır.

Faşizmin bütün saldırılarının mantığı devrimci iradeyi teslim almak, ülke içerisinde ve dışarıda ezilenlerin bütün kazanımlarını geriletmek konsepti üzerinden gelişmektedir. O zaman devrimci güçler cephesinde bir netleşmeyi sağlamak gerekmektedir.

İşçi sınıfı ve ezilenler cephesinde sömürü ve faşist baskıların yoğunlaştığı bir dönem içerisindeyiz. Bu döneme yön veren faşizm karşısında diz çökmemek ve mücadeleyi kesintisiz devrimci taarruz çizgisine taşımaktır. Yapılması gereken üst perdeden değerlendirmelerle makro siyasi söylemlerle süreci analiz etmek olamaz. Doğru olan Marks’ın 11.tezde anlattığı gibi dünyayı değiştirme eylemi içinde olmaktan geçmektedir. Bu yönüyle izleyeceğimiz yol devrimci pratikle doğrudan bağlantılı olmak zorundadır. Mücadelenin gerçeklerinden kopuk hamasi söylemlerle bu sürecin ihtiyaçlarına kimse cevap veremez. Faşizm gerçekliği en doğru şekilde kavranmalıdır. Hangi yoldan gideceğimizin cevabı öncelikle gerçekçi bir şekilde mücadelenin ihtiyaçlarına cevap vermekten geçmektedir.

Faşizmin saldırıları devrimci güçlerde bir moral bozukluğu ve teslimiyet havası yaratma çabası içerisindedir. Afrin saldırısı sonrasında bizzat Erdoğan’ın ağzından dillendirilen HDP ve demokrasi güçlerine dönük tehditler sürecin niteliğini daha güçlü bir şekilde gözler önüne sermektedir. İşçi sınıfı ve emekçilerin her zamankinden daha yakıcı bir şekilde devrimcilere ihtiyacı vardır.  Tam da bu nokta devrimci siyaset doğrudan işçi sınıfı ve emekçileri kazanmak için bütün olanaklarını seferber etmek zorundadır. Bu mücadele zorlu ve çetrefilli bir mücadele olacaktır. Bedelleri ağır ama bir o kadarda onurlu bir mücadele olacaktır.

Faşizmin karşısında mücadele etmeyen, devrimci olmayan ve faşizmi yıkma iradesine sahip olmayan seçeneklerin kazanma şansı yoktur. Bu günün mücadele pratiği bütün mücadele alanlarında faşizmin saldırılarına kesintisiz devrimci taarruz pratiği ile karşılık vermekten geçmektedir. Bütün mücadele alanlarında yeni mevzi kazanmak zorundayız. Bu yönüyle fabrikalar, iş yerleri, mahalleler, üniversiteler ve liseler başta olmak üzere bütün mücadele alanlarında devrimci siyaset kesintisiz devrimci taarruz pratiği içerisinde büyüyecektir. Bu pratik hamasi bir söylem değil hayatın gerçekleriyle örtüşen gerçek bir devrimci pratik olacaktır. Mücadelenin bütün alanlarında ilişkileri yeniden örgütlemek ve tekrar tekrar yeniden örgütlemek zorundayız. Aslında buradan yapılacak olan hayatı yeniden örgütlemek, pratiği örgütü yeniden kurmak anlamına gelmektedir. Perspektifimiz kendi güçlerimizi en verimli şekilde kullanmak düşmanın en zayıf noktalarına en güçlü şekilde vurmak anlamına gelmektedir. Faşizmin saldırıları karşısında bütün ilişkilerimizi en verimli şekilde örgütlemek hayatın ihtiyaçlarına cevap veren şekilde kendini dizayn etmek zorundayız.

