Umut Yazıları

Cemre’den yazılar: Çocuk istismarında 12 yaş sınırı (1. Sayı)

Son zamanlarda sosyal paylaşım ağları ve iletişimin daha yaygın hale gelmesi ile birlikte çocuk istismarı, farklı yönleri ile gündemimizden düşmeyen bir konu halini aldı. Çocuk istismarında sadece son 10 yılda %700 oranında bir artış tespit edildiği ifade ediliyor. Tespit edilememiş çok fazla istismar olayı olduğu ortada iken, bunun kayıtlara geçen/geçebilen rakamlar olduğunu akılda tutarak söyleyebiliriz ki; karşı karşıya olduğumuz tehlike ve tehdit düşünülenden çok daha büyük !

Biraz geriden alarak başlamakta fayda var. ‘Çocuk’ ve ‘tecavüz’ kelimelerinin birarada kullanılmasından bile büyük bir rahatsızlık ve utanç duyulması gerekirken; çocucuğun istismarcı ile evlendirilmesi halinde denetimli serbestlikten faydalanmasının önünü açan yasa tasarısını hatırlayalım mesela… Bırakın hakkaniyetli bir ceza öngörülmesini, çocuk istismarının önünü açacak bir felaket “yasa tasarısı” diye önümüze sunuldu. Hiç lafı uzatmadan bu tasarıyı iki cümle ile özetlemek gerekirse: İlki çocuğun tecavüzle yaşadığı yıkımı evlilikle devam ettirerek her gün aynı işkenceye katlanmasına sebep olmak, ikincisi herhangi bir yaptırım olmayacağından hareketle her an herkesin bir çocuğa tecavüz etmesine imkan sağlanmak demektir. Hatırlanacağı üzere başta kadınlar olmak üzere çocuk hakları savunucuları, hiç bir koşulda böyle bir yasaya izin vermeyeceklerini, bunun için mücadele edeceklerini pratik şekilde ispatlamış ve çocukları bu ‘yasal istismar’dan korumayı başarmışlardı.

Şimdilerde ise, Diyanet’in yayınladığı ‘buluğ çağı yaş sınırı’ açıklamaları bu kadar taze iken; istismarın cezalandırılmasında 12 yaş sınırının tartışılıyor olması tesadüf olamaz. İddia edildiği gibi bir hukuk devletinin varlığından söz ediliyorsa, referansını soyut dini fetvalardan değil, tabi olduğu evrensel sözleşmelerden almak zorundadır.

Çocuk Hakları Sözleşmesi ile 18 yaşına kadar her birey çocuk kabul edilir! 12 yaşın altındakilere ağırlaştırılmış yaptırımlar uygulamayı vaat ederken (!); diğerlerini bunun dışında tutmak, 12-18 yaş arası çocuklara karşı işlenen istismar suçlarında ‘iyi hal’, ‘rıza’, kimbilir belki ‘tahrik’ yorumlamalarına ve beraberinde cezada indirimler uygulanmasına yol açmak demektir.

Rıza dışı her fiil şiddet içerir. Tek bir çocuğun dahi bu şiddete maruz kaldığını ve sonuçta istismarcının hakettiği cezayı almadığını görürken, vicdanlı hiç bir birey kafasını yastığa rahat koyamaz. Bir taraftan çözüm olmayacağı aşikar olan idam ve kimyasal hadımı isterken, diğer taraftan istismarcıların korunmasına göz yummak riyakarlığın kendisidir. 13 yaşındaki bir çocuğa ehliyet vermeyen, kredi kartı kullandırmayan, tütün ve alkol satmayan yani bu konuda rızasını aramayan bir anlayış; aynı 13 yaşındaki çocuğun tecavüze uğraması halinde rıza göstermiş olabileceğini düşünecek… Ve bu yasalarla düzenlenmiş olacak. Yine aynı düzenlemeler ile bir istismar olayında, mağdurun 12 yaşında mı, 13 yaşında mı olduğu sanığın alacağı ceza açısından fark yaratacak, her iki çocuk için de bu saldırının yarattığı psikolojik ve fiziksel etkiler arasında hiç bir fark yokken… Üstelik bu sadece ceza hukuku anlamında bir sorun olarak kalmayacak. Kayıt dışı evlilikler, çocuk gelinler, erken hamilelikler ve buna bağlı bebek ölümleri artacak.

Çocuğun beyanının esas alınmaması, sanığın giyim kuşamı üzerinden verilen iyi hal indirimleri, yargının ‘çocuğun rızası vardır’ şeklindeki kararları, baskı ve tehditle şikayetlerinden vazgeçirilen aileler, çocuk istismarı olaylarında ilgisiz, eğitimsiz ve baştan savma işlemler yapan kolluk birimleri, başlı başına kendisi bir eziyete dönüşen adli muayeneler, basma kalıp psikolojik/ pedagojik destek, dini fetva adı altındaki saçmalıklar gösterdi ki; çocuklarımızı sadece istismarcılardan korumamız yeterli değilmiş…

İstisnasız her çocuğun güvenli şekilde yaşama hakkı vardır. Onların hakkı, bizim de çocuklara borcumuzdur. Bugün bu yasalara karşı sessiz kalan herkes, bu istismarın bir parçası olacaktır.

Paylaşın