Cenk Ağcabay, Slider, Umut Yazıları

Emperyalizm, Filistin halkına teslimiyet; FHKC, Direniş Çağrısı Yapıyor

Geçtiğimiz Nisan ayında Umut Gazetesinde yayınlanan “ ‘Asrın anlaşması’ Filistin halkına ne vaat ediyor?” başlıklı yazımda, ABD yönetiminin İsrail işgali altındaki Golan’da İsrail egemenliğini resmi olarak tanıma kararının, Batı Şeria’nın İsrail tarafından ilhakına giden yolu açmada önemli bir geçit noktası olduğunu belirtmiştim.
Aynı yazıda, Amerikan emperyalizminin yöneticileri tarafından “Asrın Anlaşması” olarak kodlanan “Barış Planının” esas olarak Filistin halkını köleleştirmeyi, elde etmiş olduğu kısmi hakları da elinden almayı hedefleyen bir projenin süslü bir ifadesi olduğunu vurgulamıştım.
“Asrın anlaşmasının” içeriği dün Beyaz Saray’da Trump ve Netanyahu’nun katıldığı bir basın toplantısıyla dünyaya açıklandı. Anlaşmanın dünyaya açıklandığı basın toplantısını ön sırada keyifle izleyenler arasında, Amerika’daki Siyonist Lobinin önde gelen üyeleri de bulunuyordu. Anlaşmanın açıklanması sırasında salonda hiçbir Filistinlinin bulunmaması ama Amerikan vatandaşı Siyonist lobi üyelerine en ön sırada yer verilmesi, bu Siyonist projenin mimarlarına ve gerçek niteliğine dair çok şey anlatıyordu.
“Asrın Anlaşması” projesinin basın toplantısında açıklanan içeriği, daha önce defalarca belirttiğimiz gibi, bütünüyle Amerikan emperyalizmi ve onun bölgedeki ana dayanak noktası Siyonist İsrail’in politik ve askeri önceliklerini yansıtıyor ve bunda şaşırtıcı hiçbir şey yok. Açıklamaya göre, Kudüs İsrail’in bölünmemiş başkenti olarak kabul ediliyor, Ürdün Vadisinin kontrolünün İsrail’in doğal hakkı olduğu vurgulanıyor, Batı Şeria’daki yasadışı İsrail yerleşimlerinin egemenliği bu proje çerçevesinde tanınıyor.
Basın toplantısında verilen bilgiler, Filistinli mültecilerin kendi topraklarına geri dönüş hakkının fiilen reddedildiği anlamına geliyordu ve basın toplantısından kısa bir süre sonra ajanslara düşen haberlerde, Netanyahu hükümetinin, Batı Şeria’nın yüzde 30’unun ilhak edilmesini öngören bir tasarıyı pazar günü meclise getirmek için hazırlandığı belirtiliyordu.
Beyaz Saray’daki basın toplantısında, “Asrın Anlaşmasının” İsrail’in güvenliği ve Filistinlilerin kendi yönetimlerini oluşturması ve ekonomik gelişme sağlaması için gerekli olduğunu söyleyen Trump Netanyahu’ya, bu anlaşma için “komşularınızdan ve komşularınızın ötesinden muazzam bir destek alacaksınız” diyordu.
Beyaz Saray’daki basın toplantısında tek bir Filistinli yoktu, Umman, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin elçileri toplantıda yer almıştı. Kendi kamuoyu baskıları nedeniyle, “İsrail’in komşuları ve ötesindeki ülkelerin temsilcilerinin” çoğu toplantıda yoktu ancak toplantı sonrası yaptıkları resmi açıklamalar Trump’ın sözlerinin bir hakikate işaret ettiğini gösteriyordu.
Mısır Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Trump’ın “bir anlaşma için harcadığı çabanın önemini” vurguluyor, Trump yönetiminin bir anlaşma için “süreklileşen çabalarını takdir ediyor” ve çatışmayı sona erdirmek için tarafların müzakereleri kesintisiz devam ettirmesini istiyordu. Mısır’ın bu resmi açıklamasını onun konuya dair daha önceki açıklamalarından farklılaştıran “küçük” bir unsur ise, Mısır’ın ABD-İsrail planına örtük desteğini simgeliyordu. Daha önceki resmi Mısır açıklamalarında yer alan “Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti” ifadesi bu açıklamada yer almamıştı.