Burada eski döneme dönüş özlemlerini tamamen geride bırakmalıyız. Artık yeni bir dönemdeyiz ve yeni mücadele araçlarıyla yol almaktayız. Kesintisiz devrimci taarruz mücadelenin bütün pratiklerini bir arada kullanma iradesini zorunlu kılmaktadır. Legal alana hapsolmuş bir akıl bu iradeden uzaklaşma anlamına gelmektedir. Geçmiş dönemde yaptığımız bir dizi pratiği yapamamızın hem ülkenin içinde bulunduğu konjoktür, hemde devrimci siyasetin içinde bulunduğu mücadele pratiği ile ilişkisi büyüktür. Kadrolarımız bu noktadan sonra artık yeni koşullara uygun bir şekilde devrimci siyaseti nasıl geliştireceğine odaklanmak zorundadır. Bu gün içinde bulunduğumuz   örgütsel pratik yetersizlik taşımakla birlikte esasen devrimci bir yol ayrımının yarattığı sonuçlarla bizleri karşı karşıya bırakmaktadır. Burada eskiyi aşan bir mücadele pratiği içinde olmazsak bu sürecin ihtiyaçlarına cevap vermemiz mümkün görünmemektedir. Yapılması gereken tek başına eskiden yaptığımızı daha iyi ve daha güçlü yapmak iradesi anlamına gelmemektedir. Bu durumu aşan bir mücadele pratiği içerisinde olmak buda doğrudan işçi sınıfı ve emekçileri kazanarak, onları faşizme karşı savaşta seferber etmek anlamına gelmektedir. Faşizmin saldırılarının şiddetli bir şekilde devrimci siyasete yönelmesi saflarda zaman zaman eskiye dönme eğilimleri yaratmaktadır. Bu eğilimler mahkum edilmeli ve aşılmalıdır. Böylesi yaklaşımlar bizleri geri çeken ve mücadelenin yarattığı yeni çizgiyi kavramayan yaklaşımlardır.

Tek başına en ileri ve devrimci eyleme atıfta bulunup hiç bir şey yapmadan bekleme eğilimi de aslında tersinden eleştirdiği legalizm bataklığına başka bir yönden sürüklenme anlamına gelecektir. Kendisi devrimci pratik içerisinde olmayan bir kadro anlayışı en doğru söyleme sürekli işaret ederek sürekli olarak araçların yanlışlığından vurgu yaparak aslında devrimci siyaseti zayıflatmaktadır. Burada yapılmaya çalışılan kendi konumunu koruma çabasıdır. Yapılan bu tartışma bu yönüyle ilerleyici bir tartışma olmayacaktır. Esasen düzenin sınırlarına hapsolmuş belkide faşizmin saldırıları karşısında kendisini koruma eğilimini başka bir şekilde gizleyen bir anlayış karşımıza çıkabilmektedir. Bu anlayış devrimci mücadeleden tamamen kopuk esasen sol ve devrimci söylem adına kendini bir şekilde gizleyerek sistem içerisinde yaşatma eğilimidir.

Esas olan harekete geçmek ve örgütü yeniden örgütleme pratiği olacaktır. Hayat yeniden örgütlenmeli ve mücadele büyütülmelidir. Kesintisiz devrimci taarruz pratiği bu yönüyle statik yaşamdan kopuk olması gerekeni anlatan bir söylem olamaz. Tam tersine hayatın içinde olan bir mücadele pratiği olarak teorinin griliğinden kurtulup ölümsüz hayat ağacı ile gerçekliğe dönüşen bir pratik olmak zorundadır.

Bütün mücadele alanlarında geçmiş hatalarımızdan dersler çıkartarak devrimci siyaseti en doğru zeminde örgütlemek temel görevimizdir. Bu yönüyle mücadele pratiğimiz faşizme karşı en önde savaşmak ve mücadeleyi en ileriye taşımak olacaktır. Bahsettiğimiz asla küçük burjuva mücadele pratiği olmayacaktır. Tam dersine ısrarlı ve kararlı bir şekilde proleter devrimci bir tarz olacaktır. Küçük burjuva kolay heyacanlanır, çabuk vazgeçer. Bizim anlattığımız ısrarlı ve kararlı bir şekilde hedefe kitlenmiş kadro pratiğimiz olmalıdır. Kadrolarımız faşizme karşı direnişi en ileri noktada örgütlemeli adım adım işçi ve emekçileri faşizme karşı savaş pratiğine yönlendirmelidir. Burada her olanak en ince bir usta edasıyla değerlendirilmelidir. Çelişkiler doğru değerlendirilmeli ısrar ve sabırla hedeflediğimiz kesimler mücadelemize kazanılmalıdır.

