Seçtiklerimiz

Devrimci Parti Gn. Bşk. Elif Torun Öneren yazdı: Devrimci Parti 4 Yaşında

Savaşa, Sömürüye, Sömürgeciliğe karşı Devrimci Parti 4 Yaşında

İnsanlık yeni yüzyıla emperyalist-kapitalist sistemin kendisini dünyaya ve dünya üzerindeki tüm canlılar ile beraber insan neslini yok oluşa götürdüğü; patriyarkanın, yeni biçimler de eklenerek toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleştirildiği kriz ile birlikte girdi. 20. yy. sonrası denk gelen süreçte, reel sosyalizmin çökmesi, Marksist teorinin ezilen halklar ve işçi sınıfı nezdinde ağırlığını yitirmesi sonrası ilan edilen kapitalizm zaferi, tersten insanlığın yıkımı anlamına geldi. Emperyalizm ekonomik, toplumsal, siyasal ve ekolojik ağır bir krizin içerisinden geçmektedir. Emperyalist sistemi etkisi altına alan ekonomik kriz, tüm çaba ve çırpınışlara rağmen çözülemediği gibi derinleşerek büyümektedir. Dünya, 1929 ekonomik kriziyle kıyaslanan ağır bir krizin içerisinden geçmektedir. Krizinden çıkışı için üretilen neo-liberal politikalar hem üretimin sorunlarını çözememiş hem de ekolojik, toplumsal ve siyasal ağır yıkımların oluşmasına sebep olmuştur. Emperyalist-kapitalist sistem geldiği noktada krizi çözme umudunu yitirirken krizi yönetme çabaları yeni gelişen güçler ve bunlarla girişilen rekabet mücadelesi sonrası boşa düşmüştür. Küresel ekonominin ağır bir resesyona doğru gittiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Neo-liberal ekonomik politikaların bedelini işçi sınıfı ve yarı sömürge ülkelerde yaşayan ezilen halklar ödemektedir. Savaşlar, iç savaşlar, kıtlık ve yoksulluk kıskacındaki Afrika halkları, Asya halkları ve Güney Amerika’nın yoksulları metropollere göçü ve mülteci hareketlerine yol açmış ve insanlar sınır kapılarında, açık denizlerde ölüm pahasına kendilerinden çalınmış olanı geri almak için harekete geçmiş oldu.

Emperyalist-kapitalist sistem ağır ekonomik krizi aynı zamanda siyasal yeniden paylaşım süreci içerisinde karşılamak durumu ile yüz yüze gelmiştir. Lenin’in 20. yy başında yazdıkları bütün canlılığı ile günü açıklamak üzere ayakta durmaktadır. Yeni güçlerin gelişimi sonrasında, dünya neredeyse 20. yy. başı ile kıyaslanabilecek kaosun ortasına sürüklenmiş, iki büyük güç bloğu arkasında mevzilenmekle yüz yüze kalmış, silahlanma ve savaş naraları ortalığı kaplamıştır. Yaşananlar her ne kadar bir dünya savaşını işaret etse de birbirileri ile çatışamayan emperyal güçler kendi aralarındaki savaşı yoksul halkların üzerinden yürütmeye başlamış Suriye’den Libya’ya, Ukrayna’dan Yemen’e kadar bir dizi bölgesel kanlı savaşlar ve iç savaşlarla yüz yüze kalınmıştır. Emperyalizm yoksul halkların üstüne kâbus gibi çökmüştür

Emperyalist-kapitalizmin reorganize süreci onunla iç içe olan patriyarkanın da farklı ezme biçimleri ile yeniden tesis edilmesi süreci anlamına da gelmektedir. Bu doğrultuda kadınların ekonomik, sosyal, siyasal pozisyonlarının sistemin sürekliliğine “tehdit” oluşturmayacak biçimde düzenlenmesi Türkiye’de iktidarın kadının özel-kamusal alanlarda ki konumundan yasal haklarına kadar her hususu yeniden ele alarak tüm hak ve kazanımlara saldırması şeklinde yansımaktadır. Patriyarkanın güçlendirilmesinin önünde ki en ufak bir engel sistem krizini derinleştireceğinden “erkeğin” saldırganlığı din, aile, eğitim vb. yollarla arttırılmıştır. Bu ise Türkiye’de kadın cinayetlerinin artmasını, kadın kıyımlarının yaşanmasını, taciz-tecavüz ve erkek şiddetinin olağanlaştırılmasını beraberinde getirmiştir. Erkek-devlet örgütlü bir biçimde her mekanizmasıyla kadına saldırırken buna karşısında gelişen kadın mücadelesinin tüm örgütlenme ağlarını yok etmeye yönelmiştir.

Emperyalist ekonomi rant adına tüm yoksul halkların değerlerine ve kaynakları göz koyarken doğanın talanı buna eşlik etmiştir. Amazon Ormanları’ndan, Kaz Dağları’na kadar doğal denge kırılmış, iklim bozulmuş dünya ekolojik felaket ile yüz yüze bırakılmıştır. Sözün özü 20. yy. başlangıcında Rosa Luksemburg’un bir kahin gibi insanlığın yüzüne haykırdığı slogan bütün diriliği ile duyulmaya başlanmıştır. ‘’ Ya barbarlık içinde yok oluş, ya sosyalizm!

Küresel ölçekte emperyalist yağmaya karşı metropol ülkelerden yoksul Afrika’ya kadar Uzak Asya’dan Güney Amerika’ya kadar ezilen halklar ve işçi sınıfı yeniden ayağa kalkmaya başlamış, kapitalizmin mezar kazıcılarının seslerini yükseltmeye başlamıştır. İçinden geçilen yüzyıl dünya ezilen halkların, işçi sınıfın ve Marksist- Leninist teorinin yeniden güçleneceği bir yüzyıl olacaktır. Dünya halkları bunun işaretlerini yüksek sesle vermeye başlamıştır. Aynı zamanda dünyanın her noktasından, sömürgelerden, feminist, sosyalist kadınlar savaşın, talanın ve sömürünün erkek egemen haline karşı her alanda öncü rolüyle bu çağı aynı zamanda kadın çağı yapmaya aday olduklarını göstermektedirler.