Körfez ülkesi Katar resmi açıklamasında, “Filistin’de adil barışı sağlayacak çabaları desteklediğini” belirtmişti. Bu açıklamaya göre, Katar yönetimi “işgal altındaki Filistin topraklarında sürdürülebilir ve adil barışın tesisini hedefleyen tüm çabaları desteklediğini” bildiriyordu ve barış planını bu bakımdan önemsiyordu. Yani “önemsenen” barış planının içeriğinin bütünüyle Siyonist talepler doğrultusunda şekillendirilmesinin bir sakıncası yoktu, ne de olsa, Katar Amerikan emperyalizminin bölgedeki silme uşaklarının önde gelenlerindendi ve onun Filistin dostluğu başından beri esas olarak Filistin halk direnişinin “içeriden” tasfiyesi çerçevesinde boy vermişti.
Suudi Arabistan’ın resmi açıklamasında da ABD’nin barış için sürdürdüğü çabalar takdir ediliyor, Suudi Arabistan’ın “ABD yönetimi tarafından açıklanan planı inceledikten sonra Filistin meselesine ilişkin adil ve kapsayıcı her türlü çabayı destekleyeceği” belirtiliyordu. Öyle ya, Suudi Arabistan yönetimi sözde “barış planının” içeriğinden haberdar değildi ve tüm Ortadoğu halklarını aşağılayan bu planın yollarının döşenmesinde çok önemli roller oynamamıştı…
Irak Meclis Başkanı Birinci Yardımcısı Hasan el-Kaabi açıklamasında, bu plana karşı “kararlı bir karşı duruş sergilenmesi” gerektiğini belirtti ve “Trump’ın şüpheli bir zamanda duyurduğu bu plan, bölgede yeni bir gerginliğe ve tüm barış emarelerinin yok olmasına neden olacaktır” dedi.
El-Kaabi’nin dile getirdiği “şüpheli bir zaman” sözü meseleyi tam kalbinden yakalamıştı. Ortadoğu’da son yaşananlar “şüpheli bir zaman” sözünün gerçek anlamını tam olarak ortaya koyuyordu. ABD-İsrail’i böylesine pervasızlaştıran, onlara adeta “dikensiz bir gül bahçesi sunan” son yıllarda işbirlikçi Arap devletleriyle birlikte geliştirdikleri bölgeyi dinsel ve mezhepsel temelde bölen ve parçalayan savaşlardı. “Şüpheli bir zaman” sözü ise, Irak ve Lübnan’da son zamanlarda yeni savaşların patlaması için yürütülen faaliyetlere işaret ediyordu.
Planın mimarlarından Jared Kushner, Trump’ın damadı ve onun Ortadoğu Özel Temsilcisiydi. Milyarder bir kapitalist olan Kushner’in ailesinin en meşhur özelliklerinden biri ABD’deki Siyonist Lobi üyesi ve İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin en önemli bağışçılarından olmalarıdır. Ailenin İsrail Ordusuna tek bir seferde 450 Milyon Dolar bağış yaptığı İsrail gazetesi Haaretz tarafından belgelenmiştir.
Planın açıklanmasından sonra CNN’e konuşan Jared Kushner, “Filistinliler bu ‘büyük planı’ reddederlerse, daha önce hiç sahip olamadıkları ve bir daha sahip olamayacakları bir fırsatı berbat etmiş olacaklar” sözleriyle Filistin halkını tehdit etti. Bu kadarda değildi, Kushner yakın dostu Suudi Arabistan’ın El Arabiya adlı televizyon kanalına yaptığı açıklamada, Filistinliler için, “Kimse sadece bunu istediği için bir devlet olamaz. Dünyaya buna hazır olduğunuzu göstermeniz gerekir.” diyordu. Yani Filistin halkı “devlet kurmaya hazır olduğunu” Kushner’e ve Siyonist dostlarına ispat etmeliydi.
Jared Kushner’in bu tehditlerine ilk yanıt İsrailli bir sosyal bilimci olan Elie Podeh’den geldi. Podeh Haaretz gazetesinde yayınlanan yazısında, “Affedersin Kushner, bu kez Filistinliler değil sen berbat ettin!” diyordu. Podeh sunulanı bir “barış planı” olarak tanımlayarak Kushner’in İsrail’in “tüm berbat ettiklerini” göz ardı ettiğini ve durumu bütünüyle yanlış karakterize ettiğini vurguluyordu. Podeh kapsamlı yazısında, daha önceki “barış” girişimlerinin kapsamlı bir tarihini anlatıyor ve bu tip “barış” girişimlerinin daha büyük çatışma ve savaşları beraberinde getirdiğini savunuyordu.
