Kadın - LGBTİQ+

Geçmişin Alevi Ve Geleceğin Yanardağı Bir Kadın – Eylem Mor

Güncele dair söz söylemenin vakti geldi diyerekten bu yazıyı kaleme alıyorum. Çünkü kadınlar seslerini her kadar gür çıkarsalar da seslerinin kısılıp dinlemeye zorlandığı bir zamandayız. Kadınlar olarak sıklıkla yapmamızı bekledikleri şey dinleyen durumunda olmaktı ama artık bizimde sözümüzü daha güçlü söyleme zamanımız geldi de geçiyor bile.

Her gelen gün kadınlar, LGBTİ+lar, çocuklar, hayvanlar için yeni bir şiddet haberiyle uyandığımız günler sarmalında sürüp gidiyor. Bir sabah uyanıyoruz yan komşumuzun evinden sesler yükseliyor ve erkek eşini, çocuklarını dövüyor. Bir sabah uyanıyoruz yan mahallede nefret cinayetiyle bir transı katletmişler. Başka bir sabah uyanıyoruz sokaktaki köpeğe tecavüz etmişler, bir sabah uyanıyoruz cemaat yurdunda kalan erkek çocuklarına istismarı sistematik hale getirmişler. Her geçen gün daha da akıl almaz haberlerle yüz yüze geldiğimiz zamanlara dönüşüyor. Bizler ise bu haberlere o kadar bağışıklık kazanmışız ki kınayıp, ufak bir sinirlendikten sonra haberi okuyup başka bir habere geçiyoruz.

Yakın zamanlarda gündem olan Şule Çet’ten bahsetmek istiyorum. Şule Çet, patronu tarafından önce tecavüze uğruyor daha sonra plaza penceresinden 20.kattan aşağı atılarak öldürülüyor. Şule’ye tecavüz edip ardından cinayetle ölüme mahkum edenler, Özgecan Aslan’ı tecavüze karşı direndiği için vahşice öldüren kişilerle aynı kişilerdir. Ankara’da kadın eylemciye cinsel saldırı da bulunan polis de, Van’da gözaltındaki 3 çocuğa işkence edip, kafalarını klozete sokanlar da, Mamak/Diyarbakır Hapishane’lerindeki tutsaklara zamanında elektrik verip, ağır işkence edenler de, İstanbul’da 20 yıl önce ayrıldığı eşinin evini yakan kişi de, ülkemize göçmen olarak gelen Maria’yı ev hizmetlisi olarak çalışırken cinsel istismarda bulunan kişi de, onur yürüyüşüne saldıranlar da, kadınla erkek eşit değildir; fıtrata aykırı diyen de, kadının tek kariyeri anneliktir diyen de, Ekin Wan’ın bedenine yapılan işkence ve çırılçıplak teşhir de, Mirabel Kardeşleri katledenler de, Taybet ananın bedenini günlerce sokak ortasında bekleten de, 10 yaşındaki Cemile’nin cesetini buzdolabında saklanmasına sebep olan şey de, Şanlıurfa’da kuma olarak kadınları yaşatan da, Suriye’de köle pazarlarında kadınları bir eşya gibi satan da, Afrika ve Ortadoğu’daki birçok ülkede bir ortaçağ işkencesi olarak kadınları sünnet eden de, minibüste şort giyen kadina tekme atan da, dizilerde kadın rol arkadaşını taciz eden oyuncular da, sokakta yürürken laf atmayı kendinde hak gören kişi de, o nasıl etek git uzun bir şeyler giy diyen de, Eylem Ataş’ın cenazesini 101 gün boyunca sınırda bekletip Türkiye’ye almayan da, aslında katıksız bir şekilde eşdeğer zihniyetin farklı halleridir.

Bu örneklerin tarihte niceleri olmuştur. Avishai Margalit’in deyişiyle , hatırlama kimliğin çimentosudur ve kendi hafızasına sahip çıkma talebi ve adalet çağrıdır. Bu sebeple bunları unutmamak gerekir, unutmak kendimizi unutmaktır aslında, hatırlamalıyız, belleğimizi hep taze tutmalıyız. Belleğimiz taze olmalı ki bu sisteme karşı öfkemizin ateşini daha da büyütmeli, kadın mücadelesinin ne kadar gerekli olduğunun bilinciyle hareket etmeliyiz.

İsimler, fiiler değişir ama sistemin zihniyeti aynıdır. Çünkü biz patriyarkal kapitalist sistemin farklı biçimlerine maruz kalıyoruz. Erkeklerin bunları duymaya, görmeye tahammülleri yok. Çünkü sokakta, işyerindeki, sıcak savaş alanındaki tecavüzcüyle, takım elbisesiyle hakim karşısına çıkıp iyi hal indirimi alan erkeğin de gücünü aldıkları yerin aynı olduğunu görmek istemiyorlar. Duymaya tahammülleri yok.

