Güne TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın gözaltına alınmasıyla başladık. Fincancı, Türkiye’de ne ilk ne de son gözaltına alınan kişi olacak. Fincancı için saray medyasının kurgusal hazırlıkları bir tutuklanmayı ve ardından büyük olasılıkla TTB’ye kayyum atanmasının hazırlığı içinde.
Fincancı’nın esas hedef alınmasının ardında kuşkusuz sistemin yumuşak karnı olan sömürgecilik ve kimyasal silah saldırılarına “dil uzatılmış” olması yatıyor. Geçtiğimiz günlerde bazı sol basının “iddia” diye taşıdığı kimyasal silah kullanımı, devletin kodlarını ve sicilini iyi tanıyan devrimci siyasetin birçok bileşenince “hakikat” olarak sokaklarda, eylemli bir süreçle cevaplanmaya çalışılmıştı. Bugünkü operasyona karşı çeşitli kurumların “dayanışma” içeren ve iktidarı “teşhir eden” açıklamaları oldu/ olmaya devam edecek.
Dün de Sansür Yasası altında cisimleşen ancak yine merkezinde Kürt halkına yönelik imha savaşının bir parçası olan gazetecilere “uzun namlulu” operasyonlar oldu. 11 gazeteci halen gözaltında. Ondan önce de Bartın’da 41 madencinin katledilmesine karşı basın açıklamaları ana gündemdi.
Peki yarın? Yarın faşizmin hangi saldırısı yeni “basın toplantılarını”, “dayanışma” tweetlerini koşullayacak.
Yakın zamanda sendikalardan, siyasal örgütlere, işçi birliklerine onlarca irili ufaklı ittifak zeminleri, koordinasyonlar vb. kuruldu. Artık mesele genişleyebileceği kadar “genişlemiş” ve aslında kurumsal düzeyde sınırlarına ulaşmış olan ittifakları yok sayarak “afaki” bir “mücadele ittifakı – deklarasyon” çağrısı yapma sürecini aşmış durumda. Ortada duran gerçeklik, günlük tekil tekil saldırıların peşinden atılan “yalnız değildir” sloganlarının yalnızlaştırmaya çare olmadığını görerek bütünlüklü bir kitlesel gücü harekete geçirmektir. Sokaklardan yükselen örgütsüz öfkenin, kendisini iktidar karşısında güçsüz saydığı diğer yandansa sürmekte olan örgütlü ancak parçalı lokal direnişleri birbiriyle buluşturmak temel ihtiyaçtır. Restorasyoncu siyasetin “AKP’nin işine yarar” diyerek dizginlemeye çalıştığı halkın kendi kitlesel gücünü göreceği bir çıkışın tam zamanıdır. Bu aynı zamanda iktidara da halkın gücünü gösterecek bir süreç inşaasıdır.
Her mücadele alanının kendi özgün talepleriyle meydanlara akacağı genel grev, genel direniş çağrısı iktidardan, restorasyoncu ittifaka tümünün kimyasını bozacaktır.
Şebnem Korur Fincancı’ya operasyon, TTB’ye kayyum atama hazırlığı, gazetecilere baskınlar, sansür yasası, Bartın’da işçi katliamı, kimyasal savaş, LGBTİ+’lara karşı “nefret” mitingleri, kadın cinayetleri, doğanın talanı, işçiye dayatılan kölelik düzeni, hayat pahalılığı… tüm bunları merkezine alan ve merkezine iktidarı / sömürü düzenini oturtan “uyarı greviyle” başlatılacak birleşik kitlesel eylemler için örgütlerin adım atmasının önünde engel nedir ya da kimlerdir?
TTB, DİSK, KESK, Emek Özgürlük İttifakı partiler, İşçi Emekçi Birliği, Birleşik Mücadele Güçleri, Halkevleri… İktidarın karşısında muhalefet etmekle sınırlı bir alışılagelmiş tarz-ı siyasetin yerine hayatı ve iktidarı durduracak cüretli bir çağrıya hazırlanmak durumundadır.
Herkesce malum olan faşist iktidarın bir “seçim ihtiyacı olarak” ya da “seçimsiz olarak” varlığı gereği savaşı derinleştireceği – şok doktrinini uygulayacağıdır. Dünyanın hiçbir yerinde diktatörleri ve faşizmi yenen ahşap seçim sandıkları, basın metinleri olmamıştır. Diktatörlerin kabusu halkın – sınıfın gücüdür.
