Kadın Komünarlar Birliği adına İmera Fera Yeşilgöz ve Kadın Özgürlük Gücü adına Aynur Ada, KÖG’ün kuruluş yıl dönümünde Komün Gücü’nün sorularını yanıtladı.
İmera Fera Yeşilgöz ve Aynur Ada “KÖG’ün 3.kuruluş yıl dönümünü devrimci savaş alanlarında yitirdikleri ölümsüzleri Eylem Ataş, Özge Bali ve Asiye Özlahlan’a adadıklarını” ifade etti
İmera Fera Yeşilgöz ve Aynur Ada ile gerçekleştirilen söyleşinin tamamı aşağıdaki gibidir;
Komün Gücü: KÖG hangi koşullarda, nerede kuruldu? KÖG’ün farkı ve önemi nedir?
Aynur Ada: KÖG 2015 Ağustos’unun 23’ünde Rojava’da kuruldu. Kobane savaşından sonra savaşçılarımızın konumlandığı Cizire kantonunda kuruluşunu ilan etti. BÖG zaten daha 2014 Kasım’ında kuruluşunu savaş alanlarında ilan ettiği için Kadın Özgürlük Gücü hemen hemen çok az sayılabilecek bir tecrübeye sahipti. Fakat Türkiye’de gelişen koşullar; bizleri geçmişten aldığımız, geliştirdiğimiz, kökenlerimize baktığımızda genetiğimize işlemiş gördüğümüz Türkiye ve dünya kadınlarının kurtuluşu perspektifine sadık kalarak bir illegal-silahlı mücadeleye taşınma, bu düzeye doğru kopma ve burada var olmayı önümüze bir görev olarak koymuş durumdaydı. Zaten Türkiye’deki kadınların kazanımları, bizce çoktan Türkiyeli sosyalistler genelinde kadınların özerk mücadelesi, erkekten arındırılmış mücadele tartışmaları aşılmıştır. BÖG’ü kurduk, KÖG de lazım gibi bir mantıkla değil, hayır, tam aksine BÖG zaten kadınların da kuruluşunda içerisinde olduğu bir toplamdı. KÖG, BÖG ile birlikte var oldu, her zaman içerisindeydi ve KÖG kadınların kurtuluşu sorusuna Özgürlük Güçlerinin verdiği cevaptır. Zamanı geldi ve ilan ettik.
Çok olumlu tepkiler aldık, bir umut vaadettiğimizi hissettik, kadınlar bizlere yansıttılar. Burada tabii ki birinci olarak Rojava devriminin Türkiye’de yarattığı etki vardır, Rojava’daki kadın mücadelesinin etkisi büyüktür, ama ikinci olarak dünya kadınlarının öz-savunmasından, ordulaşmasına bir dizi birbirinden hiç de kopuk olmayan bir silahlı mücadeleye geçiş atılımı var. Asya kıtası bu açıdan bir örnek, biliyoruz ki Avrupalı kadınlar da bir düzeyde örgütlenme, silahlanma tartışmaları yapıyorlar. Dolayısıyla bir ilk olma iddiası taşımamakla birlikte, bunu kurmak ve büyütmek gerektiğini bilip de yapmamak gibi bir şansımız olamazdı zaten. Güzel yanı sahip olduğu sınırlı gücün çok daha ötesinde bir etki yaratması oldu. Rojava’da yürütülen devrim mücadelesinin son 3 yıllık safhasında bedeller ödedik, cephelerde yer aldık. Fakat Türkiye’de çok daha etkin bir şekilde kadınların örgütlendiği büyük bir adres olabilecek, çok daha fazla hesap soran, eylemlilikler geliştiren bir KÖG’ü yaratmada, Türkiye’ye Kadın Özgürlük Gücünü götürmede elbette ki eksiğimiz var. Rojava’da savaşmak demek hem buradaki kadınların özgürlüğü demek hem de Türkiye’de IŞİD’in ve zihniyetinin AKP’nin MİT’in parmağıyla, talimatlarıyla kadınları katletmesinin önünde öncü bir rol oynamak anlamına geliyor.
