Umut Yazıları

DOĞAN ADALI: SINIF MÜCADELESİ VE SINIF DEVRİMİNİN ARACI PARTİ (I)

Sınıf Mücadelesinin ve Devriminin Zemini

Kapitalim koşullarında gerçekleşen devrimler Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da ortaya koydukları teorik ve politik çerçeveyi doğrulamakla kalmadı, onu kendi eylemiyle geliştirmenin yolunu da açtı. Teorinin devindirici gücünün sadece eleştiride değil, devrimde olduğunu gösterdi. Sınıf mücadelesinin en önemli sorunlarını, iktidar, ittifak, devlet, parti vb. çözümlemelerini zorunlu görevler olarak proleter mücadelenin önüne koydu. Proletarya, yenilgilerine de yol açan bu sorunlarla boğuşarak mücadelesini sürdürdü ve 1871’de Paris’te burjuvaziyi alaşağı ederek ilk kez iktidara uzandı.

Paris Komünü zaferi kısa sürdü ama eksikleriyle de olsa kapitalizmden komünizme geçişin siyasal biçimi olan proletarya diktatörlüğünün pratikte ki ilk gerçekleşmesi oldu. Yenilgisiyle de olsa devrimci partinin niteliği ve rolü sorunu sınıf mücadelesinin merkezine taşındı ve hep öncelikli oldu. Devrimin zaferi ve sürekliliğiyle devrimci parti arasındaki ilişkiyi aydınlattı. Komün hem bileşimi, hem de mücadelesiyle, uluslararası proletaryayı uluslararası burjuvazinin karşısında birleştirerek proletarya enternasyonalizminin de canlı bir örneği oldu.

Komün’ün yenilgisi, paradoksal bir biçimde Marksizm’in işçi hareketi üzerindeki hegemonya üstünlüğünün başlangıcı oldu. Ve bununla birlikte sınıf mücadelesinde küçük burjuva teori ve pratiğin etkin olduğu dönem de kapandı. Sınıf mücadelesi Marksist teori ve pratiğin yön verdiği bir döneme girdi ve bu mücadele bugünlere kadar geldi. Bugün ise kapitalizmden komünizme geçişin siyasal biçimi olan proletarya diktatörlüğünün ikincisi olan ve tüm dünya işçi ve emekçilerine umut veren Ekim devriminin 70 yıllık ömrünün son bulması ile tüm bildiklerimiz yeniden tartışılır-tartıştırılır hale geldi. Bu tartışmaların en belirgin sonucu ise II. Enternasyonal ruhunun yeniden hortlaması ve ne yazık ki epeyce beden bulması oldu.

Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte ilerleyen süreç, sınıf mücadelesinde dağılma, ideolojik savrulma ile devam etmektedir. Sovyet deneyimin tartışılması-yargılanması üzerinden Marksizm–Leninizm’in en temel ilkeleri, proletarya diktatörlüğü, proletarya enternasyonalizmi, Marksist-Leninist devrim ve parti teorileri geniş kesim tarafından örtülü ya da açıkça reddedildi.

Kapitalizmin emperyalist aşamasıyla rekabet ve krizlerden arınarak kendini aştığı tezi, sınıf mücadelesinde ortaya çıkan yeni revizyonist akımın temel dayanağını oluşturdu. Sermaye tabanında genişlemeyle- teknolojik gelişme ile birlikte proletaryanın da değiştiği, dolayısıyla “bir dogma olmayan” Marksizm’in de değişmek zorunda olduğu bu tezin devamını oluşturdu. Bu tezler üzerinden sınıf mücadelesinin en temel kavramlarından olan, devrim, proletarya diktatörlüğü ve parti, sorgulama-eleştiri altına alındı. Sorgulama sınıf mücadelesinden, sınıf uzlaşmacılığına geçişle tamamlandı. Tam biçimini II. Enternasyonal anlayışıyla bütünleşen ‘Avrupa Komünizmi’ dediğimiz çizgide aldı.

İşçi sınıfını devrimci kılan temel nokta kapitalizmi sona erdirerek bütün sınıfları ortadan kaldıracak komünist topluma geçişi sağlayacak yegâne tek güç olmasıdır. Onu yegâne tek güç kılan şey, sınıfın bugünkü mevcut bilinç düzeyi ve örgütlülük durumu değil, kapitalist üretimde oynadığı roldür. İşçi sınıfı kendinden önce ki ezilen sınıflardan farklı olarak kendi kurtuluşuyla birlikte bütün toplumun kurtuluşunu gerçekleştirecek tek sınıftır. Bu tanımlamalar Marksizmin temelidir. Bu sebepten Marksizm dışı ve sapma anlayışlara karşı işçi sınıfının tarihsel rolünün altını kalın bir şekilde çizmeli ve tüm çözümlemeler bu temelden hareketle yapılmalıdır. İşçi sınıfının iktidarıyla beraber tarihte ilk defa azınlığın çoğunluğa değil çoğunluğun azınlığa diktatörlüğü kurulacaktır. Bütün bu değerlendirmeler göstermektedir ki hangi koşullar olursa olsun komünistlerin işçi sınıfını örgütleme, öncülerini partiye kazanma görevi güncelliğinden ve öneminden hiçbir şey kaybetmeden önümüzde durmaktadır.

Marksizm’e ve işçi sınıfına güvensizlik, sınıftan ve sınıfsal konumlanmadan kopuk, soyut bir siyasal mücadele ve sosyalizmi bilinmez bir geleceğe erteleyen mücadele anlayışlarına getirdi. (Ülkemizdeki somut örneği Kuruçeşme tartışmaları ve ÖDP ile sonuçlanan süreçten çıkan anlayıştır) Kapitalizmin yarattığı tikel sorunlar ( kadın, ekoloji, dinsel eşitsizlikler vb.) üzerine oturtulan bir demokrasi mücadelesi anlayışı ve kimlik mücadelesi dünyada ve ülkemizde neredeyse sosyalist hareketin çoğunluğuna egemen oldu.

Komünistlerin, işçi sınıfının komünist partisi dışında öncelikli olarak ele alabilecekleri daha önemli bir konu yoktur. Örgütsüz, partisiz hiçbir toplumsal olaya müdahale edemeyeceğimiz için önceliklidir bu konu. Parti önceliklidir diyoruz ama bu doğru, nasıl olursa olsun da parti olsun anlamına da gelmez. Bu, doğru anlaşılması ve anlatılması gereken bir sorunu oluşturur. Emperyalizm, devlet, sosyalizm, işçi sınıfı, proletarya iktidarı kavrayışımız dışında tanımlanabilecek bir parti tanımı ancak en genel biçimi ile bir partiyi tanımlar ki böyle bir parti sınıf mücadelesinde hiçte işlevli olamayacaktır.

Devam Edecek…

Paylaşın