Cenk Ağcabay, Umut Yazıları

Beyrut’tan Tahran’a ABD ve İsrail’in yeni savaş hamleleri – Cenk Ağcabay

Gazze’de soykırım saldırıları aylardır devam ederken anlatılan hikaye, ABD’nin ateşkes için çaba harcadığı, İsrail’in sivil alanlara yönelik saldırılarından memnun olmadığı yönündeydi. Timsah gözyaşları döken Avrupalı liderler de İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu ama saldırılarının orantılı olması gerektiğini yineliyordu. Bu ifadelerin tümünün kullanılmasının temel nedeni, dünyanın Siyonist katliam yanlılarıyla, Özgür Filistin diyenler arasında bölünmüş olmasıydı. Amerika’dan Avrupa’ya, Asya’dan Afrika’ya, Latin Amerika’ya sokaklar, caddeler Özgür Filistin çığlığını atan geniş kitlelerle dolmuştu. Siyonist katliamcılık ABD ve Avrupa hükümetleri dışında yani dünyanın çok çok küçük bir azınlığı dışında herkes tarafından mahkum edilmişti. Bu hükümetlerin timsah gözyaşlarının nedeni bu dünya gerçeğinin farkında olmalarıydı.
Hamas Politik Kanat lideri İsmail Haniye Tahran’da bulunduğuı konutta öldürüldü. Haniye’nin öldürülmesinden yaklaşık 10 saat önce Beyrut’ta içinde Hizbullah önderlerinden Fuad Şükür’ün bulunduğu iddia edilen başka bir bina vuruldu. Aynı saatlerde ABD Irak’ta Şii milis örgütlerine ait binalara saldırılar düzenledi. Akdeniz’de bulunan ABD Donanmasına ait gemiler Lübnan kıyılarına doğru İsrail’in güvenliği için hareketlendi. Art arda yaşananların tümünü tek bir noktadan ele almak gerekiyor: Kısa bir süre önce Amerikan Kongresinde Netanyahu’nun konuşmasını engelleyen yoğun alkışlar…
O alkışlar üzerine düşünürken, öldürüldüğü iddia edilen Hizbullah önderi Fuad Şükür meselesi önemlidir. Fuad Şükür ABD tarafından 1983 yılından beri aranıyordu. Aranmasının nedeni, ABD işgal birliklerinin Lübnan’dan defolup gitmesine yol açan büyük bir askeri eylemdi. Bu eylemde çok ağır kayıplar veren ABD birlikleri Lübnan’ı terk etmek zorunda kalmıştı. ABD Fuad Şükrü hakkında bilgi verilmesi karşılığında 5 milyon dolar para ödülü vaat etmişti. Şükür o günlerden beri yakalanamadı; askeri ve politik faaliyetlerini kesintisiz sürdürüyordu. Netanyahu, Amerikan Kongresinde alkışlarla kesilen konuşmasının bir yerinde, “Husilerle, Hamas’la, Hizbullah’la savaştığımızda İran’la savaşıyoruz. Bizim düşmanlarımız sizin düşmanlarınız. Biz sadece kendimizi korumuyoruz, sizi de koruyoruz. Bizim zaferimiz sizin zaferiniz olacak.” demişti. Netanyahu’nın söyledikleri doğruydu. Amerikan Kongresinde gördüğü muamele, ABD’den savaşta vites yükseltmek için gerekli onayı aldığına işaret ediyordu.
Netanyahu ABD’de soykırımı büyütme turundayken Filistin direniş örgütleri temsilcileri Pekin’deydi. Hamas ve El Fetih yöneticilerinin de aralarında olduğu 14 Filistin direniş örgütünün temsilcileri Gazze’deki savaşı görüşmüştü. 14 direniş örgütünün temsilcileri Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile birlikte ortak bir açıklama yaparak, geçici bir ulusal uzlaşı hükümeti kurulması için bir anlaşma imzaladıklarını açıkladı. Politik bölünmüşlüğün uzun zamandır devam ettiği Filistin tarafından gelen bu açıklama kritik bir dönemin içinden geçilirken önem kazanmıştı. Hamas tarafının müzakerelerdeki tutumunun belirlenmesinde politik kanadın liderlerinden Haniye’nin etkili bir figür olduğu biliniyordu.
Haniye Tahran’da öldürüldü. İsrail Tahran içinde bir operasyonu ABD bilgisi ve onayı hatta desteği olmadan gerçekleştiremez. Haniye’nin ABD’nin en azından teknik desteğiyle öldürüldüğü açık. ABD İsrail aracılığıyla İran’a ve bölgenin direnişçi güçlerine önemli bir mesaj verdi. Bu mesajın gerçek içeriğini görmek için Netanyahu’nun kongredeki sözlerini yeniden anımsamak gerekiyor: “Husilerle, Hamas’la, Hizbullah’la savaştığımızda İran’la savaşıyoruz. Bizim düşmanlarımız sizin düşmanlarınız. Biz sadece kendimizi korumuyoruz, sizi de koruyoruz. Bizim zaferimiz sizin zaferiniz olacak.” ABD İran’a “ya topyekun savaşa hazır ol, ya da geri adım at” diyor. İran’ın oluşturduğu bölgesel milis güçlerinin son yıllarda gelişen askeri kapasiteleri ABD açısından kabul edilemez ve bölge dengelerini önemli ölçüde etkiliyor. Amerika ve Avrupa emperyalistleri açısından Ortadoğu’da temel öncelik olan İsrail’in bölgesel askeri üstünlüğü uzun yılların ardından tehdit