Umut Yazıları

Yiğit Terman yazdı: Özgür Suriye Ordusu üzerine

Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) ortaya çıktıktan ve bölgede güç kazanmaya başladıktan sonra, özellikle de TSK ile ortak olarak yürütülen Cerablus operasyonu ardından, burjuva medyası tarafından halka “Suriye’nin halk kahramanları’’, “rejim karşıtı özgürlük savaşçıları’’ gibi övgü dolu cümleler eşliğinde pazarlandı. “ÖSO, Esad zulmüne karşı halkı koruyor’’ manşeti altında sunulan haberleri okurken;  Ankara’da, Suruç’ta, Atatürk Havalimanı’nda, Reina’da ve birçok başka yerde halkımızı katleden IŞİD çetesi için de “birkaç ılımlı cihatçı”, “PYD ile savaşan dini bütün heyecanlı gençler” denildiğini unutmamak gerekiyor.

ÖSO’nun Doğuşu

Özgür Suriye Ordusu yani “El-Ceyş es-Suri el-Hur” 2011 yılında Albay Riyad Esed önderliğindeki çoğunluğu Sünni askerlerden ve bir kaç rütbeli subaydan oluşan grubun Suriye ordusundan ayrılmasıyla kuruldu. Bu grubun siyasi kanadı olarak işlev gösteren Suriye Ulusal Konseyi(El-Meclis el-Vatani el-Suri), Esad rejimini devirmeyi hedeflediği için ABD ve diğer emperyalist ülkeler tarafından finanse edildi.

Örgütün ilk örgütlenme faaliyeti, Suriye Devleti’inde mafyatik işleri yürüttüğü iddia edilen Şebbiha’ya ve “Esad’ın katliamlarına” karşı halkı silahlı mücadeleye çağırmak oldu. O dönemde  Humus ve İdlip’te, Suriye Ordusu’nun içindeki asker ve subayların ayrılmasının ardından  hükümet karşıtı protestolar patlak vermişti. Halkı katliamdan koruyacağını iddia eden bu örgütün yaptığı eylemler sonucunda  yalnızca Şebbihalar ve Esad yanlısı askerleri değil sivil kişiler de hayatını kaybetti. Eski savunma bakanı Mustafa Tlas’ın memleketi olan Rastan’da ve Şam’ın varoş mahallerinde silahlı mücadele başladı. Rastan’da başlayan savaş tüm bölgeyi etkisi altına aldı. ÖSO Rastan’dan geri çekilene kadar, yaklaşık 6 ay sonra, Suriye Ordusu Rastan şehrinin kontrolünü ele aldı. Her ne kadar, Suriye Devleti kontrolünden çıkan bölgelerde sivil halkı koruyan bir yapıya dönüşmeye başladıysa da, ÖSO beklenilenden çok daha fazla sempati kazandı. Zamanla, savunma gücünden saldırı gücüne doğru evrildi. 1 yıl içerisinde savaş gücünü iki katladı. Takvimler 2012 yılının Temmuz ayını gösterirken, ÖSO Halep’te bombalama eylemleri yaparak savaşı kent merkezlerine taşımaya başladı. ÖSO’nun yaptığı eylemlerde ve dahil olduğu çatışmalarda, sivil ölümleri yüzleri aşan bir sayıya ulaştı.

Yakıcı önemde olan soru şudur: ÖSO gerçekten de Suriye hükümetini devirip halkı Şebbiha’dan korumak amacında mıdır? Ülkeye ve bölgeye ölümün ve katliamların olmadığı bir gelecek vaat eden onurlu askerlerden mi oluşmaktadır?

Kuruluş dönemindeyken savunma birlikleri pozisyonu ile yetinen ÖSO, ilerleyen zamanda saldırgan bir militan güç elde ederek, doğrudan sivil halkı hedef alan katliamlar yaptı. Alevi mahallerinde, Ezidi halkına karşı savaş çığırtkanlığı yapmakla kalmayıp, koşulsuz desteklediği tümenlerlerle (özellikle de 101. Tümen) infazlar ve bombalama eylemleri gerçekleştirdi. Aynı tekbir sesleri Rakka’da IŞİD tarafından, Şam’da ve Halep’te ise ÖSO çeteleri tarafından atıldı. Namlu her zamanki gibi masum halkın üzerine doğrultulmuştu.

ÖSO tüm gücünü ve desteğini varoşlardaki halktan veya iman gücünden mı alıyordu?

Kuruluşu bakımından da ilerleyişi ve büyümesi açısından da ÖSO, her zaman bir taşeron örgüt olmuştur. Ortadoğu’nun tarihinde gerçekleşen her savaşta olduğu gibi, bölgeye kendi askerlerini göndermeyen emperyalist ülkelerin kullanmak istediği bir maşadır. Ancak emperyalistler ateşten de, ateşin değdiği maşadan da korkarlar. İlerleyen dönemde emperyalist ülkeler, ellerinin hiç yanmaması için, bu sefer maşayı yine kendi taşeronlarından biri  olan Türkiye hükümetine verdiler. Türkiye, 2012 yılında, Özgür Suriye Ordusu’nun merkezi komuta kademesine ev sahipliği yaptı. Bu sayede iç savaşta ve Suriye politikasında etkin bir güç olabilmeyi, elde edilecek kazanımlarda pay iddia etmeyi hedefledi. Sebepler ise oldukça basitti: Suriye halkının refahı ve dünya barışı için(!)