Unutulmasın, bu, buradaki mücadelenin içini boşaltmak anlamına gelir. Hayır, YPJ’yi ELLE dergisine çıkarsanız da YPJ, YPJ’dir. Evini, okulunu, tüm hayatını tarihe cesur bir avuç kadın olarak yazılmak için bırakan kadınlar yok burada. Kimi bütün Kürdistan’ın özgürlüğü için savaşıyor. Kimi bütün Türkiye’nin ve dünyanın. Türkiye’liyiz biz. Bütün dünyadaki kadınların, Ortadoğu’daki kadınların ama İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, üniversitelerde, sokaklarda, fabrikalarda, evlerde her gün tacize, tecavüze uğrayan, şiddet gören, AKP faşizminin baskısı altında ezilen, sömürülen, AKP faşizminin yarattığı potansiyel katliamcılarla ve tecavüzcülerle yüzyüze kalan kadınların kız kardeşleriyiz. Aklımız onlarda değil, bizim gerçekliğimiz bu. Hiçbir yerdeyken her yerdeyiz felsefesi bizim için de geçerli, böyle olabilmek için çalışıyoruz. Orada diye tarif ediyorsak Türkiye’deki kız kardeşlerimizi, onlar orada bizim gibi konuşamadıkları içindir. Bilemezsiniz, bir gün bir konuşurlar, pir konuşurlar.
Biz yokuz yalnızca Rojava’da. Burası büyük bir potansiyeldir. Raperin ile Cemre yoldaşları iki gün arayla kaybetmenin ne demek olduğunu bilen kadınların sahalarıdır buralar. Omuz omuza bekledi kadınlar Cemre’yi, Raperin yoldaş bu köprüyü elleriyle tutuyor şimdi. Şehit Destan var, İdil var Zahide var. Buradaki kadınların sınırı yok. Bakın Dar Azza’ya, Meryem Güler Müfrezesi ve Komutanı İdil ile Zahide yoldaşımıza. Bir yandan müthiş bir fedakarlık, bir yandan hiçbir sınır tanımadığımızın açıkça itirafı. Çetesini de duvarını da kalesini de yerle bir edecek olmamızın bir eylemi. KÖG Cemre ile birlikte ne yaptığını gösterdi, İdil ve Zahide yoldaşlarla ne anlama geldiğimizin cevabını verdi. Teslim olmaya, sınır tanımaya, korkaklığa karşı, KÖG, Dar Azza’dır. Bu yüzden 3. kuruluş yıldönümümüzü, özellikle bu yıl, cüretin simgesi olan İdil, Zahide ve Cemre’nin anılarına adıyoruz. Onların hayalleri, hedefleri yarım kalmayacak sözünü veriyoruz.
Komün Gücü: Şöyle devam edelim, KÖG’ü biraz daha açıp, bugünkü koşullar içerisindeki özel konumunu tarif edebilir misiniz?
Aynur Ada: Hepimiz bilmeliyiz ki Türkiye’de uzun yıllardır, özellikle 90’lardan beridir, hemen hemen hiç kesintiye uğramayan kadın mücadelesi var. Ki 16 yıldır AKP belası var kadınların başında. Bakışı belli. Biz niye silahlı mücadeleyi savunuyoruz noktasına geldiğimizde, biz zaten Türkiye’de bir komünist örgütün mensubu kadınlarız. DKP’nin, Kadın Komünarlar Birliğinin tezlerinin, programlarının ışığında hareket ederiz. Bu partinin silahlı güçlerinin bir parçasıyız. Çok temeldeyiz, ayırıcı noktadayız fakat böyle bir mücadelenin parçası olmakla birlikte bu mücadelenin devrimden sonra da devam edecek kısmının da örgütüyüz. Kadınların kurtuluşunu silahlı mücadele yöntemiyle yürüten bir çeşit Özgürlük Gücüyüz. En basit tanımıyla budur. Zaten bunu savunmayan diğer örgüt zeminleriyle baştan farklıyız. Ama bu hiçbir zaman kadın mücadelesini parça parça etmeye bir gerekçe değildir. Kadınlar farklı zeminlerde kendi kurtuluşları için bir araya gelmelidirler, birlikte ve birleşik mücadele zeminleri oluşmalıdır. Biz yanyana gelişimizi güçlendirmeye çalışıyoruz. Bir KBDH’ımız var örneğin. Bu işin bir kısmı.
