İsmail Güldere, Umut Yazıları

Haziran ayaklanmaları. İleri…Daha İleri – İsmail Güldere

15-16 Haziran 1970’de işçi sınıfının tarihi ayaklanmasıyla en görkemli işçi sınıfı iradesinin açığa çıktığı dönem ile 2013 Gezi Haziran’ında yeniden ayaklanan devrimci yükselişin yıl dönümlerinin içindeyiz. O günlerin yaşandığı tarih itibariyle yarattığı etki ve tepki sınıf mücadelesinin gelişimine yön verirken bu doğrultuda toplumsal mücadele dinamiklerinin konumlanışı ve siyasal iktidarın pozisyonu da yeniden belirleyen niteliksel bir sıçrama yarattı. 15-16 Haziran ayaklanmasının yenilgisi dahi burjuvaziyi daha sert örgütlenmeler sonucu askeri darbeye doğru götürürken, Gezi Haziran ayaklanmasının yenilgisi benzer bir sonuçla AKP-MHP faşizminin oluşma sürecini örgütledi.


Her iki ayaklanma da oluşum dinamikleri ve gelişimleri itibariyle burjuvazinin işçi sınıfı üzerinde daha fazla sömürü çarklarını döndürme hırsının eyleme dönüşmesi ve bu doğrultuda ağır baskı koşullarının geliştiği dinamikler içinde yaşandı. Sokakları dolduran yüzbinlerce kişi bu çarkları durdurma eylemli genel grev ile sözünü sadece söyleme değil aynı zamanda sözünü iktidara taşımak için ayaklandı. İlk hedef mevcut yasaların, ikinci hedef iktidarın değişmesi ise de üçüncü hedef iktidarın doğrudan ayaklanan kitlelerin eline geçmesi yönünde kararlılık olmadı. Aslında üçüncü hedef, ilk iki hedefin burjuvazi tarafından asla uzlaşmayacağı temel olarak kabul edilip, ilk hedef olarak belirlenmesi gerekiyordu. Bu noktada yanıltıcı olarak sendika bürokrasisi ya da reformist solun görüşleri ve eylemleri yönlendirmeleri etkili oldu. Bu da bir taraftan burjuvazi ile uzlaşma hayalleri ile ayaklanmaların sonunu hazırlarken, ayaklanmayı başarıya ulaştırabilecek işçi sınıfı partisinin de eksikliğini gösterdi.


Nesnel koşullar dahilinde asla ütopik bir söylev olmayacak olan ayaklanmanın başarıya ulaştırılması, gerekliliklerinin yapıldığı koşullarda kesinlikle bu işçi sınıfı ve ezilen halklar için kaçınılmaz bir zafer olacaktır. Özel, sistemli bir örgütlenme ve hazırlık süreci gerektiren bu dönemlerdeki kalkışmaların başarıya ulaştırılması somut koşulların analizi doğrultusunda atılan adımların uygunluğu ile sonuç alabilir. İki haziran ayaklanması açısından da en somut durumun bu gerçeklik olduğunu vurgulamak gerekir. Çünkü her iki ayaklanmanın da bastırılmasında, ayaklanma içi düzen faktörleri her ne kadar yer almış olsa da ki bunlarla önemli ideolojik bir mücadele yürütmek gerekiyor, zorun rolünü görmek gerekir. İki ayaklanma da devlet zoru ile en şiddetli şekilde bastırıldı. Polis-ordu-mafya-bekçi şeklinde özel yapılanmalar ile doğrudan bu eylemlere karşı örgütlenen devlet aygıtı-burjuvazi kesinlikle bu görevini gelişen her işçi sınıfı ve ezilen halkların ayaklanmasında gerçekleştirecektir. Bu zorun örgütlenmesinin orantısız şiddetine örnek olması açısından kısa bir parantez içinde ulusal bir ayaklanma niteliğini taşıyan Sur-Cizre-Nusaybin özelinde bakur ayaklanması da karşı zorun da geliştiği fakat devlet zorunun tüm aygıtları ile saldırdığı kanlı-yıkıcı bir şekilde sonuçlandı. Bu deneyimler itibariyle yenilgide açığa çıkan zaferi örgütleme gereksinimleri, hazırlığı her zamankinden daha güçlü bir şekilde kendini dayatıyor.


Burjuvazinin iktidarını korumak için ayaklanmaların işçi sınıfı ve ezilen halklar açısından silahlı çatışma ve iç savaş biçimini alacağı bir kesinliktir. SADAT, mafya örgütlenmeleri, ÖSO ve çeşitli çete grupları içindeki örgütlenmeler bunun en somut verisidir. Öyleyse işçi sınıfının çıkarlarının düşmanlarını silahlı çarpışmalarda amansızca yok etmeyi gerektirdiği zamanlar yaşanacağını o zaman iyi bilmek gerekiyor.


Ayaklanma ile oyun olmaz
Lenin de Marx da “Ayaklanma ile oynamayın. Fakat bir kere patlak verdi mi de sonuna kadar gidin.” der. 15-16 Haziran ve Gezi Haziran’ı ayaklanmasında öne çıkartılması gereken önemli başlıklardan biri de kesintisiz devrimci bir taarruz halinde hareket edilmesi gerekliliğidir. Bir kere olsun bir duraklama ya da kararsızlığa düşmemek gerekir. 15-16 Haziran ayaklanmasında CHP ve sendika bürokrasinin rolü doğrultusunda duraksayan işçi sınıfı, Gezi Haziran’ı ayaklanmasında reformist solun ”Gezi Parkına dokunmayacaklar” gafleti ile iktidarı kazanma hedefinden ve mevzilerinden çekilmek zorunda kaldılar. Bu duruma yeterli cevap olamayan proletarya partisi ise eksikliğinin bu anlamıyla farkına varmış oldu.


Her yenilgi bu anlamıyla bir son değil zaferin kazanılması için yeni bir örgütlenmeye önemli bir adımdır. Paris Komünü yenildiğinde tüm dünyaya işçi sınıfı iktidarının ulaşılması gereken yegâne yönetim biçimini sadece 72 gün içinde kanıtladı ve bu iddia üzerinden dünya komünistlerini devrimler yapmaya daha istekli bir şekilde birçok dersle örgütledi. Rus işçi sınıfı da Aralık Ayaklanmasında yenildi fakat Ekim devriminin örgütlenmesinde bu yenilgi bir basamak oldu.
İşçi sınıfının bu büyük ayaklanmaları yenildi fakat bir başka ayaklanma gelecek; işçi sınıfı düşmanlarının kuvvetleri buna karşı hiçbir şey yapamayacak ve işçi sınıfı ve ezilen halklar mutlaka zafer kazanacaklardır.

İçinde bulunduğumuz politik gündem itibariyle sistemli hazırlıklar zafer iddiası olan ayaklanmaları örgütlemek için yapılmalı, devrimci güçlerin birliği düşman kuvvetlerinin zor gücüne karşı zor ve düzen içi sol eğilimlere karşı ideolojik mücadelesini örgütlemeli, daima ileri… Daha ileri, faşizmi yıkmak, özgürlüğü kazanmak için hareket etmelidir.

Paylaşın