HDP PM, “Birlikte tuğlayı çekelim, karanlık düzeni değiştirelim; gücümüz olduğuna inanalım” vurgusuyla toplantı sonuç bildirgesi yayınladı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP), 5 Haziran’da yapılan Parti Meclisi toplantısının sonuç bildirgesini açıkladı.
Bildirgede, HDP PM’nin 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde ağacına, çiçeğine, fidanına, toprağına, göğüne, suyuna, doğaya göz koyanlara karşı direnenleri selamladı; 5 Haziran 2015’te Diyarbakır’daki mitingine IŞİD tarafından yapılan bombalı saldırıda hayatını yitirenlar anıldı.
‘Tuğlayı hep birlikte çekelim’
Yaşanan iç ve dış gelişmeler karşısında tüm kesimlerin dahil olacağı yeni bir mücadele hattının oluşturulması gerektiği vurgulanan bildirgede, “Yıllar önce devleti yönetenlerin kirli elleri, hukuk dışı gayri meşru işlerini ve cinayetlerini arkasına saklamak için ördükleri kanlı duvardan bir tuğla çekilirse, bu duvarın çökeceğini ve altında kalacaklarını söylemişlerdi. Tuğlayı halkların ortak iradesi ve mücadelesi; en geniş demokrasi ittifakında bir araya gelen ezilenler, emekçiler, kadınlar, gençler çekebilir. O nedenle çağrımız vicdan sahibi herkesedir: Gelin güçlerimizi birleştirelim ve hep birlikte o tuğlayı çekelim ve bu karanlık düzeni değiştirelim. Tuğlayı çekelim, hakikati ortaya çıkaralım; barış ve demokrasi yolunu açalım; iş, aş, ekmek ve özgürlük yolunu genişletelim; doğa talanına, kadın kıyımına son verelim” denildi.
‘Her alanda çürüme ve yozlaşma var’
Siyaset-mafya-bürokrasi ilişkilerinin Susurluk kazasından yıllar sonra yeniden gündeme gelmesi, devlette ve siyasette ağır bir çürümenin ve yozlaşmış siyasi-ekonomik çıkar ilişkilerinin varlığını bir kez daha gözler önüne serdiği ifade edilen bildirgede, “Bu kirli ilişkilerin ve yapıların kökenleri hiç şüphesiz çok eskilere dayanıyor. Hatırlarsak, Kürt sorununda çözümsüzlük, imha, inkar ve savaş politikalarının böyle bir mafyatik düzeni geliştirdiği konusunda en somut bilgiler 1990’larda ortaya çıkmıştı. O dönemde ’93 Konsepti’ olarak adlandırılan plana göre, Kürt sorununda çözümsüzlüğü temel alan anlayış, Kürtlere karşı topyekûn bir savaş yürüttü. 1990’larda binlerce faili meçhul cinayet, köy yakmalar ve boşaltmalar gibi büyük suçlar işlendi. Bütün bunları yürütmek için hukuk tamamen bir kenara bırakıldı, devlet içinde yasa dışı ve kayıt dışı ilişkiler kuruldu. İktidar ‘gün ışığında faaliyet gösteren gizli örgütler’le, çetelerle ve mafyatik yapılarla ilişkiye geçti. Bütün bu çürümenin, bu çöküşün, bu talanın kaynağı Kürt sorununda inkar, imha ve savaş anlayışıydı” diye belirtildi.
HDP PM Sonuç Bildirgesinin devamında şunlar kaydedildi:
‘Bu ilişkiler Kürt sorununun çözümsüzlüğüyle ilgili’
“Bugün yeniden gündeme gelen devlet ve mafyatik yapılar arasındaki kirli ilişkiler, devleti yöneten kimilerinin dahil olduğu söylenen uyuşturucu ve silah ticareti gibi kamu-mafya ortaklığıyla yürütülen faaliyetler, tıpkı 90’lı yıllarda olduğu gibi Kürt halkına karşı yürütülen savaş ve çatışmanın öznelerini finanse etmenin de zeminidir.
“Son günlerde ortaya dökülen iktidar-mafya kirli ve çürümüş ilişkilerinin üzerinde yükseldiği zemine bakıldığında, temel sebebin Kürt sorununu çözümsüz bırakmak olduğu bir kez daha görülüyor. Üstelik bu kirli birliktelik kendisini ülke sınırları içinde sürdürmekle doyuma ulaşmıyor. Özellikle Suriye’de yaşanan iç savaşa vekalet çeteleri ile dahil olmak ve Kürt halkının siyasal bir statü sahibi olmasını engellemek amacında ortaklaşarak da gelişiyor. Bu iktidarın başta Suriye olmak üzere, silahlı çeteler marifetiyle Kürtlerin kazanımlarına karşı yürüttüğü topyekûn savaş ve çatışma politikaları, ülke içindeki çete düzenini de tahkim ediyor.
“Yakın tarihte yaşananlar gösteriyor ki, Kürt sorunu yerel ve bölgesel düzeyde demokratik ve barışçı bir çözüme ulaşmadan, savaş ve çatışma konsepti son bulmadan, gayri meşru ve hukuk dışı ilişkilerin, suç düzeninin, suçlular ittifakının ve çeteleşmenin sonu gelmeyecektir.
