“Kapılar, sizin açtığınız ve bizi içine hapsettiğiniz kapılarınız bir bir yıkılacak, özgürlüğümüz giden yolsa biz kadınların açmaktan yılmadığı pencerelerden dışarı sızan mücadelemizle aydınlanacak.”
“Toplumsal muhalefeti püskürtmenin, gerilemenin ya da ezmenin yolu bir şekilde o muhalefette yer alan kadınlara yönelmekten geçer.” (Shoot the Women First)
Cinsel saldırılara maruz bırakılan, tekme atılan, çıplak ve cansız bedeni teşhir edilen, vajinasına ya da kafasına sayısız kurşunlar yağdırılıp infaz edilen, cansız bedeni haftalarca sokakta, cenazesi 101 gün boyunca sınırda bekletilen kadınlar… Hikayeleri farklı olsa da hepsinin faili aynıdır. Hapishanelerde, karakollarda, yaşam ve mücadele alanlarımızda en güçlü kimliğimizden, kadın oluşumuzdan vuruluyoruz. Kadınlara yönelik artan sistematik erkek şiddeti, tecavüzler ve tecavüz tehditleri, tacizler, işkenceler OHAL ile birlikte yaratılmak istenen Erkek, Türk, Sünni ortamda “önce kadınları vurun” talimatının yaşama geçirilmiş biçimini anımsatmaktadır.
Eril tahakküm hapishanelerde de çok net bir biçimde kendisini göstermektedir. Çıplak arama dayatmasını kabul etmeyenler fiziksel şiddete ve tacize maruz kalmaktadır. Erkek gardiyanlar kadın koğuşlarına sayım için girdiklerinde ayağa kalkmayan kadınlara “siz kadın değilsiniz, mahkûmsunuz” diyerek psikolojik şiddet uygulamaktadır. Toplumsal muhalefeti bastıramaya çalışan devlet, hapishaneleri de dizayn etmeye çalışmaktadır. Elazığ, Van, Tarsus Hapishanelerinde adeta prova yapmaktadır.
Çok değil, daha bu ay Tarsus Kadın Kapalı Hapishanesi’ne Mardin E Tipi Kapalı Hapishane’den sürgün edilen hamile bir tutsağın çıplak aramaya maruz bırakılmasını protesto eden 15 kadın tutsak, gardiyanlar tarafından önce darp edildi ardından süngerli odaya konuldu. Yine Tarsus Hapishanedeki kadın tutsaklar, sık sık koğuş aramalarının yapıldığını ayakta ve kameralar eşliğinde sayımların yapıldığını ilettiler. Ayrıca hapishane müdürünün “Burası Afrin değil, ama Afrin gibi yapacağım” şeklinde tehditler savurduğunu da ilettiler.
Kadın tutsaklara giydirilmek istenilen “tek tip elbisenin” de daha farklı olacağını Erdoğan “Bayanların giyim şekli çok daha farklı değerlendirilecek, çalışmaları Adalet Bakanlığı sürdürüyor.” diyerek duyurmuştu.
Erkek-egemen sistemin kadına biçtiği -pasif teslimiyetçi- rolü reddeden kadınlar, sistemden gücünü alarak rolünü oynayanların karşısında; hakları için direnen kadınlarla karşı karşıya kaldıklarında tahammülsüzleşmiştir.
Dayatılan tek tip elbisenin hapishanedeki tutsaklara değil tüm ülkeye giydirilmek istendiği aşikardır. Bizlere düşen ise nerede olursak olalım direnmektir!
Dört duvarı dört duvar olarak görmeyen, bulunduğu her alanı direniş mevzilerine çeviren, özgürlük mücadelesinde hep birlikte olduğumuz tutsak kadın yoldaşlarımızın direnişine yine hep birlikte sahip çıkmalıyız. Kadınlara yönelik zulmün, işkencenin olduğu yerde isyan ateşinin renginin de kadın rengi olduğunu bir kez daha dosta düşmana gösterme vaktidir.
Kadınların direnişi tel örgüleri aşacaktır ve elbette ki Kadınların İradesini Asla Teslim Alamayacaklar!