altında. İsrail Gazze’de sivil halka yönelik tüm soykırım saldırılarına rağmen askeri olarak herhangi bir ciddi sonuç alabilmiş değil. Bırakalım Lübnan’dan Yemen’e, Irak’tan Suriye’ye uzanacak bir savaşı yani bölgesel savaşı zorlayabilsin. Daha doğru bir ifadeyle İsrail tabii ki bunu zorlamak istiyor, bir bölgesel savaşın patlamasını istiyor ama bunu kendisi bu savaşı yürütebileceği için değil tersine böylesi bir savaşın bölgeye doğrudan ABD askeri müdahalesini getireceğini bildiği için istiyor. Haniye suikastının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Pentagon şefi Austin, “Elbette İsrail’i savunmak için yardım etmeye devam edeceğiz. Nisan’da bunu yapacağımızı gösterdik.” dedi. Henüz Haniye suikastı gerçekleşmeden Irak’ta Şii milislere düzenlenen ABD saldırıları, Lübnan kıyılarını bloke eden ABD gemileri zaten İsrail ile ABD’nin ortak bir komuta kademesinden hareket ettiklerini açık işaretleriydi.
Ukrayna’da Rusya’nın son haftalarda Doğu cephesinde elde ettiği yeni kazanımlar, ABD seçimleri nedeniyle Ukrayna hakkında Batı’da yaşanan belirsizlik Ortadoğu cephesinin öne çıkarılmasına neden oldu. Dikkatlerin Ukrayna’dan Ortadoğu’ya doğru çevrilmesinin Batılı güçler tarafından istenir olduğu anlaşılıyor. Bölgesel savaş tehdidinin büyütülmesinin, bölgedeki bazı aktörlerin yola getirilmesi ya da hizaya çekilmesi açısından etkili olacağı düşünülüyor. Dünyadaki büyük savaş konjonktürünün bazı aktörler üzerinde bazı etkiler yaratmasının, çok kutupluluk yönünde eğilimler doğurmasının önüne savaş tehdidiyle geçmenin mümkün olduğu üzerinde anlaşılmış gibi görünüyor. Burada yeterince dikkate alınmayan unsur, savaş tehdidiyle bölgesel aktörleri terbiye etme girişiminin aynı zamanda savaşma azim ve iradesine sahip aktörleri kaçınılmaz olarak daha da güçlendirecek ve büyütecek olmasıdır. Bölgenin işbirlikçi egemenleri dışındaki ezici çoğunluğun tutumu açık ve nettir hatta bu durum o kadar öyledir ki, geçtiğimiz hafta Irak hükümet heyeti Washington’da yaptığı toplantılarda ABD heyetinden ülkelerindeki ABD askeri varlığını bir yıl içinde sona erdirme talebini yineledi. ABD işgal döneminin ürünü politik aktörlerden oluşan işbirlikçi Irak hükümeti temsilcileri dahi tabandan gelen basınç nedeniyle göstermelik bile olsa bu talebi dillendirmek zorunda kalıyor. Bölgesel savaş tehdidini yükseltme seçeneğinin öne alınmasının nedeni bölgeye hakim olan bu politik atmosferdir.
Konuyla ilgili bir değerlendirme yayınlayan New York Times gazetesi, Nisan ayında İsrail’e yönelik füze saldırılarına Irak’tan katılan bazı unsurların, katılımlarını Irak hükümetinin sert uyarılarına rağmen gerçekleştirmesinin o dönem ABD, İngiltere ve İsrail tarafından dikkatle not edildiğini vurguladı. Notlar boşuna alınmamıştı kuşkusuz ve zamanı geldiğinde bunun cezası kesilecekti. Zamanın geldiğinin düşünüldüğü bu gelişmelerden anlaşılıyor ama aynı haberde görüşlerine başvurulan Amerikan uzmanlarının da ifade ettiği gibi, Irak’taki mevcut politik dengeler son derece kırılgan ve bu hamlelerin doğuracağı tabloyu kestirebilmek çok da kolay değil. ABD İsrail aracılığıyla ölümü gösterip sıtmaya razı etme hamlelerini art arda geliştirdi. Bunun bir bölge savaşının fitilini tutuşturması tabii ki mümkün. AKP-MHP faşist blokunun sözcülerinin sahte söylemlerine bakılırsa, Haniye suikastıyla fitil İsrail tarafından tutuşturulmuş durumda. Onlar fıtratları gereği bir taraftan bu sahte söylemleri kullanırken, diğer taraftan İsrail’in katliamcı savaş aygıtının ihtiyaç duyduğu kimi malzemelerin İsrail’e taşınmasında görev almaya devam edecek.
Lübnan halkının hizaya çekilmesi amacıyla ABD destekli İsrail saldırılarının artması kuvvetle muhtemeldir, bu saldırılara Irak’taki hedeflerin eklenmesi de mümkündür. Yaşanılan tırmanmanın bir bölgesel savaş niteliği kazanması esas olarak bu gelişmelerin doğuracağı sonuçlar tarafından belirlenecektir. Her durumda bölge ABD ve İsrail tarafından yeni bir tırmanmanın merkezine dönüştürülmüştür. Bu İsrail’in doğuşu itibariyle sevdiği ve çok faydalandığı koşullara denk düşmektedir. ABD emperyalizmi ve Siyonist katliamcılara karşı Halkların Kardeşliği ve Emekçilerin Birliği temelinde ses yükseltme ve eylemleri bölge ölçeğinde büyütme zamanıdır.

Paylaşın