Seçtiklerimiz

FAŞİZME SAVAŞ, HALKLARA ÖZGÜRLÜK!

Seçtiklerimiz bölümünde ülkemizde  yaşanan ekonomik kriz ve son süreçle ilgili www.komungucu1.com sitesinde yayınlanan açıklamayı, değerlendirmeleri için okuyucularımıza sunuyoruz.

Yazının tam metni :

Türkiye’de dolar fiyatı hızla yükseliyor. Dolar 7 lira seviyelerine doğru yaklaştı. Türkiye’nin bir yıllık vade içinde ödenmek üzere 188 milyar dolar dış borcu ve 55 milyar dolarlık gerçekleşmiş cari açığı olduğu biliniyor. Sırf 24 Haziran seçimlerinden bu yana ülkedeki dolar fiyatı 3 liraya yakın bir artış göstermiş durumdadır. Bu hesapla 24 Haziran’dan bu yana dış borç ödemeleri itibariyle 700 milyar liralık bir borç yükü daha şimdiden emekçi halkın sırtına yüklenmiş durumdadır. Yıl sonuna kadar trilyon liraya varması bekleniyor.

Türk hukümetinin bu fiyat oynamasını dengeleyebilecek hiçbir mali gücü yoktur. RTE diktatörlüğü krizden çıkmak için kendini bugüne kadar ayakta kalmasını sağlayan ülkenin jeopolitik değerini dolar imparatorluğuna yeniden pazarlamaya çalışıyor. Bugün Newyork Times’a RTE adına gönderilen yazıda Amerika’ya ”beni krizden çıkartmazsan ben de başka ittifaklara, başka dengelere geçerim” diye tehditler yağdırıyor.

Açıktır ki Amerika’nın bu tehditlere pek kulak asacağı söylenemez. Amerika bugüne kadar RTE ve yeni Türk burjuvazisinin hiçbir değer yaratmayan tümüyle ticaret ve rant gelirine göre işleyen ekonomisini, kendisine tabi gerici arap rejimleri eliyle destekleyerek ayakta kalmasını sağlıyordu. Ülkenin 2013’ten bu yana her yıl rekor kıran cari açık kaynağı belirsiz para girişleriyle karşılanıyordu. Ama bu yılın başından itibaren artık bu sahne değişmeye başladı.

Birinci olarak, bu ticaret ve rant ekonomisi, zaten kendisi 2008’den beri ciddi bir bunalım içinde seyreden emperyalist-kapitalist dünya pazarına eklemlenebilecek reel sermaye temelinden giderek yoksunlaşmaktadır. RTE diktatörlüğü Türkiye finans kapitaline rüşvet düzeyinde büyük mali kar imkanları sağlarken diğer taraftan sanayi üretimi ve ihracatı hızla düşmekte, örneğin; otomotiv sektöründe sıklıkla üretim durdurulmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun hesabıyla 16 yıllık RTE/AKP iktidarında ülke pazarındaki bir trilyon dolarlık sermaye hareketine karşın bugün dünya pazarına beton yığınlarından başka eklemlenme sağlanabilecek hiçbir katma değer üretilememiş durumdadır. Bu nedenle Türkiye’yi IMF politikalarının çerçevesine sokmak, krizdeki dünya pazarının yeni sömürge politikalarına uyumlu hale getirmek bir uluslararası finans kapital yaptırımı olarak, giderek öne çıkmaktadır. Dünya ekonomik krizi açısından Türkiye’nin mali değersizliği artık jeopolitik değeriyle de olsa giderek karşılanamaz duruma gelmiştir.

İkinci olarak, Ortadoğu sahasındaki temel gerilim alanı olarak Suriye’deki süreç bir taraftan Çin’in de sahaya girmesine yönelik açıklamalarla, öbür taraftan Amerika’nın ve İsral’in 74 Golan koşullarına doğru giderek çekilmelerine doğru verdiği işaretlerle, Rojava devriminin Surye rejimiyle görüşmeler aşamasına geçmesiyle Türkiye’nin saldırganlığını devre dışı bırakacak bir gelişim göstermektedir. Ancak diğer taraftan bu gerilim boşalmasının özellikle önümüzdeki kasımdan itibaren petrol ambargosuyla şiddetlenecek bir İran kriziyle yeniden yükselişe geçmesi beklenmektedir. İran’a karşı yönlendirilecek bu emperyalist basıncın gereken işlevsellikte olması için Türkiye’nin siyasal olarak tümüyle ABD politikasına tabi bir yerde durması Amerikan yönetimince istenmektedir. Bilindiği gibi Türkiye ABD’nin İran yaptırımlarına uymayacağını ilan etmiş durumdadır. Zarrab davası, geride kalan dönemde jeopolitik kullanım değeri itibariyle Türkiye’ye tanınan İran toleransının tükendiğinin bir kanıtı olarak değerlendirilebilinir. Başka her türlü nedenin ötesinde bu dolar operasyonuyla, ABD Türkiye’yi İran yaptırımlarına uymadığı takdirde başına neler geleceğini daha şimdiden göstermektedir.