Diğer yandan bir tecavüz yasası çıkarılmaya çalışıldı, Türkiye’nin, Kürdistan’ın her yanından kadınlar ayağa kalktı. Yine her 8 Mart dolu dolu geçiyor. Devrimci, ilerici, faşizme karşı potansiyelde kadınlar baskılara, OHAL’lere rağmen en önde. Sorun bu kadınları, sokağa adım atan kadınları örgütleyecek doğru araçlar oluşturamamakta ve oluşturulduğu iddia edilse dahi baskıyı kırıp, mevzi elde edip bir adres olamamakta. Kimileri hiç görmüyor orası ayrı. KÖG o 8 Mart’larda olmalı, nerede bir kadın yürüyüşü varsa KÖG orada olmalı, rolünü oynamalı. Olmayan yerlerde bir ışık yakmalı. Böyle bir örgütlenmenin yaygınlığı kırılamaz. Böyle bir örgütlenmeye inanmış, bu hedeflerle donanmış ve bu örgütlenmenin ideolojik, manevi, pratik silahlarını kuşanmış kadınları yenmek imkansızdır. Özgürleşmenin yollarını arayan kadınlara alternatif olmaya çabalanmalı. Bunun için belli yollardan geçmek, belli bedeller ödemek; bir başkasının özgürlüğünü isterken kendi özgürlüğünden, bir başkasının yaşamını isterken kendi yaşamından feragat etmek de bu işin özünde var. Burası böyle bir örgüttür.
Biz Türkiye ve Kürdistan’da hiçbir kadının özgürce yaşayabildiğini düşünmüyoruz. Yalnızca seküler zeminin ortadan kaldırılmasıyla ilgili değil, payı da hatrı sayılırdır orası ayrı. Ama sınıfsal olarak da böyledir. Doların 6.80 olduğu ülkede, açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca ailenin olduğu bir ülkede bir kadın kendisine, çocuğuna nasıl baksın? Nasıl yaşasın? Hangi kadın “en az 3 çocuğun” karnını doyurabilir? Etnik-mezhepsel anlamda özgürlük mümkün müdür? Faşizm diyoruz değil mi? Taybet Ana sokak ortasında vuruldu. Suçsuz, günahsız, masum, sivil halk, bebekler vuruldu dedelerinin kucağında. Mümkün müdür Kürt kadınlarına özgürlük, güvenlik? Adıyaman, Urfa, Antep, bir sürü Türkiye metropolü, Karadeniz hattı, İç Anadolu yüzbinlerce IŞİD’çi, faşist doluyken Alevi kadınlar için kimin garantisini verebilir diri diri yakılmamanın? Faşizm kadına yaşam hakkı tanımıyor ki. Çıkış yok, bu sakallıların, badem bıyıklıların, abdestli katillerin karşısında özgürlüğe çıkış yok. Bizim bu yüzden başka şansımız yok. Göstere göstere, bedel ödete ödete, hesap sora sora takkenin, kaskın, lacivert ceketin altındaki ufak beyni, sahte gücü imha etmek için başta sarılıyoruz silaha. Öz-savunma her kadının hakkı, bireysel olarak uygulanması çok önemli, ama bu bahsettiğimiz diğer mücadele ancak bir örgütlülükle gelişebilir. Bu örgütlülük savunma aracı değildir, patriyarkayı yıkmayı hedefine almıştır, bunun belli bir aşamasında üstüne çok büyük sorumluluk düşer.
Bir kısım Rojava’da yürüttüğümüz savaş bir adres olma imkanını açtıysa önümüze, bunun devamı gelecektir. Kendimizden hiçbir kuşkumuz, düşmandan da korkumuz yok. Ne pahasına olursa olsun savunduğumuz çizgide partiyarkaya karşı örgütleneceğiz, hesap soracağız, ilerleyeceğiz ve bunu yaparken de bütün kadınların her alanda birlikteliğini sağlamak üzere çabamızı sürdüreceğiz. Genç kadınların, akademisyen kadınların, işçı kadınların günlerini 1 günden 365 güne çıkarmak için gücümüzün üstünde, üstüne çıktıkça daha da üstünde başarı sağlamak çaba sarfedeceğiz.