Arap Birliği, 2011 senesinin 13 Kasım gününde, Suriye Hükümeti’nin birliğe üyeliğini askıya almaya karar verdi. Bu kararın ardından, eski müttefiklerden olan Katar ve Türkiye Suriye Hükümeti ile görüşmelerini askıya aldı. Erdoğan’ın 2012’deki“Esad’ın yaptığı barbarlıktır ve zulümdür… Suriye ile 910 kilometre sınır paylaşan bir ülke olarak sessiz kalmayacağız. Esad’ın kısa zaman içerisinde gideceğini belirtmek isterim. Esad artık iktidarda kalamaz. Başar Esad kendi sonunu hazırlamaktadır.’’ sözleriyle Türkiye, ÖSO ve ÖSO’ya bağlı tümenler aracılığıyla Suriye politikasına havadan ve karadan müdahil olacağının işaretini vermiştir.

ÖSO diğer cihatçı örgütlerden farklı mıdır? Bölgedeki diğer örgütlerle bağı var mıdır?

Bölgedeki ve dünyadaki her cihatçı çete yapılanması gibi, Özgür Suriye Ordusu da gücünü İslam Birliği’nden ve şeriat hukukundan almaktadır. Tüm bu gerçeklerin yanında, ÖSO’nun IŞİD ve El Nusra ile ortaklaşa yaptığı birçok operasyon ve katliam bulunmaktadır. Örneğin El Cezire kanalından yapılan bu canlı yayında, IŞİD çeteleri ve Özgür Suriye Ordusu’nun yaptığı ortak bir operasyonu görüyoruz.

https://twitter.com/_/status/710913459400138752

2013 yılında, örgüt içi polemikler ve finansal kaynakların azalması ÖSO’yu ciddi şekilde geriletti. Kendisine bağlı olan gruplar, Cebhetu’ş Şam, Suriyeli Fedailer Hareketi, 101. Tümen, IŞİD, El Nusra, Ahrar uş-Şam gibi kardeş yapılanmalara geçti. Her ne kadar bu noktada “kardeş” kelimesini kullansak da bu örgütlerin yaratıcılarının aynı odak olduğunu bilmekte fayda var. Militanlarının hayat tarzlarına, olaylara karşı tepkilerine ve düşünsel dünyalarına bakıldığında, yaşananların örgüt değiştirmekten çok alan değiştirmeye benzediği rahatlıkla fark edilecektir.

IŞİD, El Nusra gibi cihatçı çetelere açıktan silah desteği verilmese bile, ÖSO’ya yapılan silah yardımının ticaret veya takas yoluyla  IŞİD’e ve El Nusra’ya geçtiği, militanların ortak eğitim kamplarında eğitildiği bilinmektedir. Türkiye’nin verdiği silah desteği, “zalim Esed askerlerine” karşı kullanmamıştır. Gönderilen namluların ucunda masum sivil halk ve çocuklar yer almıştır.

Türkiye’nin günümüzdeki Suriye planları ayrı bir inceleme konusudur. Başbakan Binali Yıldırım, 23 Ocakta yaptığı basın açıklamasında, Zeytin Dalı Harekatı’nın başlamasın esas sebebinin bölgedeki sivil halkı kurtarmak, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak ve sınırın Türkiye’den taraf olan kısmının YPG’den temizlenerek güven teşkil etmek olduğunu açıkladı. Gerçekten de amaç sivilleri kurtarmak ve toprak bütünlüğü sağlamak mıdır?

Türkiye hükümeti için Suriye’nin toprak bütünlüğü neden bu kadar önemlidir? Yaklaşık altı yıldır Özgür Suriye Ordusu ile yapılanı ortak harekatlar, verilen mühimmatlar, eğitim kampları, Şam’da namaz kılma hayalinin de adı ‘Zeytin dalı’ mıdır? Bu harekat bir kurtarma hamlesi midir yoksa yok etmeye ve işgal etmeye yönelik bir operasyon mudur?

Bu savaşın kazananı kim olacaktır? Savaşın faturasını kimlerin ödeyeceği şimdiden bellidir. Bu savaşın kaybedeni, bu savaşın bedelini her zaman işçi sınıfı ve yoksul halk öder.Cenazeler her zamanki gibi emekçilerin yaşadığı yoksul mahallelere; yıkık gecekondulara; gemicikler ve milyon dolarlar ise yine bu savaşı çıkaran sermayedarlara gelecektir.

“Sahile ineceğiz, Alevileri keseceğiz’’ marşları söyleyen ılımlı ÖSO militanlarıyla IŞİD ile mücadelenin, bölgenin toprak bütünlüğünü sağlayarak sivil halkı kurtarmanın nasıl mümkün olacağını önümüzdeki zamanlarda görme imkanı bulacağız..

Paylaşın