Haaaretz gazetesinde yazan Gideon Levy’de Trump’ın bu hamlelerle sadece yeni bir İsrail yaratmakla kalmadığını, aynı zamanda yeni bir dünya yarattığını ve bu dünyada uluslararası hukukun, uluslararası anlaşmalara itibarın ve hatta adalet görünümünün bile olmadığını belirtmişti.
Lübnan Parlamentosu’nun Hıristiyan milletvekillerinden Paula Yakobyan “Asrın anlaşması” için “böyle tek yanlı anlaşmalar ancak asrın şakası olabilir” diyordu. Bu tip “şakaları” mümkün kılan ve Kushner tipi halk düşmanı alçakları bu şekilde konuşturan esas olarak bölgenin ABD-İsrail işbirlikçisi devletleri, Tayyip Erdoğan türü Filistin dostları ve Filistin halkı üzerinde politik hakimiyet kurmuş olan Mahmud Abbas türü burjuva milliyetçi işbirlikçilerdi.
Emperyalizm ve Siyonizm uygun koşulların hazır olduğuna kanaat getirdiğinde daha önce tepe tepe kullandığı Mahmut Abbas türü işbirlikçileri bir tuvalet kağıdı gibi buruşturup kenara atıyordu. Abbas’ın bu süreçteki tepkisi ve “sert” sözleri esas olarak bir direniş dürtüsünün değil yaşadığı hayal kırıklığının ve uğradığı aşağılanmanın ürünüydü.
ABD emperyalizmi ve Siyonizm Filistin halkını köleleştirme projesini “İran’ı sınırlama” başlığı altında sunduğu bölge politikası temelinde geliştirdi. Bu politikanın temel hedefleri, bölgenin direnişçi güçlerinin bölge içi mezhepsel çatışmalarla güçten düşürülmesi, bölge halklarının olası birliğinin engellenmesi ve büyük ölçüde bugün ortaya çıkan tablonun yaratılmasıydı.
Irak Parlamento sözcüsünün dile getirdikleri de esas olarak bu açıdan önem taşıyor. Nasıl Filistin halkının geleceğine Beyaz Saray’daki toplantıda en önde oturan milyarder Siyonist Lobi üyesi Amerikan vatandaşları karar veriyorsa; aynı biçimde, Irak Parlamentosunun kararına, milyonlarca Iraklının katıldığı kitle gösterilerine rağmen Irak’taki ABD askeri varlığına Pentagon plancıları karar veriyor.
“Asrın Anlaşmasının” içeriğinin ilan edilmesi sonrası ortaya çıkan bu tablo, Filistin halkının kurtuluşunun yegane yolunun bölge emekçi halklarıyla birlikte gireceği anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-şövenist birlik cephesinden geçtiğini açık biçimde ortaya koyuyor. Ne emperyalizmin, ne emperyalizm işbirlikçisi sahte dostların, ne de burjuva milliyetçi işbirlikçi politik önderliğinin Filistin halkına vereceği hiçbir şey olmadığı bu tabloyla daha görünür hale geldi.
Filistin halkının girmesi gereken mücadele yolu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin yaptığı açıklamada net ifadelerini buldu, FHKC açıklamasında, “Dışarıda ve içeride tüm halkımızı, yoldaşlarımızı ve Filistinli güçleri ‘Yüzyılın Anlaşmasına’ karşı çıkmaya ve işgalcilerle her temas noktasında açık çatışmaya çağırıyoruz.” diyerek güçlü bir direniş için çağrıda bulundu.
Emperyalizm ve Siyonizm’in Filistin halkına yönelik bu yeni saldırısı bölgenin direnişçi güçlerinin yeniden toparlanması ve güçlerini bir araya getirerek harekete geçmesi için olanaklar sunuyor. “Asrın Anlaşması” denilen köleleştirme projesi ancak ortak direnişle püskürtülebilir ve bölgenin direnişçi güçleri bu saldırıyı püskürtecektir.

Paylaşın