Kaybedecek bir şeyimiz yok. Bu bizim için en önemli vurgudur. Bütün Türkiye’li kadınlara bu özgürlüğün yarattığı özgüvenle bu yüzden seslenebiliyoruz. Düşmana karşı her türlü çıkış yolunu buluruz.
Komün Gücü: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Aynur Ada: Hiç beklemedikleri bir yerde hiç beklemedikleri bir zamanda ama en doğru hedefte olacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Bizler Aynur’un, Meryem’in, Heval Yeşilgöz’ün, Sultan Seçik’in yoldaşlarıyız. Bütün kadınları olağanüstü dayanışmaya, faşizme karşı örgütlenmeye ve bir kez daha dayanışmaya çağırıyoruz. KÖG sizi sevgiyle kucaklıyor, selamlıyor!
Komün Gücü: Günümüzdeki politik gelişmeleri ve kadınlara yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İmera Fera Yeşilgöz: Türkiye’ye bir bakış attığımızda gördüğümüz tablo ekonomik krizle boğuşan ve bu krizin faturasını halklara ödetmeye çalışan bir iktidar. Bilindiği üzere ülke 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana OHAL uygulaması vardır. OHAL ile yapılmak istenen AKP-MHP faşizminin önünü açmak ve faşizmin kurumsallaşmasıdır. Baskıların her gün bir başka boyuta ulaştığı ülkede, direniş alanları yurtseverler, devrimciler tarafından iktidara yöneltilen öfkeyi yansıtmaya devam etmekte. Fakat AKP-MHP faşizminin ülke içerisindeki etkisi muhalif kesimi bastırma noktasına yoğunlaşmış bulunuyor.
Faşizm devrimci güçlere dönük saldırıları yoğunlaştırıyor. Faşist Erdoğan rejimi Türkiye işçi sınıfı ve ezilen haklarına dönük açık bir savaş yürütmektedir. Faşizm bu savaşta kadınların yaşamına dönük saldırıları da yoğunlaştırmaktadır. Erkek egemen sistem kadınların toplumsal yaşam içerisindeki yerlerini her geçen dahada kısıtlamaktadır. Faşizm sömürü düzeni işçi sınıfı ve ezilenlerin yanı sıra kadınlarında yaşamını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir.
Komün Gücü: KBDH içerisinde yer aldığınızı biliyoruz. KBDH’ın sizce tarifi nedir? Hedefi nedir?
İmera Fera Yeşilgöz: Kadınların Birleşik Devrim Hareketi , dünyanın her yerindeki kadınların, kadın kurtuluş mücalesinin birleşik zeminini tarif etmektedir. Kadınların Birleşik Devrim Hareketi faşist iktidarın tüm aygıtlarının imhasını hedefler. Bu hedef doğrultusunda zorun örgütlenmesinin gerekliliğini kaçınılmaz olarak görür. Tüm kadınların, varlıklarının tehdidine yönelmesi gerekmektedir. Bu yönelim kendisini ancak ve ancak örgütlü bir güçle birleşirse zafere götürür. Kadınların zafer hareketi Kadınların Birleşik Devrim mücadelesinde somutlaşmıştır.
Öz savunma kavramını iyi özümsemek gerekir. KBDH bir yanıyla öz savunma hareketidir. Her kadın kendisine veya kızkardeşine yönelen şiddete karşı öz savunmayı geliştirmenin sorumluluğunu taşımalıdır. Tek başlarına olmadıklarına inanmalıdırlar. Dağlarda, şehirlerde, fabrikalarda, sokaklarda her türlü zulme sömürüye karşı örgütlü mücaledeliyi esas almalılardır. Gücümüz kızkardeliğimizdedir.
