İsmail Güldere, Umut Yazıları

Burjuvazinin seçim oyunu: Çözüm süreci – İsmail Güldere


2015/7 Haziran seçimleri ile 2015/1 Kasım seçimlerine evrilen süreçte AKP iktidarı politikasında bir makas değişikliği yaptı. Kürt sorununun çözümü adına yürütülen sürecin 7 Haziran’da AKP’ye seçimi kaybettirdiği görüldü. AKP iktidarı bu sonuçlar üzerine yönetimini Kürt ile çözüm yerine Kürt’ü çöktürme olarak yeniden yapılandırdı ve ittifakını bunun üzerine MHP ile geliştirdi. Bu dönem Türkiye ve Kürdistan halklarının bugüne kadar tanıklık ettiği en vahşi katliamların, savaş politikalarının devreye girdiği dönem oldu. Kürt halkı ve her türden temsili bu çöktürme planı konseptinin içinde değerlendirilerek aşama aşama, bazen topyekûn saldırıların hedefi oldu. Meclisteki vekil, Amed’de ki halk, okuldaki öğrenci, İstanbul’daki işçi, sokaktaki kadın eğer Kürt ise sonucu ya hapis ya mezar oldu. Dağdaki Kürt özgürlük gerillası için ise bombaların yağmadığı bir gün olmadı. Sadece Bakur Kürdistan’ı ile sınırlı olmayan bu saldırı konsepti aynı zamanda Rojava ve Başur Kürdistan’ınına da yansıdı. Buralarda da işgalci, katliamcı saldırılar oldu. Şimdi 1 Kasım mekaniği olarak konumlanan AKP-MHP faşist iktidarının bu saldırılarının üzerinden yaklaşık 7 yıl geçmiş bulunuyor.


7 yılın sonunda AKP-MHP faşist ittifakı belirli oranlarda polis ve asker gücünü düzenli sabit tutma, zor ve şiddete dayalı başarılar kazanmış olsa da bu faşist ittifakın çöktürme planı çerçevesinde yürüttüğü saldırıların istenilen düzeyi ortaya koyamadığı görülüyor. Kürt halkı Türkiye siyasetinde belirleyici, etkileyici özelliğini korumaya devam ediyor. Kürt halkını ve hareketini bütünlüklü tasfiyeye yönelen bu süreç yeniden Kürt’ün etki gücünün sınırları içerisinde tıkanıp kalıyor. İktidar için bir tür pat durumunu ifade eden süreç, tasfiye olmayan ancak önemli derecede bedel ödemek zorunda kalan Kürt güçleri için ise çöktürme stratejine karşı her türlü direniş stratejisinde devam edileceğinin parametresi oluyor.


Yıl 2021/Eylül Kürt’ün nerede olduğu fark etmeksizin varlığıyla ilgili savaş devam ediyor. Bu savaşın güncel pozisyonu zorunlu olarak buna uygun politik niteliği açığa çıkartmayı hak ediyor. Savaş, Clausewitz tanımıyla politikanın bir aracından başka bir şey değilken onun varlığını görmeden politika üretmek şüphesiz başarısızlıkla sonuçlanır. Askeri bir kavram gibi dursa da “savaş” kelimesi bu anlamıyla güncel politikaya içkin olduğunu, kazanmak için kabul etmek gerekir. Tam da bu noktada CHP’nin seçim manevrasına ve HDP’ye yüklenmeye çalışılan misyona dikkat etmek gerekiyor.


AKP-MHP faşizminin güç kaybettiğini ve iktidardan düşeceğini gören CHP bir iktidar adayı olma kabiliyetini her geçen gün arttırmaya ve bir “iktidar partisi” hedefli yönetim politikalarına dair demeçler vermeye, propaganda çalışmaları yapmaya devam ediyor. CHP’nin kritik açıklamalarından birini Kürt sorununu çözümü üzerine AKP’nin bitirdiği süreci kendisinin yapabileceğini iddia ederek yaptığı açıklamalar oluşturuyor. Güncel politikanın ana gündemlerinden biri haline gelen bu tartışma yüzeysel, derinliği olmayan sadece HDP ve HDP seçmeni ile bir seçim ittifakını hedefleyen bir taktik yaklaşımı ortaya koyuyor. Halbuki Kürt sorunu ülkenin temel stratejik sorunlarından birini oluşturuyor. Bugüne kadar iktidar partilerinin de temel gündemi bu sorun üzerine şekillenmişti.