‘Türkiye yol ayrımında’
“Güvenlikçi politikaları finanse edebilmek için bütçenin örtülü ya da açık kaynaklarının yetersizliği kara ekonomiyi yaratıyor. Kirli ilişkiler bu kara ekonomiyle finanse ediliyor. Ortaya çıkan rantın devlet içinde ve devletle ilişkili çeteler arasındaki paylaşımı da her dönemde olduğu gibi iktidar içi kavgayı körüklüyor. İktidar blokunun son dönemlerdeki iç kavgalarının ve çelişkilerinin, pazar ve rant elde etme çekişmelerinin sonucu olarak ortaya dökülen siyaset-mafya ilişkileri bir dönemin kapanmakta olduğunun da göstergesidir. 90’larda olduğu gibi, bugün de birkaç göstermelik dava ve bazı kurbanlar verilmesi ile bu kirli ilişki ağlarının üstü örtülebilse de, sorunlar asla aşılamayacaktır.
“O nedenle Türkiye’de hakikat, adalet, barış ve özgürlük isteyen bütün demokrasi güçlerine tarihi bir sorumluluk düşmektedir. Türkiye’nin her tarafında yaşayan ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, emekçilerin, tüm vicdan sahibi insanların acı ve yıkımı daha fazla yaşamaması için talan, sömürü ve çatışma politikalarını değiştirmek zorunludur.
“Önümüzdeki yol ayrımı açıktır: Ya bu mafyatik düzeni hep birlikte değiştireceğiz ya da bu düzen kendini tamir ederek, yine on yıllarca aynı zihniyetle bu kirli uygulamalarını yürütecek.
Ekonomik, ekolojik kriz ve kültürel kırım
“Bu düzen, aynı zamanda ekonomide kaynakları bir avuç yandaşa peşkeş çekme, sömürü ve rant düzenidir. Vurgunculuk, hırsızlık ve yandaş beslemeciliğidir. Emekçiyi, işçiyi, esnafı, köylüyü, çiftçiyi, kadını, genci, emekliyi, işsizi yoksullaştırma, işinden ve aşından etme, bu düzenin sonucudur.
“Mafya-iktidar ortaklığı sadece insanlara yönelik katliamların değil doğa katliamlarını koşullayan rant ilişkilerinin de kaynağıdır. Suriye’ye silah taşıyan tırların malikleri, kanlı ticaretlerinden elde ettiklerini doğayı talan edip ranta dönüştürmek için de kullanıyorlar. Bugün AKP-MHP iktidarının Türkiye toplumuna yaptığı en büyük kötülüklerden birisi de ekolojik kıyım politikalarıdır. Çevreyi, ekolojiyi ve doğayı tahrip etme ve talan etme anlayışının da somutlaştığı bir düzendir bu. İkizdere’den Hopa’ya, Salda’dan Munzur’a, Van Şêxan’dan Dersim Gözelerine, Cudi’den Marmara Denizi’ne, Lice’den Kazdağlarına kadar, doğaları bir avuç iktidar yandaşına peşkeş çekilen ve tahrip edilen, yaşam alanları yok edilen herkesin bir araya gelmesi ile çözüm yolu açılabilir.
“Bu düzenden kurtulmak isteyen herkesi; işinin ve aşının peşinde olan emekçiyi, işçiyi, esnafı, çiftçiyi; tüm ekoloji hareketlerini, toprak ve doğa sevgisine sahip olanları ortak mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.
“Bugünün önemli bir mücadelesi de kültürel kırıma karşı kültürel direniştir. Kürt halkı başta olmak üzere farklı kimlikler ve kültürler AKP-MHP iktidarı tarafından bir kırım kıskacında tutuluyor. Asimilasyon ve inkâr siyasetine, dillerin ve kültürlerin tekçi anlayışla yok edilmesine karşı kültürel direniş ekmek ve su kadar önemlidir. Çünkü bizler biliyoruz ki, kendi kültürünü ve anadilini kaybeden toplumlar hafızasını yitirir, kendi olma özelliğini kaybeder ve egemenlerin nesnesi haline gelir. Bu temelde tüm halkların anadili hakkını, kültürel özgürlük ve zenginliğini demokratik siyaset zemininde daha fazla savunmaya ve desteklemeye devam edeceğiz. Bu bağlamda, Kürtçe ve diğer tüm anadillerde eğitim ve öğretim hakkını kazanma mücadelesini kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.
“Bir kez daha vurguluyoruz ki, Kürt sorununda çözümsüzlük politikaları ile İmralı’da tecrit aynı anlama geliyor. Güvenlikçi politikalar, çatışma ve savaş politikalarıyla tecrit birbirini karşılıklı besliyor. Çözümsüzlüğe karşı mücadelenin tecride karşı mücadeleyle büyütülmesi gerektiğini ısrarla söylüyoruz. Demokratik ve barışçı çözüm için mücadele, tecridin kaldırılması talebiyle de iç içedir. Tecride karşı mücadele Kürt sorununda barış ve demokratik çözüm mücadelesidir aynı zamanda.
Kaynak: Etha
