”Tarihsel olarak her yenilgi yeni bir şey öğretmiştir devrimcilere. Çünkü devrim fikriyatı bir yeniliği beraberinde getiren ve onu nesnel bir olgudan, öznel bir duruma evrilten süreci beraberinde kapsar.”
15 Temmuz darbe girişimiyle beraber yönetemeyen iktidar kliği, niteliksel bir değişim sürecinin kapılarını karşı darbe ile açtı. OHAL ve bu kapsamda çıkarılan KHK’leri hayatın olağan durumuna getiren Erdoğan ve AKP iktidarı, bunu kendinden olmayanlara karşı saldırı/teslim alma/imha etme konseptiyle devam ettiriyor. 7 Haziran seçimlerinden sonra sosyalist-devrimcilere ve Kürt halkına karşı açtığı savaş halini FETÖ darbesi ile makro düzeye çeviren iktidar bu durumu lehine çevirdi. Kapitalizmin bekası için çarkın dönmesini engelleyen ve muhalif kimliği ile öne çıkan herkesi fiili karşısına alarak, tüm kesimleri susturmaya çalışan ve bunu birey/toplum üzerinde tahakküm kuran faşist politikalar eşliğinde gerçekleştiriyor. OHAL ile birlikte toplumun tüm kesimlerini ”ikna” ettiren bir strateji ve bu stratejiye giden yolda taktiksel ”rıza” yöntemi ile aslında faşizmin niteliği belirleniyor.
Tarihsel tüm süreçleri düzeltmenin yollarını askeri darbelerle kurtarmaya çalışan burjuvazi, bu beka sorununu/misyonunu beşeri ilişkileri yok ederek, insanın insana yabancılaşmasını sağlayarak ve devamında işçi ve emekçileri daha yoksul kılarak kendisine mecbur bırakmaya devam ediyor.Dış politika da aldığı ağır darbelerin bedelini, iç politika da devrimci ve yurtseverlere kesmeye çalışan iktidar, 1980 askeri darbesinin yöntemini kendisine hedef olarak belirlemiş ki, Kenan Evren’e rahmet okutacak cinsten KHK’ler çıkararak bunu hayata geçirmeye çalışıyor. Dışarıda bu durum açık cezaevini andırırken, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri aralıksız devam ediyor.
Örgüt üyeliği bahane edilerek işinden edilen binlerce kamu çalışanından yalnızca iki tanesi olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, ”işimizi geri istiyoruz” dedikleri için açlık grevine başlamışlardı. Artık yaşam fonksiyonlarının çok tehlikeli bir aşamasındalar. Bu iki sosyalist açlık grevlerinin 76. gününde gözaltına alınarak tutuklandılar ve şu anda 170’li günlere merdiven dayadılar. Açlık grevi belirli bir hedefi olan politik bir eylemdir ve dünyanın birçok bölgesinde farklı şekilde iktidarın politik araç ve amaçlarına karşı verilen direniş yöntemidir aslında. Kritik bir aşamaya gelindiği için her an bilinçlerini kaybedebilecek olan bu iki direnişçi için muhtemel olarak bilincin kapanması ve bu şekilde müdahale edilmesi bekleniyor. Bir hukuk kuralı olarak kişinin kendi iradesinin dışında yaşanacak olan herhangi bir müdahale işkencedir. Yanlış bir müdahale yöntemi ölüm ve beraberinde birçok kalıcı hastalıkları ömür boyu taşımak zorunda kalınmasına yol açabilir.
Devlet geleneği yalnızca kapalı bulduğu bilinçlere yönelik müdahale etmiyor. Silivri’de, Tarsus’ta, Şakran’da ve ülkenin tüm cezaevlerinde tek tip kıyafet zorunluluğu adı altında mahkumların kıyafetleri toplanıyor ve buna karşı çıkan siyasi tutsaklar darp ediliyor, işkence görüyor ve süngerli odalarda saatlerce ters kelepçe takılarak bekletiliyorlar. İşkence edilen siyasi tutsaklara ”90’lı yılları arayacaksınız” ikilemi ileri ki günlerde cezaevlerinde ölümlerin yaşanabileceği günleri gösteriyor.
Tüm bu yaşanan hak ihlallerine sesiz kalmayan kitleler yüksel caddesinde direnişlerine /oturma eylemlerine devam ediyor, taraftarlar pankartlarla, sloganlarla destek veriyor, mezuniyet törenleri ”yaşamak için ölüme gülerek koşan” bu direnişçilere alkışlarla, zılgıtlarla destek oluyorlar. Peki bu tutumlara faşist iktidarın verdiği yanıt nasıl oluyor? Tabi ki gazını, copunu, şiddetini kullanarak, gözaltına alarak, işkence ederek ve tutuklayarak. Bıçaklarla, palalarla maçlara gelip bu pankartı açanlara İşidvari bir yöntemle,tehdit edenlere destek olunuyor, ama ölmesinler demenin sonucu cezaevleri oluyor.
Yıllarca cezaevlerinde büyük bedeller ödenerek elde edilen hakları tutsakların ellerinden almaya çalışan faşist iktidar kliği, yaşanabilecek herhangi tüm olayların da asli sorumlusudur. Tutsaklara ”90’lı yılları” aratma durumunu gösterecek olan faşizmin zindanları iyi bilir ki bu işkence ve insanlık dışı yöntemlere direnecek devrimciler vardır. Dört duvarı dört duvar olarak görmeyen, yaşadığı her alanı direniş mevzisine çeviren özgürlük düşüncesi,bu duvarları yıkabilecek direnişi de gösterecek ve yürürken önümüze çıkan tüm engellerin aksine bize yenilebileceğimizi ama kaybetmeyeceğimizi geçmişte olduğu gibi şimdide gösterecektir.
‘Biz yenilirsek kalkar yine deneriz, diktatörler yenilirse sonları olur.'(FİDEL CASTRO)