CHP, HDP’yi muhatap belirleyerek ve çözüm adresini TBMM göstererek kendine göre bir tarifte bulunuyor. Bu tarifi “çöktürme planı” içerisinde CHP’nin hiç rolü olmamış gibi okursak burada CHP’nin önerisine, buyursun gelsinler onunla da çözüm süreci başlatabiliriz diyebilirsiniz. Ancak CHP’nin Afrin işgali onayı, Başur Kürdistan’ına yönelik saldırılara verdiği onayı, Kürt kentlerine atanan kayyumlara verdiği onayı da kabul etmiş oluruz. Bu noktada CHP’nin yaklaşımı klasik bir seçim zaferi için yürütülen propaganda faaliyetinden ötesini taşımıyor. CHP yürüttüğü İYİP ittifakı ile ortak olarak HDP ile sadece dereyi geçene kadar bir birliktelik kurma arayışı içinde bulunuyor, bunun altını iyi çizmek gerekir.
Aynı zamanda CHP’den yapılan açıklamalar ve HDP’den yapılan bazı açıklamalarla Kürt sorunu esas bileşenlerinden koparılmaya ve bir bulanık zemin yaratılmaya çalışılıyor. Bu da burjuvazinin istediği başka bir çöktürme planının varyantı oluyor. Askeri güce dayalı olmayan sivil, siyasi diplomasiye dayalı görüşmeler ön plana çıkartılmaya çalışılıyor. Kürt halkı ve onun özgürlük gücü savaşçıları ile iç içe geçmiş kültür ve mirasını hiçe sayan, yıllardır süren ağır savaş koşullarını bir kalemde TBMM’ye sıkıştıran bir yöntem öneriliyor. Bu hem Kürt Halk Önderi Öcalan’sız hem de Kürt Özgürlük Gücü gerillayı yok sayan bir bakış açısı ile bu süreci örgütlemeyi istediklerini gösteriyor. Burada HDP’nin politikası kendi temsilcileri üzerinden açıklandı, bazı ikilikler ve yürütülen savaş konseptinden kopuk açıklamalar var. CHP’nin ya da başka bir HDP’linin çözüm istekleri karşısında bu öneriyi getirenlerden kimse aktif çözüm koşullarının yaratılmasını önermiyor. Örneğin CHP çözüm sürecini istiyorsa, Öcalan üzerindeki siyasi tecridin son bulması için TBMM’ye önerge verebilir ya da AKP-MHP faşizminin Kürt gerillasına karşı kullandığı kimyasal bombaların mecliste araştırılması ve bu savaşın hukuksuz bir savaş olduğunu ifade edebilir. Sadece TBMM çerçevesinde bile çok basit bu iki durum CHP’nin hiçbir vekilinden ya da temsilcisinden çıkmayacağı aşikardır. Burada HDP ve Kürt sorununun çözümü üzerinden yürütülen bir oyun vardır, bunun adı da seçimlerdir. Aynı zamanda bu oyunun hileli başka bir yanı da TV programlarına yansıyan anket sonuçlarına göre HDP’nin oylarını arttırdığı, HDP’siz hiçbir ittifakın başarı sağlamayacağı propagandasıdır. Elbette HDP’nin belirleyici özelliği vardır, ancak HDP üzerinde yürütülen savaşın da bir boyutu vardır. Ve bu propaganda bir rehavet havasını çoktan HDP’nin içlerine doğru üflemiştir. AKP-MHP faşizminin seçim gününe kadar savaşın düzeyeni yükselteceği, HDP’yi kapatma ve faaliyet yürütemez noktaya gelme noktasında da saldırılarını arttıracağı kesindir. Tüm konumlanma bu savaş pozisyonu göre olursa, o zaman gerçek çözüm AKP-MHP faşist iktidarını yıkarak gelebilir.


HDP içinden yapılan çözüm içerikli açıklamalarda açığa çıkan liberal ve burjuva yasaları içinde kalma eğilimini CHP’nin önerisi ile buluşmaya çalışabilir. Bu öz yönetim direnişlerinde olduğu gibi belli alanlarını, olanaklarını kaybetmek istemeyen politikacı kişilerin temel yaklaşımı da olabilir. Burada HDP içindeki bu çizgi ile CHP’yi bu çizgiye iten temel noktalardan biri sistemin devamlılığına olan bağlılık ilişkisidir. Burjuvazi sermayenin serbest dolaşımı ve elindekileri kaybetmemek için bu politikaya sarılacak ve imkanlar sunacaktır.


AKP-MHP faşizminin çöküşü gizlenemez ancak başka bir çöküşün de burjuvaziye ait olmayacağının garantisi yoktur. Bunun önü bu liberal politik çerçevelerle alınmaya çalışılıyor. Kürt halkı ile Türkiye işçi sınıfının birleşik mücadelesi bunu dağıtacak ve iktidara aday olacak bir eşiğe adımını atabilir. Bunun zemini bugün ülkenin her yerinde yükselen direniş çadırlarında, kurulan direniş halaylarında görülüyor.

Paylaşın