Sokağa çıktığınızda, başınız dönmeye ve nefes alamamaya başlıyorsanız. Bu artık bir sağlıksal rahatsızlıktan kaynaklı değil, ülkenin içine girmiş olduğu ekonomik ve siyasal bunalımdan kaynaklıdır.
Nefes alamayan her canlı gibi insan da nefes alamadığında ölür. 16 yıldır iktidarda olan RTE, ilmik ilmik sadece kendinin ve kendi yanında olanların nefes alabileceği bir Türkiye örgütledi.
Şimdi ise kendi nefes borularının tıkandığı bir dönemi yaşıyor. Bu tıkanıklığın politik sebepleri, dünya emperyalist-kapitalist düzeninin yaşadığı sıkıntılardan bağımsız olmamakla birlikte kendi içerde ve dışarda kurduğu savaş siyaseti, tek başına ülkeyi zapturapt altına alma girişim ve yöntemleri olarak ortaya koyabiliriz. Bu strateji ve taktiklerden oluşan RTE siyaseti, bugüne kadar iktidarını ayakta tutmuş olsa da 24 Haziran sonrası yaşanan daralma bunun tersi bir durumu işaret ediyor. Artık basma kalıp “mahalle kabadayılığının” karşılığının olmayacağı bir kriz kapıda.
ABD ile çıkarların ters düştüğü yerde, Rus oyunları. ABD ile çıkarların örtüştüğü yerde NATO’cu kesilen RTE elindeki en önemli koz olan ABD ile bu sefer papaz kaçtı durumuna düşmüştür. Papaz Türkiye’nin elinde kalmıştır. Papazı elden çıkarmak için yapılan tüm el dönmeleri ise başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kriz kapıdan içeri girmiştir.
Dolar yükselmekte, dokunanı yakmaktadır. AKP’nin evdeki dolar hesabı ABD hesabına toslamıştır. Türkiye’de doların yükselmesi demek, borçların katlanması, zamların olması, vergilerin artması anlamına gelmektedir. Dolar Türkiye’de lanetlidir. Türk lirasının değer kaybettiği her an evden eksilen bir ekmek, ocakta pişmeyen bir öğün demektir.
Meydanlarda yastık altı doların bozdurulması naraları RTE tarafından atılırken, halkta yaşamsal-ekonomik panik artmaktadır. Bu panik sadece RTE’ye oy vermeyenler tarafında değil, özellikle verenler tarafında daha fazla yaşanmaktadır. Bugün AKP’nin siyasal çöküşüne yol haritası olabilecek bu ekonomik kriz başta AKP destekçisi çoğunlukta bulunan tüm alımlarını ve borçlanmalarını dolar ile yapan küçük esnafta toplanmaktadır. Dükkanlar bir bir kapanmaktadır. İnen her kepenk, isyan tetikçisi olma potansiyelindedir.
Bu durumda AKP’nin zor günleri başlamıştır. Çıkış yolları daralmış ve manevraları yavaşlamıştır. Beraber yola çıktıkları, beraber yürümek istememektedir. Bu çıkar ortaklığı buraya kadarmış denecek noktaya varmıştır. RTE’nin önünde üç yol vardır;
1) Rahip’in ABD’ye kalkan uçak için biletini alacak ve ABD’nin başta İran yaptırımları olmak üzere aldığı kararlara uyacaktır.
2) İMF başta olmak üzere ülke ekonomisini ayakta tutabilecek her türlü borçlanmaya gözü kapalı gidecektir
3) Rusya’ya teslim olacaktır.
Üç seçenektenden ilkinin olmama durumu son açıklamalar ile ortadadır. Diğer iki yolda ise bu krizin faturası ilk yol dahi tercih edilmiş olsa idi halklara ödettirilecektir.
Gelinen aşamada ortada olan en net şey bu krizin yoksulların krizi olmadığıdır. Kriz AKP’ye aittir, kriz patronlara aittir. Kendimizin olmayan parayı bile yolda bulduğumuzda sahibine teslim etme çabası içerisinde olan biz, bizim olmayan krizi de sahibine teslim etmeliyiz.
RTE bu krizi aşmak için faşizmin tüm kanunsuz kanunlarını bir bir ortaya koyacaktır. Zamlar, ezilenlere yönelik gözdağları, işçilere yönelik saldırılar, içte ve dışta savaş artacaktır.
Erdoğan kendi savaş kurmaylığı ile yaşanan bu krizde bir kez daha zaferle çıkmayı hedefleyecektir. Erdoğan’ın tüm tehditleri bunu işaret etmektedir. Erdoğan’ın hedeflediği işçilerdir, kadınlardır, gençlerdir, Alevi’lerdir, Kürtler’dir. Türkiye’yi aynı gemideyiz diyerek birlikte batmaya zorlayan RTE’ye karşı geminin dümenini ele geçirmenin şimdi tam zamanıdır. Bankalarıyla, parti binalarıyla, bakanlıklarıyla, cemaat ve dernekleriyle faşizmin yıkım borozanlığı hedef alınmalı, susturulmalıdır.
Faşizmin içinde bulunduğu bu kriz değerlendirilmeli, ayaklanma sloganları sokağa inilmelidir. Köprülere asılan pankartlara, duvarlara yazılan yazılara kitlesel halk eylemlikleri eklenmelidir. Sokak AKP iktidarına karşı büyüyecek sesler açısından hiç olmadığı kadar meşrudur. Özgüven yükselmelidir. Ayaklanma fikriyatı düzen sınırlarını zorlayıp, aşacak noktaya vardırılmalıdır. O an geldiğinde gücün özgürlüğünde olduğunu göreceğiz. İnanalım özgürlüğümüzü kazanacağımız zaferin başlangıcına.