Kimilerine göre, “politik şiddet” Amerika’ya geri dönmüş. Kimisi, Amerika’daki bölünmüşlük bu suikast girişimiyle daha da derinleşecek, diyor. Donald Trump’a yönelik suikast girişiminden sonra çokça ifade edilen görüşler bunlar. Tabii envai çeşit iddia, söylenti de hızla devreye girmiş durumda.
Anthony Gugliemi CİA sözcüsü. Yaptığı açıklamalarda, ajansın şu anda, saldırganın ateş açtığı çatıda uzun süre kalmadığına, yerel polis memurlarının şüpheli faaliyetler konusunda uyarıldığına, silahlı kişinin yerini tespit etmeye çalıştıklarına ancak onu gözden kaybettiklerine inandığını söyledi. Yerel polis birimleri siviller tarafından şüpheliyle ilgili olarak uyarılmış ancak saldırgan ateş etmeye başladığında fark edilebilmiş. Saldırı yeri dikkate alındığında, zihinde ilk uyanan soru, konuşma kürsüsüne bu kadar yakın bir çatının nasıl olup da sıkı güvenlik kontrollerinde gözden kaçırıldığı oluyor. Saldırganı vuran CİA keskin nişancısı ve yanındaki diğer keskin nişancı arkadaşının videoları dünyanın en çok izlenen görüntüleri arasında ancak zihinde beliren soru Gugliemi’nin verdiği bir başka bilgiyle daha da önem kazanıyor. Gugliemi’nin verdiği bilgilere göre, Cumartesi günkü miting esnasında saldırganı vuranlar dışında, etrafta üç ayrı keskin nişancı ekibi daha görev yapıyormuş. CİA sözcüsünün şu ana dek verdiği bilgilere göre, 20 yaşındaki saldırgan elinde bir tüfekle alana gelmiş, ondan kuşkulananlar olmuş, polislere haber verilmiş, ama gözden kaybolmuş, onu bulamamışlar, aniden çatıda ortaya çıkmış ve ateş etmeye başlamış.
Anlatılan gerçekten oldukça garip bir öykü. Hadi şüphelendiniz ama o ortadan kayboldu, bulamıyorsunuz; bu durumda en azından ABD başkan adayını güvenlikli bir noktaya yerleştirmek gerekmez mi? Dahası var. Associated Press’in iki yerel emniyet yetkilisinden aldığı bilgiye göre, yerel bir polis memuru ateş etmeden önce çatıda saldırganı durdurmaya çalışmış ancak saldırgan tüfeğini ona doğrultunca geri çekilmek zorunda kalmış ve saldırgan Trump’a ateş etmeye başlamış. Şaka gibi ama Long Beach, California polis departmanının özel taktik ekibinden eski bir komutan NBC’ye yaptığı açıklamada, Cumartesi günü mitinge bu kadar yakın bir çatıya çıkılmasına izin verilmesinin “temel bir güvenlik hatası” olduğunu söyledi. Amerikan basınına konuşan güvenlik yetkilileri bilindik öyküyü tekrarlıyorlar, “güvenlik zaafiyeti büyük”, “büyük hatalar yapılmış”. Bunların ardından her zamanki klişeler geliyor. Yeterli kadro yok, kaynak yok. Daha fazla polis, daha fazla para, daha fazla özel kuvvet birimi gerekiyor…
Amerikan basınının birden bire ABD istihbarat örgütlerinin hatalarını, zaaflarını, eksikliklerini keşfetmesi de suikastla ilgili olarak altı çizilmesi gereken bir başka nokta. New York Times gazetesi, suikastla ilgili geniş bir haberinde, suikastın ardından başlatılan soruşturmanın CİA’da bir hesaplaşmaya neden olabileceğini öngördü. Bu öngörüsünü temellendirmek isterken CİA hakkında şunları yazdı: “Gizli Servis son yıllarda sefahat, pervasız davranışlar ve kıl payı atlatılan güvenlik başarısızlıklarının ardından idari ve kültürel revizyonlarla karşı karşıya kaldı. Cumartesi günkü suikast girişimi bu listeye eklenecek en ciddi olaylardan biri olacaktır.” İstihbarat örgütünün zaafları şimdi öncelikli konu, Washington Post’a göre, “Trump’a suikast girişimi Gizli Servis için çalkantılı geçen son on yılın belki de en dip noktasıydı.” Post bazı ayrıntılar da verdi. Teşkilat son yıllarda üst düzey üyelerinin Beyaz Saray arazisinde alkollü araç kullandıkları, bir barikata çarptıkları için soruşturulmuş. Bazı mali suçlar nedeniyle de soruşturulmaktaymış. Özel operasyonlara katıldıkları yabancı ülkelerde uygun olmayan cinsel ilişkiler kurmuşlar…
“Politik şiddet”in Amerika’ya geri dönmesinden söz ediliyor ama o sadece Amerika’ya geri dönmedi. Slovakya Başbakanı Robert Fico Mayıs ayı ortasında düzenlenen bir silahlı saldırıda ağır yaralandı. Fico ve Trump’ın ortak noktası nedir? Bunun için birkaç noktaya bakmak gerekiyor. Fico AB üyesi bir ülkenin başbakanıydı. AB’nin Ukrayna savaşındaki pozisyonuna karşı çıkmıştı. Seçim kampanyası konuşmalarında şöyle sözler sarf ediyordu: “Ben AB’nin büyük bir kısmının bilinçli olarak Ukrayna’daki savaşla ilgili bize büyük yalan söylediklerini düşünüyorum. Ve şunu söyleyebilirim ki, AB’ye üye ülkelerinin çoğu Ukrayna ve Rusya’dan nefret ediyor. Aslında Ukrayna sadece jeopolitik amaçlarla kullanılıyor, Rusya’yı ekonomik ve uluslararası alanda zayıflatmak, aynı zamanda ölüm (silah) tüccarlarının silah şirketlerine hizmet görevi görmektedir. Bu jeopolitik hedefler adına korkarım ki Batı, son Ukrayna askerine kadar Rusya ile savaşacak. Elbette hiç kimse bu ahlak dışı amaçları açıkça kabul etmiyor ama gerçekler bu. Ukrayna’ya askeri yardımı desteklemeyeceğim. Askeri operasyonların derhal durdurulması Ukrayna için elimizdeki en iyi çözümdür. AB silah tedarikçisinden barış yapıcıya dönüşmelidir.”
