2018 1 Mayıs’ını işçi sınıfına yoğun saldırı olduğu, sendikal hak ve özgürlüklerin hiçe sayıldığı, işçi cinayetlerinin artarak devam ettiği dönemde ve savaş koşullarında karşılıyoruz. Sermaye, kapitalizmin ilk evrelerindeki vahşi saldırılarını tekrarlar biçimde saldırıyor işçi sınıfına. Tıpkı 132 yıl önce Amerika’da işçi sınıfına azgınca saldırıp 4 Amerikan işçi önderini idam ettiği gibi. 1 Mayıs’ın geldiği bu günlerde sadece işçi sınıfı değil insanlık inanılmaz bir saldırının içinde yaşıyor. Rosa Luxemburg’un “Ya Barbarlık Ya Sosyalizm” sözü, barbarlığın artması ve yayılması şeklinde alabildiğine gerçekleşiyor. Zincirlerinden boşalan sermaye, saldırılarında yoğunlaşarak işçi sınıfının geçmiş kazanımlarını bir bir gasp ediyor, neredeyse kapitalizmin başlangıç aşamasındaki sefalet koşullarını dayatıyor.
Sınıf mücadelesi ile kazanılmış sosyal hakları geri almayı ve sınıf mücadelesini geriletmeyi hedefleyen bu saldırılar, işçi sınıfının örgütsüzlüğü ve OHAL, KHK nedeniyle büyük ölçüde başarılı olmaktadır. Esnek, güvencesiz çalışma her geçen gün yasallaştırılmıştır. Neredeyse bütün kamu alanları ve doğa talan edilmiş, kalanları da şeker fabrikaları örneğinde olduğu gibi talan edilmektedir.
Sermaye ve onların hükümetleri sosyalizmin yıkılması sonrasında yoğunlaştırdığı özelleştirme, kuralsızlaştırma, taşeronlaştırma ve esneklik politikalarını bugüne kadar bütün kötülüklerin kaynağı olan burjuva ‘devletin’ küçültülmesinin ve ‘demokrasinin’ gereği olarak propaganda ederek gerçekleştirmiştir. Bugün ise aynı politikaları, kapitalizmin krizi sürerken, krizden çıkışın reçetesi olarak ve kendi dünya görüşlerini devlet biçimi haline getirmek için işçi sınıfına ve topluma dayatmaktadırlar.
2017’de alınmayan önlemler yüzünden en az 2006 işçi patronlar tarafından işçi cinayetlerinde öldürüldü, binlercesi sakat kaldı. Yine 2017’de en az 12000 işçi, iş ile ilgili hastalıklardan öldü. Meslek hastalıkları buzdağının görünmeyen yüzüdür. Asgari ücrete yapılan enflasyon altı zamlara, KHK ile işten atmalara direnen işçilere OHAL bahane edilerek engel olundu, grevler, direnişler yasaklandı. Bunlara rağmen demokratik hakkını kullanmak isteyen işçiler gözaltına alındı, tutuklandı. Kötü çalışma koşulları, işsizlik ve yoksulluk işçilerin gelecek umutlarını kararttı.
Taşeron işçisinin yıllardır verdiği mücadelenin sonrasında AKP tarafından atılan ‘taşeron işçiye kadro’ adımının altından da bir işçi kıyımı çıktı. Özel sektörde çalışan milyonlarca taşeron işçisi için tek bir yasa çıkartılmazken, kamuda umutlandırılan taşeron işçiler ise hüsrana uğradı. Kamudaki 2,5-3 milyona yakın taşeron işçisinin sadece yarısı kapsam içine alındı. Kapsama alınanlardan da emeklisi, hüküm giymişi, sınavı ve güvenlik soruşturması bahane edilerek neredeyse bir yarısı kadroya alınmadı, işten atıldı. ‘Kadro’ dedikleri ise işçilerin sosyal haklarında ve ücretlerinde hiçbir değişiklik yapılmadan verilen sözde kadrodur.
İşçiler!
İnsanlığın ve doğanın kurtuluşunun tek çaresi, işçi sınıfının iktidarıyla kapitalizme, bir avuç asalak kapitalist patronun ve uşaklarının sömürü düzenine son vermekle mümkündür.
Güvenceli çalışmak, ücretlerimizin artması, çalışırken ölmemek, olumsuz çalışma koşullarımızın değiştirilmesi, fiili artan çalışma sürelerimizin kısaltılması, sosyal haklarımız, parasız sağlık, parasız eğitim, parasız konut için, anayasal haklarımızı kullanabilmek ve sendikalı olabilmek için omuz omuza hep beraber 1 Mayıs’ta olmalıyız.
Sermayenin saldırılarına, dayatmalarına karşı direnmek için, sınırsız, sınıfsız bir dünya için, sınıf mücadelesini yükseltmek ve işçi sınıfının iktidarı için bütün gücümüzle 1 Mayısa!
Yaşasın 1 Mayıs!
Biji yek gulan!
Yaşasın Proletarya Diktatörlüğü!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
