Öyle bir düzen istiyorlar ki, Devlet Baba’nın her elini sürdüğü alkışlansın. “Alkışlamıyorum” diyemezsiniz. Aksi takdirde küçük robot sürüleri sizi gelip, götürüyorlar. “Susuyorum” da diyemezsiniz çünkü susmakta suç. Bir yerde konuşulduğu zaman alkışlamak zorundasınız. Eleştiremezsiniz. Eleştiremediğiniz gibi sürekli olarak eleştirilmeye, ötekileştirilmeye mahkumsunuz. Bir fikrin önüne nasıl geçilebilinir ki? 300 Spartalı filmini hatırlarsınız. Filmin içeriği ve muhtevası bir yana dursun filmde pazarlık için gelen Pers elçisi, Spartalıları anlaşma için açık tehdit ederken, “Tarihçi ve katiplerin tek tek gözleri oyulacak dilleri kesilecek. Sparta ya da Leonidas adını onurlandırmaya kalkanlar öldürülecek. Dünya var olmuş olduğunu bile bilmeyecek.” diyordu. Öyle bir algı yönetimi var ki aklımızla alay eder gibi. Kendinize yapılan muameleyi ve hissettiklerinizi ifşa ederseniz, meydanlarda “Böyle bir şey yok. Biz böyle olsak sizleri yaşatmazdık. Bunları da söyleyemezdiniz.” denilir. Orada yuhalatılır ve ertesi gün de tutuklanırsınız. AKP Hükümeti’nin kendisinden olmayan düşünce ve fikirlere anlaşma(!) önerisi budur.
“Ya sev ya terk et” modeli yerine “(Bulursan) Ye, dua et, sev” modeli hayata geçirilmiştir. Velhasıl kelam sana lokum uzatılıyorsa yiyeceksin kardeşim. İşte Boğaziçi’nde provokatörlerin Afrin için dağıttıkları lokumu protesto eden öğrencilerin ahvali: Lokumu yemediler. Ben vatandaşlarını bu kadar seven başka bir hükümet daha görmedim (!). Daha önce de 1 Mayıs’ta Taksim inşaat alanıyken, eylemciler gelip kendilerini yaralamasınlar diye döve döve göz altına alınmıştı. Bizi çok seviyorlar mı desek ağam bizimle eğleniy mi desek bilemedim. Türkiye’nin köklü ve isim sahibi ünitersitelerden Boğaziçi Üniversitesi’nin başına gelen de bu. Bu nasıl bir işsizliktir ya da nasıl bir çalışma aşkıdır ki, orada hükümetin savaş politikasını eleştiren sağdan say belli soldan say belli bir öğrenci kitlesi bile gözünüzden kaçmıyor ve anında meydanlarda yuhalattırılıp, ertesi gün üniversite basılıyor, evler basılıyor ve tutuklamalar başlıyor. Savaş karşıtı olmak suç gibi gösteriliyor. Bölücülük ve terörizmle bağdaştırılıyor. Yetmezmiş gibi cumhurun başkanı “Eğitim-öğretim haklarını ellerinden alacağız” diyebiliyor. Bunu yapmaya hangi yasanın gücü yetiyor? Bu yetki nereden geliyor? İsyan etmemek elde değil! Seçilmiş cumhurbaşkanı ya da başbakan olunca, nasıl olsa seçildim diye eve girip, insanları dövmeniz, tutuklamanız hatta öldürmeniz hangi meşruiyete dayanıyor? Birisi parmak uzatıp, iğrenç derecede bayağı, kaba, rezil bir üslupla hedef gösteriyor. Robotlar gerekeni yapıyor.
Özgür ve bilimsel düşünce zemininde yürümesi gereken üniversitelerde polisin işi nedir? Mesleğiniz polis, asker bile olsa derslere silahla giremezsiniz, mahkemelere silahla giremezsiniz. Bu yasalar nezdinde de güvence (!) altına alınmıştır. Çünkü bunlar “zor unsurlarıdır.” Gece boş bir sokakta yürürken arkanızdan polis üniformalı birisinin yaklaştığını düşünün. Tedirgin olup, dönüp baktınız. Hızlanmaya başladı. Sizde hızlandınız. Polis, dur diye bağırdı. Hızlandınız. Silahını çekti, havaya ateş etti. Koşmaya başladınız. O andan itibaren masum bile olsanız koşmanızı sağlayan şey, polisin sivil toplum üzerindeki hegemonik baskısıdır. Psikolojik gibi gözüksede doğrudan politik bir olaydır. Altında devlet aygıtının sizin üzerinizdeki gücü ve toplumsal uzlaşı yatar. Hatta kaçarken başka bir vatandaş olayı bilmeden sizi yakalayıp, polise teslim bile edebilir. Gramsci hegemonya kavramını açıklarken buna benzer bir örnek verir.
Boğaziçi’nde polis cirit atıyor, diğer üniversitelerde de öyle. Ancak komünistler güçlerini bilimden ve tarihsel haklılıklarından alıyorlar. Galileo’nun “Ben inkar da etsem dünya dönüyor” demesi gibi. Ağzımızı kapasak bile gerçek orada duruyor, yenilen naneler ortada. Bu günler elbette aşılacaktır. Savaşa karşı durabilmek, savaşmanın kendisinden çok daha büyük irade gerektirir. Çamur medyası kendini bilmezce yazıp, çizip nefret kusarken, Boğaziçi öğrencileri iradelerini ortaya koymuşlardır. Hepimizin Boğaziçili öğrencilerle dayanışması gerekiyor. Bu ablukayı kaldıralım!