Çeşitli iç bağlamlarıyla birlikte, üçüncü olarak, AKP iktidarının bezirgan sermayenin her tür oynaklığıyla sürdürdüğü Rusya, İran, İsrail politikaları ve özellikle Suriye ve İran sahalarındaki emperyalist yayılmacılık açısından belirsizlik yaratan Kürt politikaları açısından da Newsweek’in sözleriyle emperyalizmin”müdahale etmesi gereken” bir yerde durduğu görülüyor.

Bu gelişmelerin sonucunda ABD dolar imparatorluğu RTE diktatörlüğünü hizaya sokmak için dolar silahını kullanmaya başlamıştır. Dolar fiyatının yükseltilmesi özellikle AKP’nin krediyle beslediği rant ve iç pazar açılımlı KOBİ sermayedarlarını çözecektir. Türkiye dış borcunun oldukça büyük kısmı iç pazara açılan, karını Türk lirası üzerinden sağlayan bu kasaba sermayesine aittir. Önümüzdeki dönemde bunların büyük bir iflas dalgasıyla çökeceklerine dair beklenti, şimdiden bazılarının borç yapılandırması için sıraya girmesiyle güçlenmektedir.

Türk finans-kapitalinin Berat Albayrak’la yapılan ekonomi toplantısından gürültülü bir memnuniyetle çıkmış olması ise işin içindeki sahtekarlığı anlamak için yeterlidir. Ancak devletin kredi ve mali desteğiyle ayakta kalabilen geleneksel yapısı itibariyle Türk büyük burjuvazisinin “biraz teorik” buldukları gevezeliğe, hem de böyle yüksek kriz ortamında itiraz etme gücünü bulmasını kimse aklına bile getirmiyordu, zaten.
Özetle, RTE diktatörlüğü eliyle bezirgan sermayenin el kasasından cari açıkla sürdürdüğü saltanatın artık sınırlarına gelinmiş durumdadır. RTE ve yeni Türk burjuvazisi ya uluslararası finans-kapitalin IMF politikalarına razı olup devlet kasasını teslim edecektir ya da “yeni ittifak” arayışlarını ciddiyete bindirecektir. TC’nin yüzyılık emperyalist-kapitalist ilişkilenme düzeyi itibariyle bu ikinci ihtimalin gerçekleşme şansı neredeyse yok düzeyindedir.

Bu durumda uluslararası finans-kapitalizmin kriz politikaları, bu borcu yeni sömürge ülkelere dayatılmakta olan “ucuz işgücü, yüksek büyüme” programlı politikalarla proletarya ve tüm ülke çalışanlarına ödetecektir. Bütün büyük kentler, uzak doğunun köle emeği pazarına dönüştürülecektir. Bu yüksek sömürünün topluma sorunsuz bir şekilde kabul ettirilmesinin koşulu yoktur. Bu yüksek sömürü politikası ancak daha yüksek bir zulm ve devlet terörü eliyle ve -örneğin; İran ya da Kürdistan alanlı- savaş politikalarıyla mümkün olabilir.
Bu gelişmeler Türkiye devrimci hareketine oldukça önemli örgütlenme ve mücadele imkanları vermektedr. Türkiye devrimci hareketi ve demokrasi güçleri bu sürece halkın öfkesini örgütleyerek, halk muhalefetini yükselterek cevap olmalıdırlar. Bu, giderek derinleşmekte olan ekonomik ve siyasal kriz ortamında daha kolay erişilebilir bir düzey haline gelmektedir. Düzen krizi devrimin, örgüt ve mücadele krizini aşmak üzere değerlendirilmelidir.

Bunun için yapılması gereken ilk iş, 24 Haziran sonrasında oportünist ve revizyonistlerin düzen siyasetine ideolojik ve siyasal teslimiyetini yırtarak, ayaklanma fikrini devrimci mücadelenin bütün araç ve yöntemleriyle doğrudan halka taşımaktır.

Gelmekte olan günler, devrimci ajitasyonunun halkın doğrudan pratik arayışlarıyla birleşmesine oldukça yardım edecek, başta proletarya olmak üzere, bütün çalışanları devrimin sloganlarına karşı hassasiyetini artıracak nitelikte olacaktır.

DKP, bu anlatının taşıyıcısı ve uygulayanı olacaktır. Bugün açısından en önemli görevimiz ayaklanma perspektifi etrafında faşizme karşı birleşik mücadelenin ayak seslerinin duyulmasını sağlamak olmalıdır. Önümüzdeki dönem Türkiye’de devrim ve sosyalizm mücadelesini ileri sıçratmak için taktik değerdedir.

Başta dostlarımıza, devrimci ittifaklarımıza ve işçi sınıfına, kadınlara, gençliğe, Kürt’lere, Alevi’lere çağrımız; faşizmi yıkabilecek gücün kendilerinde ve halkların birleşik mücadelesinde olduğu gerçekliğini unutmamalarıdır. Tarihsel haklılığımız ve mücadele tarihimiz bunun örnekleri ile doludur. Kriz’in faturasını emekçi halklara ödetmeyeceğiz. Kriz’in faturasını faşizme keseceğiz!

Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Sosyalizm!

Faşizme Savaş, Halklara Özgürlük!

Devrimci Komünarlar Partisi/DKP
17.08.18

 

Kaynak:https://www.komungucu1.com/?p=814

 

Paylaşın