Yaşam mekanlarımız, örgütlenme alanlarımız doğrudan işçi sınıfının ve emekçilerin yaşadığı alanlar olmalıdır. Hangi kesimi örgütlemek istiyorsak o kesimlerin içerisinde konumlanmalı, onlarla doğrudan ilişkiler kuracak araçları yaratmalıyız. Bu yönüyle Taksim ve Cihangir solculuğundan her düzeyde kopulmalı yoksul emekçi mahallelerinde işçi sınıfının yaşam alanlarında konumlanılmalıdır. Bu alanlar dağda nasıl gerillamız konumlanıyor ve orada yaşamayı öğreniyorsa aynı şekilde bizlerin yaşam alanı olarak değerlendirilmeli bu alanlarda konumlanılmalıdır. Faşizme karşı savaşta kentlerde bu alanlarda geliştirilmeli ve büyütülmelidir. Gerillamız dağlarda ve özgürlük alanlarında konumlanırken işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesinde faşizmi yenecek darbeleri vurmak için hazırlanmaktadır. Bu yönüyle kentlerde yaşayan mücadele eden bütün kadrolarımız gerillanın inancını ve kararlılığını kendine rehber edinmeli mücadele pratiğini böylesi bir özveri ile örgütlemelidir.

Burada bizler için sihirli sözcük ve her kapıyı açan anahtar emektir. Emek bizler için en kutsal değerdir. Dolaysıyla bütün mücadele pratiğimizde emeğimizi en üretken şekilde değerlendirmeli pratiğin içerisinde emekçi karakterli bir kadroyu esas almalıyız. Emeği küçümseyen elitist yaklaşımlar orta sınıf tavırlarıdır. Devrimci örgüt içerisinde bu tür tavırlar görüldüğü her yerde mahkum edilmeli ve aşılmalıdır. Üretmeyen yaşama emek vermeyen bu tür yaklaşımlar küçük burjuva tarzıdır. Kolaycıdır kendisine her şeyi hak görür herkes ve her şey hakkında tasarruf hakkını kendinde görür. Mesele kendisine gelince konumu ve yaşamsal standartlarından vazgeçmez asla bunu değiştirmez. Bu tarzı mahkum etmeliyiz ve aşmalıyız. Kim olursa olsun bu tarzın uygulayıcılarının karşısına devrimci kültürle çıkmalıyız. Mütevazilikle ve emekle onları değişmeye zorlamalıyız. Eğer değişmiyorlarsa kendi tarzlarını örgüte dayatıyorlarsa devrimci kültür konusunda ısrar etmeli ve onları örgüt çizgisine çekmeliyiz.

Şimdi bütün bu hedeflere hangi yoldan gideceğiz dersek bu çok net ve açık bir şekilde devrimci önder Ulaş Bayraktaroğlu’nun yolundan olacaktır. Bu gün dağlardaki gerillamız, özgürlük alanlarındaki savaşçılarımız, Rojava’da Faşizme karşı Kürt halkıyla omuz omuza savaşan yoldaşlarımız, zindanlarda tutsak alınmış ama teslim alınmamış irademiz, iş yerlerinde, fabrikalarda, üniversite kampüslerinde, emekçi mahallelerinde ve liselerde örgütlenen yoldaşlarımız kendilerine onu rehber alıyor. Onun yolunda yürümeyi onun gibi yaşamak istiyor. Şimdi yapmamız gereken onun açtığı yoldan yürümek kavgayı büyütmektir.

Paylaşın