Fico seçimi kazandı ve Ukrayna’ya yapılan silah yardımını sona erdirmesinden bir süre sonra vuruldu. Onun vurulmasının ardından Batı basınında yapılan haberlerde, Macaristan Başbakanı Victor Orban’la dostluğu ön plana çıkarılıyordu. Orban Ukrayna’ya silah yardımına karşı çıkan ve AB’nin yapabileceği en iyi şeyin Ukrayna için barış müzakereleri başlatmak olduğunu yüksek sesle ifade eden diğer bir AB ülkesi lideriydi. Orban Macaristan’ın AB dönem başkanlığını almasının ardından önce Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’i ziyaret etti. Ardından Moskova’da Putin’le görüştü. Ukrayna Rusya savaşının sona erdirilmesi ve barışın sağlanması için bu seyahatleri gerçekleştirdiğini dile getirdi. Bir sonraki durağı Pekin oldu. Çin devlet başkanıyla görüşmesinde de ana konusu barış müzakereleriydi. Batı basını ve politik liderler Orban’a Rusya ve Çin ziyaretleri nedeniyle ateş püskürdü. ABD, AB ve NATO savaşı büyütmek ve alanını genişletmek için kesintisiz çalışırken, bunlar olacak iş miydi? Orban geçen hafta NATO Zirvesi için ABD’deydi. Zirvenin ardından büyük bir tepki toplayan yeni bir hamle yaptı. Donald Trump’la görüştü. Daha önce söylediği bir söz hemen gündeme taşındı. Orban daha önce Ukrayna konusunda bir soruyu yanıtlarken, Trump’ın başkan seçilmesi durumunda Ukrayna’da barışın sağlanabileceğini söylemişti. Amerikan liberal basınıysa, otokratların birbirlerini ve Putin’i ne çok sevdiklerini ve demokratlardan nasıl nefret ettiklerini anlatıyordu.
Trump başkanlık döneminde NATO’yu sürekli eleştirmiş, onun NATO ittifakını tehlikeye attığı eleştirileri yapılmıştı. Biden’ın seçimi kazanmasıyla birlikte Avrupa’nın derin bir nefes aldığı söylenmişti. Geçen haftaki NATO Zirvesi hakkındaki yorumlarda en fazla vurgulanan noktalardan biri, zirvenin üzerinde Trump’ın gölgesinin dolaşmasıydı. Başkanlık seçimine doğru ilerlenirken Trump’ın anketlerde önde görünmesi bu durumun başlıca nedeniydi. Avrupalı politik liderlerin yeni bir Trump iktidarından duydukları tedirginlik ve korkuların zirveye kasvetli bir havada gelmelerine neden olduğu belirtiliyordu. Ukrayna yetkilileri de benzer bir kaygı içindeydi çünkü Trump Ukrayna savaşı için sürekli olarak “başlamaması gereken bir savaştı” diyordu. Orban görüşmelerinde Trump’ın “iktidara gelirsem Ukrayna’ya para vermeyi durduracağım” dediğini açıklamıştı.