Bilinmelidir ki, ilk çare olarak değil, savaş aracı olarak silahlandık. Özgürlüğümüz, kurtuluşumuz için savaşımımızı sürdüreceğiz. Silahlarımız kız kardeşlerimizin hesabını sorana dek bedel ödetmeye devam edecek.
Komün Gücü: KKB kimdir? Kadın Komünarlar’ı kısaca bize anlatabilir misiniz?
İmera Fera Yeşilgöz: İşçilerin grev halklarının engellendiği, devrimcilerin imha edilmeye çalışıldığı dönemde kadınlar mor bayraklarıyla alanlara çıktılar. Mor öfkeyi meydanlara taşıdılar. Her bir kadın erkek egemen sisteme,faşizme karşı dövüşerek hayatlarını devrime katan kadınların, Heval Yeşilgöz’ün, İdil’in, Zahide’nin, Cemre’nin, Kader Ortakaya’nın fotoğraflarını taşıdılar. Burada anlatılmak istenen nettir: “Hayatlarını eylem yapan kadınların direniş gücünü kuşanarak faşizme karşı mücadele edeceğiz!” Kadın Komünarlar Birliği açığa çıkan bu iradenin örgütlenmesinin zeminini oluşturmaktadır.
İşçi sınıfı ve ezilenlerin kaderiyle kadınların kaderi birliktedir. Bugün faşizme karşı kendi geleceğine sahip çıkan herkes birleşik devrimci savaş saflarında buluşmak zorundadır. Faşizme karşı mücadele içerisinde kadınlar iradeleşmekte ve mücadelede öncüleşmektedir. Mücadelenin öncü zeminini doğru ortaya koyma ihtiyacı açıktır. Kadın Komünarlar Birliği oluşum temelleri, ödediği bedeller, hedefleri doğrultusunda bu öncülüğü üstlenmiş bulunmaktadır.
Komün Gücü: Peki ne yapmalı KKB, siz nasıl bir mücadele öngörüyorsunuz?
İmera Fera Yeşilgöz: Kadın Komünarlar Birliği olarak faşizme karşı mücadelede önderleşmek hedefimizdir. Kadın devrimciler olarak mücadelemizi yaşamın her alanında örgütlemeyi hedefliyoruz. Bu devrimci savaş içerisine katılmak partimiz DKP ve kadın örgütü Kadın Komünarlar Birliği’nin en temel hedefidir. Bütün mücadele pratiğimi bu hedef doğrultusunda örgütlenmeli ve derinleşmelidir. Faşizme karşı mücadele etmeyen ve savaşmayan çürüyecektir. Bugün erkek egemen sisteme karşı yürütülen mücadele aynı zamanda faşizme karşı mücadeleyle birleşmek zorundadır. Erkek egemen sisteme karşı mücadele eden kadınlar aynı zamanda faşizme karşı devrimci savaş pratiği içinde olmak zorundadır. Mücadele bu gerçekliği bizlere dayatmaktadır. Bugün kadın özgürlük mücadele içerisinde bulunan kadınlar devrimci savaş içerisinde konumlanarak özgürleşme mücadelelerini daha da derinleştirmiş olacaklardır. Gelişen faşist rejim içerisinde kadınları özgürleştirecek olan yine kadınların kendi eylemleri olacaktır. Bu temelde kadınlar birleşik devrimci savaş sürecinde önderleşmek Cemre, İdil ve Zahide yoldaşların mücadele pratiklerini kendilerine rehber edinmelidir. Fabrikada, mahallede, okulda ve sokakta bizlerin örnek alacağımız karekterler mücadelede ölümsüzleşmiş kadın komünar önderlerdir. Şimdi Türkiye’de faşizme karşı direnen kadınlara yüzlerini bizlerden tarafa dönmeye çağırıyoruz. İçinde bulunduğumuz mücadele döneminde tasfiyeciliğin saldırılarına, iç ve dış gericiliğin her türlü saldırısı karşısında en doğru cevap mücadeleyi daha güçlü sahiplenmek ve devrimci savaş alanları varlığımızı tahkim etmek olacaktır.
- https://www.komungucu1.com sitesinden alınmıştır