Seçtiklerimiz

MAĞDURİYET DİLİNİN SIKINTILARI – MUSA PİROĞLU

Mücadelelerinden dolayı kimseye zarar vermedi Deniz, Yusuf ve Hüseyin. Kimseye ateş açmadılar, kimseyi öldürmediler”. Her 6 Mayıs benzer cümleler duyar, benzer içerikte açıklamalara tanıklık ederiz. Bu söylem Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı gerektirecek bir suç işlemediklerini ifade ederken, idamı gerektiren başkaca suçların varlığını kabule dayanır ki tehlikelidir. Aynı zamanda idamın arkasındaki politik gerçekliğin üzerini örter. Kabul etmek gerekir ki Deniz, Hüseyin ve Yusuf işleyip, işlemedikleri suçlar nedeniyle değil, devrimci kimlikleri nedeniyle idam edildiler. Tıpkı İran’da idam edilen Kürt gençlerin Kürt oldukları için idam edilmesi gibi.

Sorunun politik boyutlarını unutarak meseleyi sadece vicdana seslenerek masumiyetin ispatına indirgeyen dil, son süreçte neredeyse politik söylemin temel biçimi halini almış bulunuyor. 3. Havalimanı işçilerinin direnişi sonrasında sergilenen devlet saldırısı, mahkeme tutuklamaları ve çamur medyada yazılan bazı yazılara ilişkin yapılan açıklamalar ile sosyal medya paylaşımları bu dilin nasıl söyleme hâkim olduğunu somut olarak göstermiş bulunuyor. Neredeyse herkes işçilerin taleplerinin masumiyetini öne çıkarmakta ve tutuklanmalarının anlamsızlığını bu masumiyet üzerinden anlatmaktadır. İşçilerin masumiyetini en yoğun şekilde açıklamak için ise tahtakurularından şikâyet ediyor olmaları ile öne çıkarılmaktadır. Eylemin masumiyetini savunmak için kullanılan bu dil aslında sorunun sınıfsal, politik boyutunun, yani gerçek özünün üzerinin örtülmesine yol açarak eylemi, politika dışı bir alana çekmekte, politik olanın sorumluluğunu gizlemektedir.

Tanıl Bora, bu durumu sinizm üzerinden tartışmıştır. Sinizmin siyasallaşmış hali, pis gerçeği yaratan güç karşısında hiçbir şey yapılamayacağı inancı veya duygusuyla, salt teşhir etmeye, taşını atıp, lafını dokundurup geçmeye dayalı bir söz söylemeye dayanır. Bu nedenle bu zihniyetin hâkim olduğu yerde somut durumu anlamak ve bu anlama çabasının ışığında siyasal eyleme geçmek değil, bir duruş sergilemek önemlidir. Bu sinik tavır somut durumu anlamaya değil, somut durumda kendi teyidini aramaya önem verir. Siyaset, bu bağlamda, sadece doğru bir duruş sergilemeye, hep doğru yerde duruyor olmaya sıkışır. Ahlak siyasetin yerini alır.

Son yaşananlar ışığında politik dile hâkim olan bu bakış devletin sınıfsal yapısının ve olağanüstü karakterinin algılanmasını engelleyen bir duruma gelmiştir. Bu durum bundan sonra yapılması gerekenlerin de yeterince izah edilmesi ve bilince çıkarılmasına zarar vermektedir. İşçiler reisin havalimanında, içerisine girilen kriz ortamında sınıf taleplerini, sınıf tavrı ile dile getirdikleri için cezalandırılmışlardır. Bu saldırı tamamen politiktir. Devletin, patronların yanında yer alması onun zaten patronların devleti olmasından kaynaklanmakta, jandarmanın vahşi saldırısı da devletin olağanüstü karakteri ile örtüşmektedir. Saray işçilere, kendilerinden sonra gelecek olanları susturmak, korkutmak için saldırmıştır. Saldırı, tutuklama ve işten çıkarmalar benzer eylemlerin tekrarlanmasını engellemek maksadıyla yapılmıştır. Bu durum tersten sola devletin sınıf karakterini sergilemek, kimlik alanına sıkışmış siyaseti sınıfsal düzleme taşımak, şimdiye kadar saraya destek vermiş işçilere sınıfsal çıkarlarıyla seslenmek için geçerli bir zemin yaratmıştır. Saray, havalimanında tüm örtülerini bir kenara atmış, patronların sopası olarak işçilerin karşısına çıkmıştır. İşçiler, tahtakurularından şikâyet ettikleri ve suç işledikleri için saldırıya uğrayıp tutuklanmadılar. Onlar tutuklandı çünkü onlar işçi gibi davrandı.

Çamur medyasının yazarları, bu gerçeğin farkında oldukları için mücadeleyi değersizleştirmeye çalışmaktadırlar. Onlar havaalimanında neler yaşandığının bilgisine en az sosyalistler kadar sahiptir ama onların dili meseleyi gerçek sınıfsal ve politik özünden kopararak, magazinel bir tartışmanın içerisinde boğmayı sağlar. Oysa bu değersizleştirme çabasının kendisi bile eylemin saray ve patronlar nezdinde yol açtığı kaygıyı göstermek açısından anlamlıdır. Bu dil, aynı zamanda sarayın rıza üretme imkânlarının daraldığını da göstermiştir. Devletin doğrudan jandarma terörüne başvurmuş olması bile, bir yanıyla bütünsel olarak bu rıza imkânlarının tükenmekte olduğunu, öte yanıyla baskıcı devletin aslında doğrudan patronların çıkarlarının savunucusu olarak devreye girdiğini göstermiş oldu.

Devlet, havalimanı içişlerini patronların sopası olarak başka işçilere örnek olsun; işçiler, işçi gibi davranmasın, sinsin, korksun, diz çöküp kaderine razı olsun diye cezalandırdı. Devlet sadece işçilere mesaj vermedi, tüm topluma çıplak bir mesaj verdi. Geçmişte politik olarak nerede durmuş olursa olsun, bugün kendisiyle olmayan, kendi politikalarına karşı çıkan herkesin düşman ilan edileceğini, düşman hukuku ile karşılaşacağını gösterdi.

Saldırının gerçek sebebi buysa sendikalara, sosyalistlere ve tüm demokrasi güçlerine, bu saldırıyı boşa düşürmek görevi düşer. Bu saldırıyı boşa düşürmek için harekete geçmek, devletin zora dayalı sınıf karakterini bütün işçilere teşhir ederek anlatmak, işçilerle sahici, yaşamsal dayanışma etkinliğine girişmek, bunun için mümkün olan bütün gücü seferber etmek gerekiyor.

İşçiler hiçbir yerde hiçbir zaman asla yalnız yürümeyeceğini, yalnız kalmayacağını görmelidir.

Masumiyeti göstermek için değil devletin patron karakterini göstermek ve bunu değiştirmek için harekete geçmek gerekiyor.

Paylaşın