Çünkü duydukları şeyin kendilerinden bir farkı olmadığının yüzlerine vurulmasını, ikiyüzlülüklerini hatırlamak istemiyorlar. Çünkü partiyarkal kapitalizm kadını/kadın emeğini sömürmeye devam etmek istiyor.

Kadınlar artık susmayacaklar, erkek kadın sustukça onu korkutup sindirdiğini düşünür, aslında kadının içinde yanan o kor alevi, erkeğe karşı olan o kini daha da alevlendirir. Kadının güçlü olduğunun, arkasında milyonlarca kadının olduğunun farkına vardığında, erkek kadına dokunamayacaktır. Yapılması gereken şey kadında yanan o kor alevi diğer kadınlarla büyütmektir, alev büyür ve her yeri kaplar büyüyen alev patlamaya hazır bir yanardağ gibi olduğunda kimsenin gücü yetmez onu söndürmeye. Bu yanardağına ancak kadın dayanışması ile örgütlenerek ulaşabiliriz. Kadın örgütlülüğümüzü büyütmeliyiz, bilincimizi yükseltmeliyiz, sesimizi ve kadın direnişini ancak dayanışma ve örgütlenmeyle kazanabiliriz. Biz birbirimizden güç alıyoruz. Bizim yaralarımız aynı. Kadınlar bir arada olduğunda güçlerinin farkına varırlar. Egemenler kadınların güçlerinin farkında oldukları için bütün güçleriyle kadınlara saldırıyorlar, kadınları toplumun her alanından soyutlamak için uğraşıyorlar. Kadın örgütlülüğümüzü büyüterek enternasyonal kurtuluş amacımıza ulaşabileceğimizi hatırlayarak gücümüzü büyütmeliyiz.

Biz kadınlar da artık şairinde dediği gibi başka türlü ateşli olmalıyız. Çıkıp iki oda bir salondan, ateşli silahlar elimizde, Uma’nın kılıcı belimizde, savunma ve dövüş sanatlarında ustalıklı yeter, yeter artık diyerek mücadeleyi “Kadınların Kurtuluşu Direnişte” şiarıyla büyütmeliyiz.

Biz kadınlar ataerkil sisteme karşı direnmeliyiz. Direnen kadın erkek egemen sistem için en büyük düşmandır. Erkek şiddetini kader olarak kabul etmiyoruz, ölümü göze alarak direnen kadınlarla, görünmeyen emeğiyle mücadele eden kadınlarla beraber ve nicesiyle, milyonlar olup evde, kampüslerde, sokaklarda, işyerlerinde, mecliste, sahnede, cephede, yaşamı ilmek ilmek ördüğümüz yaşamın her alanında mücadelemizi büyütmeliyiz.

Örgütlenmiş erkek kinine karşı mücadeleyi büyüten kadınları unutmamalıyız. Kadınların Kurtuluşu enternasyonal bir mücadale ile mümkündür ve bunun dünyanın dört bir yanından örnekleri mevcuttur. Kadının yok sayıldığı bir coğrafyada mücadele vermiş sosyalist, devrimci, şair Meena Keshwar Kamal’ın Afganistan’ta, Pakistan’da verdiği mücadele ile kazanımlarını iyi öğrenmeli, Filistin mücadelesinin sembol ismi Leyla Halid’i iyice kafamıza yerleştirmeli, Zapatista kadınlarının geçmişten günümüze mücadelesini öğrenmeli,100 günü aşkın süredir tecride karşı direnen Leyla Güven’in mücadelesini sahiplenmeli ve büyütmeli, Tarihteki Rosa Luxemburg, Mirabel Kardeşler gerçeğini bilmeli, bu direniş ruhuyla direnen kadınlar ve kazanımlarını günümüze taşıyan, baharı bu topraklara getirmek için kadınların kurtuluşu için direnip mücadele etmiş Heval, Asiye, Özge, Eylem’i tanıyarak, onların hayatını iyi öğrenmeliyiz ve mücadelemizin pusulası olarak görmeliyiz.

Kadınların tarihten öğreneceği yüzlerce kadından bazılarını yazıyorum buraya, bu kadınların mücadelesini yaşamımızda örnek almalı ve yolumuzun netliğinin farkında olup bilinçli olarak yürümeli ve mücadeleyi bu sorumluluk ile büyütmeliyiz.

Kurtuluş ellerimizde, kurtuluş direniş sonrası mutlak suretle gelecektir. Tarih boyunca vardık, varız, var olacağız bu böyle bilinmeli ve akıldan çıkarılmamalıdır. Selam olsun direnişi büyüten kadınlara.
Yaşasın Kadın Kurtuluş Mücadelemiz!

Paylaşın