Hasan Gezgin, Umut Yazıları

Ukrayna Krizi’nden faydalanmaya çalışan AKP – Hasan Gezgin

Rusya’nın “kırmızı çizgim” dediği Ukrayna’nın Donbass bölgesinde NATO eksenli emperyalist güçler ile Rusya’nın arasında kriz günden güne büyüyor. Emperyalist-kapitalist ülkelerin açıklamaları ve Rusya’nın özelinde ABD’ye cevap olarak Karadeniz’e girmemeleri yönündeki uyarısı süreklileşen bir krize işaret ediyor. ABD’nin ise buna paralel olarak toplantı çağrısı yapması da henüz istenilen karşılığı bulmadı. Bu büyüyen ve süreklileşen kriz, Ukrayna özelinde Rusya’nın özellikle askeri güç olarak dünya üzerinde ki yükselen hakimiyetinin kırılması ve gücü bir ivme kaybeden ABD’nin ise tekrardan o hakimiyeti istediği gibi sağlamasıdır. ABD emperyalizminin dünya kapitalist sistemi üzerindeki jandarma rolü kendi çıkarlarını tehdit eden güçlere karşı onu hapsetme stratejisi uygulamak üzerinedir.

Bugün Rusya ve Çin ekseninde oluşan bir “kamp” ise Rusya’nın askeri, Çin’in ise ekonomik gücünün birleştiği noktada güç kazanıyor. Türkiye’nin de bu noktada önemli bir yerde durduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü bu işin başlangıcı ve sonu itibariyle doğuracağı sonuçları ülkede faşist iktidarın yeni dönemdeki yaşadığı sorunların ya üstünü örtecektir ya da devrimci iradi kuvvetle derinleştirecektir. Bunun sonuçlarını ilerleyen zamanlar içerisinde daha net görmek mümkündür ama bugünden bakılınca bazı ipuçları önemli veriler sunmaktadır. Türkiye’nin bazı önemli stratejik gündemlerinde gidip geldiği Rusya ve ABD arasındaki denklemin içerisinde bugüne kadarki ABD’ci politikaları noktasında ipleri asla atmadan iyileştirmeye çalışan bir AKP, bugün Ukrayna gündemiyle ekonomik ve politik manevralar alanı açmaya çalışıyor.

NATO’nun Ukrayna-Rusya krizi esnasında oluşturduğu VJTF (Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti) 6400 kişilik askeri gücüyle ani sevk ve sevkiyat kararlarına hazırlıklı olarak konumlandırılmak üzere bugün varlığını koruyor. Temel amacı Rusya’ya karşı bir askeri “güç gösterisi” olan bu yapı 2021 yılı sonuna kadar Türkiye’nin komutası altında olacak. Türkiye ise bu oluşuma 4200 askeri, silahlı araçları, tanksavar roketleri ve obüsleri ile bu güce destek veriyor. Şu anda da böyle bir güce dünya emperyalist-kapitalist sisteminin çıkarları doğrultusunda komuta etmesi demek S-400 ile Doğu Akdeniz sorunlarını bir süre sineye çektirecektir. Rusya’nın da faşist AKP-MHP iktidarı hakkında ki rahatsızlığı da bu şekilde bir tırmanışa geçiyor. Türkiye bazı istihbarati ve askeri hareketlilik içerisine girmeye çalışmaktadır.

Hulusi Akar’ın geçtiğimiz günlerde Londra’ya gidişi de önemli bir veridir. Hulusi Akar’ın 8 Nisan tarihinde İngiltere Savunma Bakanı ile görüşmesinden önce İngiliz İstihbaratı ile görüşmüş olması muhtemeldir. Basına yansıyan bu görüşmelerin içeriğinde Ukrayna, NATO ve Karadeniz konuşulduğu söyleniyor. Türkiye’nin bu açıdan bir diğer askeri hareketliliği Ukrayna ile birkaç yıldır SİHA üzerine yaptığı anlaşmalardır. Ukrayna’ya “Bayraktar TB2” satışı da Türkiye’nin bölgede oluşabilecek bir savaştan beklentisi olduğunu göstermektedir. ABD donanmasından da iki savaş gemisinin Türkiye’de Boğazlardan geçişinin iptal edilmesi, Rusya’nın Karadeniz’de tatbikat yapmasının aynı zamanına denk gelmiştir. Askeri sevkiyat ve açıklamalar yükselişini durduruyor ama ABD savaş gemisinin geçişini iptal etmesi bu tansiyonu düşürmeye çalıştığı anlamına gelmiyor. Biden’lı ABD, dünya üzerindeki hegemonyasını tansiyonu düşürerek değil, yükselterek ve savaş çıkararak sağlamak istemesi onun bu süreçte daha atak bir dış siyaset izlemesi anormal değildir. ABD’nin yaratmak istediği çıkışta duraksaması onun için ölüm demektir. Bu sebeple duraksamaksızın Rusya’nın başta askeri gücünün sınırlandırılması ve harekat alanının duraksatılması için çabalamaktadır.

Ukrayna’nın NATO’ya dahil edilmesi Rusya’nın kuşatılması için önemli bir güç olarak görülmektedir. Kısacası Türkiye bir süredir Ukrayna özelinde gelişen askeri hareketliliğe yanıtlar üretmek istemektedir. Bugünün bir diğer gelişmesi ABD’nin Rus diplomatları sınır dışı etmesidir. Böylesi bir hareket karşısında Rusya’nın tavrı net ve keskin olur. Türkiye’nin ise kızışan bu durum içerisinde bitaraf olması gibi bir reaksiyon bu konjonktürde imkansızdır.

