Politik okumaların ve siyasal duruşun yerini eyleme yani değiştirme gücüne bırakmadığı yerde “laf kalabalığı” başlıyor. Faşizme karşı bu kadar çok konuşulup da pratiğe geçilmeyince ya da faşist terör hortladığında tepkiler gelişince bu tarz faşizme cesaret veriyor.
İşte en acı örneklerden biri ben geliyorum diyor. Faşist terör saldırısı hiç de şaşırdık mı? dedirtecek tarzda göz göre göre bir kez daha Konya’da Kürt olan Dedeoğlu ailesinin 7 ferdinin hedeflenip katledilmesiyle sonuçlanıyor.
12 Temmuz’da 60 kişilik faşist çetenin saldırısına uğrayan aile hastanelik olurken, Hâkim Dal, yine Kürt bir vatandaş hayatını kaybediyor ve sonrası gelişmeler koruma, yargılama, adalet kavramlarının yok olduğu daha büyük bir katliamla 30 Temmuz akşamı yaşanıyor.
Faşist devletten beklenen tüm tedbirler, koruma kanunları, polis yığınları arasında gerçekleşen bu katliam sonrası yakılan “ah” lar yürekleri soğutmuyor. Faşist devlet başlı başına bu katliamı örgütlüyor, öyle ki açığa çıkan bilgilerde Hrant Dink’in katledilmesinde parmağı olan Konya emniyet müdürü Engin Dinç daha önce Hrant Dink davasında yargılanmış bir istihbarat görevlisi olarak, alınan sözde “koruma” kararını uygulamayarak katliamı bilinçli bir şekilde organize ediyor.
Bu katliam tesadüfi, münferit, Türk-Kürt çatışması, aileler arası kavga gibi bir olay değildir. Bu katliam bilinçli, organize, hazırlıkları yapılmış bir AKP-MHP faşist terörüdür. Günlerdir süren orman yangınlarında hedefleştirilen Kürtlere yönelik intikam saldırısıdır.
Dedeoğlu ailesinin katledilmesi Deniz Poyraz katliamının devamıdır. AKP-MHP faşizmi bilinçli bir dönemi kontra faaliyetlerle derinleştirerek örgütlüyor. 7 Haziran- 1 Kasım faşist terör mekaniği işletilmeye devam ediliyor. Kürtlere HDP’ye gitmeyin orada ölürsünüz mesajından sonra evinizde de sizi yaşatmayız mesajı veriliyor. Kürtlere yönelik saldırılar için düzenli pompalanan şovenizm zehri dağda, ovada ve kentlerde yaşanan saldırıların, katliamların temel sebebi oluyor. AKP-MHP faşizmi çökmeme stratejisinin yolunu bu katliamlarla döşüyor.
Kürt avı başlatan faşist iktidar, Kürt’e bir kez daha “Diz çök, teslim ol yoksa seni yok ederim” diyor. Özel savaş örgütlenmesinin bir parçası olarak gelişen bu saldırılarla faşist terörü egemen kılarak sesi gür çıkan Kürt’ün, başı dik duran devrimcinin, kitleselleşen, sokağa çıkan toplumsal muhalefetin önü alınmak, durdurulmak isteniyor.
Faşizmden hesap lafla sorulmaz…
Türkiye devrimci hareketinin faşizmle mücadelesinde belirleyici sloganlardan biri olan “faşizmden hesap lafla sorulmaz” devrimci eylemi aynı zamanda bir yaklaşım olarak kendini yıllarca örgütledi. Faşizme karşı mücadelede, faşist çetelere karşı kavgada şiddetin sadece onlara has kılınmış bir şey olmadığı devrimci şiddet eylemleri ile defalarca kanıtlandı. Faşist çetelerin her saldırısı misliyle karşılık buldu, bu da faşist terör saldırılarında artık bir denge durumunu yarattı. Saldırıyorsan, saldırı da yersin. En genel doğa kanunlardan biri de olan bu durum sonuç olarak kendi doğal kanunlarını yarattı. Faşistler de arkasını kollayarak gezmeye başladı.
Devlet desteğinin, imkanlarının neredeyse tümüne sahip olan, özel olarak karşı devrimci faaliyetlerde bulunması için örgütlenen, kendini dokunulmaz zanneden faşist çetelere karşı mücadelede geçmiş devrimci günlerin yeniden hafızalarda canlanması, bu faşist terörden hakkettiği gibi hesap sorulması gerekiyor.
En basit bildiri dağıtırken, afiş asarken, gazete satarken yürütülen faaliyetlerde yaşanan faşist tacizlere, saldırılara cevaptan tutalım da sistemli, organize faşist saldırılara kadar devrimci şiddetin meşruluğu ve haklılığıyla hareket etmek, sokakta yeniden faşizme karşı mücadelenin fiili-meşru zeminini en geniş kitleler arasına uzanarak yaratmak gerekiyor.
Hiçbir faşist saldırının cevapsız kalmaması, en küçük saldırısından en büyük saldırısına kadar mutlaka “anladığı dilden” bir cevap alması gerekiyor. Karşılıksız kalan her faşist saldırı mutlaka daha fazlasını, daha niteliklerini örgütlemek için zemin oluyor, olacaktır. Konya’da yaşanan faşist terör bu şekilde gelişiyor; Sistematik taciz, taşlı-sopalı saldırı ve sonuç olarak silahla, yakılarak yaşanan katliam.
Liseler, üniversiteler, mahallelerde artık devrimci atağa başlamak gerekiyor. İlla somut bir faşist saldırı olmasını da beklemeye gerek yok. Her türden faşist, cihadist örgütlenmenin hedeflenip, faaliyetlerine son verilmesi, faşist faaliyet içinde bulunan kimsenin faşist kurumlara rahat rahat gitmemesi, açıktan Kürt düşmanlığı, devrimci düşmanlığı yapamaması gerekiyor.
Faşizmle mücadelede köklü bir devrimci gelenek var. Devrimci Liseliler tarihi böyledir, DTCF, Gazi mahallesi tarihi böyledir. Faşizme karşı mücadelede atağa geçme sırası bizde, şimdi onlar korksun.