Seçtiklerimiz

Devrim Ali Avcu yazdı; Demirtaş Davası Hukuksuz mu?

Geçtiğimiz haftaya AİHM’in “yeterli delillerden yoksun” olduğu gerekçesi ile Demirtaş’ın tahliye edilmesi kararına olan tepkiler damgasını vurdu. Erdoğan’ın açıklamalarının ardından tüm toplum da aslında yeniden hukuk, hukukun üstünlüğü, yargının bağımlılığı-bağımsızlığı tartışmaları boy verdi. Seyreden süreçte başka bir dosyadan mahkemesi süren Demirtaş ve Önder’e verilen hapis “cezasının” onanması ile Türk yargısı tarafından AİHM kararı boşa düşürülmüş oldu. Meseleye sadece hukuk temelinde yaklaşırsak Türk Devleti taraf olduğu AİHM kararlarını temelde red etmeden, başka bir hukuk kararı ortaya koyarak, (AİHM kararını önümüzde ki günlerde uygulasa dahi), Demirtaş’ın siyasi rehine olarak tutulmasını hukuka göre en az bir yıl daha garantilemiş oldu. Sadece hafızamızı çözüm sürecinde yaşananlara götürsek dahi, hukuk denen yazılı yasaların konjonktürel ve iktidarların siyasi planlarına göre işlediğini görmemize yeterli olur. Örneğin AİHM’ in, aldığı tahliye kararına yönelik kınama açıklamalarının dışında bir yaptırım uygulayamacağını görmek için kahin olmaya gerek yok. Çünkü AİHM denen kurumda, son tahlilde ona imzacı olan devletlerin hukuka yaklaşımı gibi, bazı anlarda görece “demokratik” olsa da, konu ezilenlerin mücadelesi olduğunda ona yaklaşımı da siyasal hesaplara göre yapmaktadır. Hatırlayalım; Sur, Cizre ve Nusaybin’ de 2016 yılında ilan edilen sokağa çıkma yasaklarını, insanlar yaralanıyor, cenazeleri sokakta kalıyor ve iktidar hiçbir insani yardıma izin vermiyordu. Acil tedbirle AİHM’e yapılan yürütmeyi durdurma talebli davada, karar olarak AİHM, “Bölgedeki aşikar olan vahim durum dikkate alındığında, mahkeme, vücut bütünlükleri bakımından korumasız durumda olan başvuranların talep etmeleri halinde gerekli bakıma, yardıma erişebilmelerini sağlamak üzere tüm makul adımların hükümet tarafından atılacağına güvendiğini dile getirmektedir” ifadesi kullanıldı. “makul adımların hükümet tarafından atılacağına güvenmek” tek başına bu cümle bile hukukun değil, siyasetin terminolojisidir. Evet güvendikleri hükümet bu karardan yaklaşık 25 gün sonra katledilen Cizre Halk Meclisi sözcüsü Mehmet Tunç tarafından bir katliamı neredeyse canlı yayında dinledi. Ve aynı AİHM bugün Demirtaş’ın hukuksuz yere hapiste olduğuna kanaat getirdi. Bu iki karar arasında ki yaklaşım hukuki değil, sadece siyasal okumalarla anlaşılabilir. Başka bir deyişle birine hukuki, diğerine hukuksuz denilemez, her ikiside kendi içinde bir hukuktur.

Tıpkı bugün Türkiye’ de yapılan “hukuksuzluk” tartışmaları gibi. Binlerce insan düzmece delillerle, gizli tanıklarla, isimsiz ihbarlarla mapus yatıyor, parti binaları basılıyor, yayınlar yasaklanıyor. Tüm bunlar ülkede bir hukuksuzluktan dolayı değil, yeniden organize edilen bir hukukla yapılıyor. Türkiye’ de bugün hukuksuzluk değil, faşizm hukuku işliyor. Demirtaş ve diğer binlerce davada olduğu gibi meseleye salt hukuksuzluk kavramı ile yaklaşmak, başı sonu gelmeyen yargı kararlarını incelemekten, bunlara yanıt üretmekten ve hukuka davetten öteye geçemez. Selahattin Demirtaş’ın, Selçuk Kozağaçlı’nın ve onlarca başka tutsağın mahkemelerden tahliye talep etmemesi bu anlamda çok anlamlıdır. Kendilerine yönelten suçlamalara hukuki yanıt vermek yerine mahkemeleri ve iktidarı yargılamaları doğrudur. Bugün Selçuk Kozağaçlı’nın ifade ettiği gibi “sizden tahliye talep etmiyorum, çünkü tutuklanmama siz karar vermediğiniz gibi, tahliyeme de siz karar veremezsiniz.” yaklaşımı bir hukuksuzluk tarifini değil, faşizm hukukunun nasıl işlediğini göstermektedir. Aynı yaklaşım bugün tüm demokrasi güçleri için geçerlidir. Siyasi partilere ve kurumlara yönelik polis-yargı saldırılarına karşı da yaklaşım “yasal” bir organizasyon olduğunu maddelerle ispatlamak değildir. Zaten bu saldırıları yöneltenlerde bu kurumların yasalara göre kurulduklarını bilmektedir. Onlar tıpkı Erdoğan’ın dediği gibi “kararlar bizi bağlamaz, karşı hamlemizi yapar işi bitiririz” hukukuyla yaklaşmaktadır. Karşı hamle kurumsallaşan faşizm hukukudur. Ezilenlerin, emekçilerin çıkış yolu da faşizm hukukuna karşı, eski düzen yasalarına dönüşü talep etmek değil, faşizme karşı hamleyi yapıp işi bitirmektir. Karşı hamle halkların birleşik mücadelesiyle mümkündür.

Paylaşın