Trump, Orban ve Fico’yu birleştiren temel unsur, Ukrayna savaşı konusunda NATO politikasından farklı görüşlere sahip olmalarıydı. Ukrayna savaşı artık Rusya ile büyük bir savaşa hazırlanan NATO için vazgeçilmez önemdedir, yaşamsaldır. Joe Biden’ın liderliğindeki ABD emperyalizmi Ukrayna savaşıyla birlikte NATO çerçevesinde Avrupa üzerindeki politik ve askeri hegemonyasını pekiştirmiş, askeri-sınai kompleks ve enerji şirketleri AB ülkeleriyle çok ballı anlaşmalar yapma olanağı bulmuştur. NATO ancak savaş makinalarının dişlileri yağlandıkça hayatiyetini sürdürebilir. Diğer türlü varlığı sorgulanmaya başlanır. Trump’ın başkanlık döneminde sürekli “köhne” olarak nitelediği, Fransa devlet başkanı Macron’un “beyin ölümü gerçekleşti” dediği NATO Biden’ın başkanlığı ve Ukrayna savaşıyla yeni bir hayatiyet ve yeni üyeler kazandı. Trump’ın önerdiği dünya politikaları, askeri-sınai kompleks ve büyük enerji tekellerinin çıkarlarıyla çatışan ögeler barındırıyor. Amerikan emperyalizminin askeri-sınai kompleks ve büyük enerji tekelleriyle yakın ilişkilere sahip güçlü kurumları istihbarat örgütleri ve savunma bakanlığıdır. Bu kurumlar ilk iktidar döneminde de Trump’la çok ciddi çatışmalar yaşamış ve onu belli konularda çok fazla zorlamıştı. Bu kurumların denetimindeki medya sürekli olarak Trump karşıtı yayınlar yaptı. Yeni bir Trump iktidarının Amerika’yı felaketlere sürükleyeceği bu yayınlarda en fazla ifade edilen ögelerden biri.
Amerikan egemen sınıfı içindeki sert bölünme kendisini ortaya bir politik kriz biçiminde koydu. Joe Biden’ın lideri olduğu grup Rusya ile büyük bir savaşa hazırlanırken, bu konuda gelişebilecek her türlü muhalefeti bir düşman eylemi olarak kabul etmektedir. Avrupa’yı büyük bir savaş için hazırlarken ABD içinde baş gösterecek bir uyumsuzluk kuşkusuz bir Rus faaliyeti olarak yani düşman faaliyeti olarak ele alınacaktır. “Politik şiddet”in geri dönmesinin nedeni, yaşanılan yeni büyük savaş konjonktürüdür. Yeni büyük savaş konjonktürüne uygun politikaları değil çatışan ögeleri tercih eden politik aktörler şu ya da bu biçimde tasfiye edilecektir çünkü söz konusu olan yaşamsal sınıfsal ve emperyalist çıkarlardır. Trump’a yönelik saldırıyı bu kapsam içinde ele almak verimlidir. Belirleyici olan, tetiği kimin hangi niyetle çektiği değil, yaşanılan çatışmanın dayandığı temeller ve taraf olan aktörlerdir. Trump’ın saldırıya uğradığı mitingdeki güvenliğinin, yıllardır Trump’la kavgalı olan ve onun olası iktidarını ABD için en büyük tehdit olarak kabul eden kurumlar tarafından sağlanması tarihin şakası gibidir. Güvenlik sorumluluğu bu kurumlardadır ve fakat bu kurumlar Trump’ı ülke ve devlet için en büyük güvenlik tehdidi olarak görmektedir. Tüm bunların üstüne, “bazı güvenlik açıklarının yaşandığı” neredeyse herkes tarafından kabul edilmeye başlamıştır. Sözü edilen güvenlik açıkları, Trump’a iyi bir ders vermek için yaratılmış olabilir. Görüldüğü kadarıyla, öldürmeyen darbe Trump’ı güçlendirdi. Bu durum, Amerika’daki bölünmüşlüğün daha da derinleşmesini getirecektir. Trump’ın fanatik taraftar kitlesinin rövanş arzusu dikkate alındığında, bu kitle üzerinden yeni provokasyonlar geliştirilmesi olasılığı da yükselmiş görünüyor.
ABD başkanı Biden yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında, politik gerilimi düşürme çağrısı yaptı. Şiddete Amerika’da yer olmaması gerektiğini söyleyen Biden seçimlere yaklaşılırken ülkenin şiddete karşı birleşmesi gerektiğini vurguladı. Biden “farklılıklarımızı seçim sandıklarında ortaya koymalıyız.” dedi. Konuşmasındaki bir öge “yabancı aktörlere” ilişkindi. Biden “dezenformasyon” ve “bölünme ateşini körükleyen yabancı aktörler”e karşı dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Trump’ın kazandığı 2016 seçiminden sonra en fazla telaffuz edilen şey: “Amerikan seçimlerine Putin müdahalesi” olmuştu. CİA tarafından Trump’a seçimi Putin’in kazandırdığı propagandası yapılmış, New York Times gazetesi Trump için “Putin yardakçısı” şeklinde yazmıştı. Biden konuşmasında o propaganda kampanyasına işaret etmişti. Bu suikastın “yabancı aktörlerle” ilişkilendirilmesi çok şaşırtıcı olmayacaktır. Demokrat Parti siyasi olarak son derece zor durumdadır. Bu durumdan çıkışta Rus kartını oynamak seçenekler arasındadır. Amerikan emperyalizminin güçlü kurumları bu konuda çok birikimlidir.