Krizin bir diğer ve en önemli noktası ise yine ABD’nin hegemonya kaybı yaşamaması ile alakalı. Bu alaka Kuzey Akım 2 ile vücut buluyor. Bu boru hattının neredeyse bittiği duyuruldu. Rusya’dan çıkan doğal gazın Baltık Denizi üzerinden başta Almanya ve genel olarak bütün Avrupa’ya taşınmasını öngören bu hat Avrupa’nın enerji noktasında Rusya ile genel ilişkilerini derinleştirecektir. ABD emperyalizmi ise Rusya’nın hakimiyet alanlarını artırmaması için Ukrayna üzerinden şekillenen krizi gerekçelendiriyor. Bu projeyi Rus Gazprom, Alman Wintershall ile Uniper, Fransız Engie, Avusturyalı OMW ve Hollandalı-İngiltere ortaklığı olan Royal Dutch Shell yapıyor. Bu şekliyle Avrupa’nın genel çıkarlarının ABD ile uyuşması şartı anahtar kelimedir. Diğeri ise NATO’nun ABD-AB ortaklık perspektifidir. ABD, NATO’yu ayakta tutmaya ve hem askeri hem de ekonomik olarak bir merkez olması için yeniden tasnif etmeye çalışıyor. NATO’nun bağlayıcılığı ve ortaklığı çerçevesinde bunu garanti altına almak için bugünden başlayan ama yarına devam edecek projelerin peşinde hareket ediyorlar. AKP-MHP faşist iktidarının ise bu noktada ki ABD emperyalizmi-Rusya arası denklemden çelişkilere oynama oyunları kredilerini bu haliyle tüketme yolundadır.

Ukrayna üzerinden AKP-MHP faşizminin giriştiği NATO’cu perspektifi hayata geçirme hamleleri ve ondan istenen 2021 yılı için verilen misyonu layıkıyla yerine getirmesidir. AKP-MHP faşizminin binlerce askeri gücü ve envanteriyle VJTF’yi ABD güdümünde komuta etmesi ABD emperyalizminin hızla Rusya’yı çevirmesinin ifadesi olacaktır. Çünkü, ABD’nin Trump yönetimiyle yaptığı iktidar anlayışı ABD’nin kendi içine dönme ve içte yaşadığı sorunları çözme üzerineydi. Dünyada olup bitenlere deyim yerindeyse kayıtsız kalan ve önemsizleştiren, atak bir emperyalist politika yerine iç siyasete odaklı bir ABD yönetimi vardı. Bugün ise Joe Biden bunun tam tersine dış’a daha fazla yönelen, hızlı ve kendi emperyal çıkarları için politikalar üreten, savaştıran yapıya dönüştürmeye çalışıyor. Rusya’yı çevreleme ve kuşatma hamleleri bu nedenle Joe Biden ile başlamış ve hız kazanmıştır.

AKP-MHP faşizmi bu Ukrayna üzerinden yürüyen krize “vira bismillah” diyerek giriyor. Rusya’nın Türkiye’nin turizm gelirlerine yönelik seyahatlere müdahale etmesi faşist iktidar açısından önemlice bir kayıp olacak. Ancak Rusya ile tatlı-sert bir ilişkiyi sürdürmek ama var olan NATO ilişkilerini de kaybetmemek epeyce güvenli bir liman olarak görünüyor. Ancak faşist iktidarın attığı her adım kendisini emperyalist ağın içerisinde bir girdap olarak geri dönüyor. Yani işin özü bu konuda da bir gelişim kaydedemeyeceklerdir. Son olarak; konunun içeriğine çok fazla değinmeden söylemek istediğim ama akıllarda kalması gereken bir konu var; Kanal İstanbul ve emekli amirallerle ilgili gündemin böylesi bir dönemde dile getirilip de AKP-MHP faşizminin hem iç hem dış siyasette kendisine önemli bir aparatla hareket alanı açmasıdır. Kaldı ki Rusya-Gürcistan 2008 yılında Güney Osetya Savaşı’nda ABD’nin boğazlardan geçmek isteyip de geçememesi Montrö’ye takılmıştı. Bu da bu konuya dair bir dipnot olarak durmalı. Velhasıl o günden bugüne uzanan bir dizi süreç bugün Ukrayna ile vücut bulmaktadır.


AKP-MHP faşizminin yürüttüğü politikaların kendisine bumerang gibi döndüğü ve dünya emperyalist-kapitalist sistemi içerisinde dünya jandarmasının ona biçtiği rolü hem kabul etmeme arzusu ama zoraki bir kabul ediş artık faşist iktidar içerisinde daha görünür olmaktadır. Çünkü faşist iktidarın iç siyasette yaşadığı krizler ve dış siyasette belirleyici irade olmak isterken sürekli olarak tökezletilmesi onun gücünü kırmaktadır. Bu kolu kanadı kırılmış faşist iktidarın “henüz yıkılmadım” demesi hegemonya, faşist terör ve güç gösterisini ülke içerisinde derinleştirerek ezilenlerin, işçilerin, kadınların, gençlerin ve topyekûn faşizme öfke duyan herkesin ayaklanmasını ezmek üzerine kurduğu bir stratejinin parçası olduğunu görmek gerekmektedir.
Bu nedenle bütün emekçiler ve ezilenler AKP-MHP faşizmi ile emperyalist güçlerin sömürü ve sömürgeciliğine karşı direndiği ölçüde onun bütün sistem ayarlarını bozmaktadır. Migros işçileri, Boğaziçi gençliği ve kadın özgürlük mücadelesi bunun günümüzde ki örnekleridir. Sistem ayarları bozulan bir faşist iktidar devrimci taarruzla yenilecektir. Faşist iktidarın bütün kirli oyunları ancak bu yolla yıkılır. Devrimci iktidar ancak işçi sınıfı ve ezilenlerin ortak mücadelesiyle kurulur.

Paylaşın