Süreç Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında bir yandan bölgesel ve kanlı bir çatışmanın ortasında öte yandan faşizmin kurumsallaşmaya başladığı bir evrede devam etmektedir. Dünya ölçeğinde olduğu gibi coğrafyamızda da emperyalizme ve bölgesel güçlerin istila hesaplarına, yürüttükleri vekalet savaşına karşı Rojava’da başlayan direniş bölge ve ülke halklarına umut olmuştur. Rojava direnişi aynı zamanda Türkiye ve Dünya’da sosyalist hareketin enternasyonal hafızasını canlandırmış. kadınlar direnişin öncüsü olarak kadın örgütlenmeleri, ordulaşmaları ile kadın kurtuluş mücadelesinde önemli kazanım örnekleri oluşmuştur. Türkiyeli kadınların bu direnişe ortak olmasıyla birlikte Türkiye Kadın Hareketi de önemli deneyimler elde etmiştir. Kadınların birleşik mücadelesinin erkek egemenliğin karşısında nasıl önemli bir mevzi oluşturduğu açığa çıkmıştır. Türkiye ve dünyanın değişik ülkelerinden devrimciler ortak siperlerde ortak kavgaya girmiş beraber dövüşmüş beraberce toprağa düşmüştür. Bu açıdan Rojava direnişi aynı zamanda küresel ölçekte halkların dayanışma bilincinde yeşermesinin direnişi haline gelmiştir. Bununla birlikte kadın öncülüğünün cepheden komünlere her alanda kendini var etmesiyle, direniş kadın enternasyonalini de yaratış durumdadır.

Devrimci Parti tam bu aşamada gerek küresel saldırıları göğüslemek, devrimci hareketin küresel, bölgesel ve coğrafi görevlerini sırtlamak hem de Türkiye’de yükselen faşist dalgaya, erkek egemenliğe karşı mücadele etmek amacıyla 4 Yıl önce tamda 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başladığı, yani faşizmin dünyayı istila etmeye soyunduğu bir süreçte faşizme, emperyalizme ve patriyarkal kapitalizme karşı birleşik mücadelenin parçası olma amacıyla kurulmuştur. Bu 4 yılın sonunda partimiz gerek devrimci hareketin bölgesel görevlerini gerekse Türkiye işçi sınıfının sosyalist mücadelesini güçlendirmek, ortaya çıkan büyük olanakları devrimci mücadelenin güçlenmesi, özgün kadın örgütüyle kadınların kurtuluş mücadelesinin yükselmesi için yönlendirmek görevinde üstüne düşeni yapmaya çalışmış yapmak için uğraşmış; uğraşmaya devam etmektedir.

AKP-MHP faşist ittifakının tüm gaddarlığı ile doğaya yoksul halklara ve kadınlara saldırdığı iktidarını kurumsallaştırmak adına halkların iradesi gasp etmektedir. Bu süreçte Devrimci Parti’nin kuruluş iddiaları yani devrimci hareketin sermayeyi, emperyalizmi, erkek egemenliği ve faşizmi cepheden karşısına alarak mücadelenin bütün araç ve yöntemlerini kullanmaktan çekinmeyerek omuz omuza yürümesi gerektiği iddiaları bütün canlılığı ile varlığını korumaktadır. Faşizm aynı zamanda cinsiyetçiliğin kendini en maskesiz biçimde gösterdiği rejimdir. Kadınlara karşı erkek saldırganlığın sistem eli ile örgütlendiği ve erkeklerin korunduğu kadın kazanımlarına saldırıların aralıksız katmerlendiği, “önce kadınları vurun” şiarının her düzlemde uygulandığı, kadın emeğinin, bedeninin sadece faşizme hizmet edecek şekilde kurgulandığı bir süreçtir. Saray ve ittifakları birbirinden ayrılmaz bir biçimde Türk-Sunni, burjuva, hetero-erkek zorbalık düzenini kurmak için hareket etmektedir.

1 Eylül 2019 , tam da böyle bir süreçte kutlanacaktır. Bir yanda kadın düşmanı, doğayı ve toplumu talan etmekten çekinmeyen, işçi sınıfına ve yoksullara sefalet ve ölüm ile biat arasında başka bir seçenek bırakmayan halkların iradesine zorla el koyan iktidarın kurumsallaşması ve varlığını sürdürme çabası. Öte yanda demokrasi ve emek güçlerinin saraya karşı omuz omuza yürüme arzusu durmaktadır. Partimiz, halkların iradesinin gaspı, faşizmin kurumsallaşması ve sarayın zorbalığının kalıcı hale gelmesi anlamına gelen kayyum saldırısını tanımadığı açıklamıştır. Halklarımızı; kadın cinayetlerine, çocuk istismarına, homofobiye, işçi sınıfına ve halklara dayatılan yoksulluk ve sefalete karşı çıkmaya, emek barış ve demokrasi mücadelesini güçlendirmek ve sarayı yıkmak için Kürt halkı ile omuz omuza yürümeye, direnişe çağırıyoruz.

Devrimci Parti kuruluşundan, 4. yılına işçi sınıfına, kadınlara, LGBTİ+lara, ve ezilen tüm halklara çağrısını yineliyor; sömürü , sömürgecilik ve savaşa karşı Demokratik Halk İktidarını kuralım.

Paylaşın