Cenk Ağcabay, Slider, Umut Yazıları, YAZARLAR

Çocukları açlıktan öldüren medeniler ve bombalar – Cenk Ağcabay

19. yüzyılda Avrupa’da anti-semitik katliamlara maruz kalan Yahudi halkından küçük bir grup, kurtuluşlarının onlara binlerce yıl önce kutsal kitaplarında vaat edilen topraklara dönüp, o topraklarda yeni bir yaşam kurarak gerçekleşeceğine inanıyordu. Bu grup daha sonra siyasal Siyonizm akımı olarak temayüz etti. Kutsal kitapta vaat edilen topraklarda binlerce yıldır başka halkların yaşıyor olmasının onlar için hiç bir önemi yoktu. Onlar “seçilmiş halk” olduklarına ve o toprakların onların doğal hakkı olduğuna inanıyordu.

Seçilmiş halk maruz kaldığı baskı ve katliamlar nedeniyle 19. Yüzyıl ve 20. Yüzyılın ilk yarısında göç yollarına düştü. 1948’e kadar 3 milyondan fazla Yahudi bulundukları topraklardan göç etti. Göç yollarına düşen Yahudilerin çok küçük bir kısmı “vaat edilmiş toprakları” seçti. Ezici çoğunluk ABD, Kanada ve bazı Batı Avrupa ülkelerini seçti. Nazi iktidarının faşist soykırımı olmasıydı, bugünkü İsrail’de çok daha az Yahudi olacaktı çünkü Nazi soykırımından önce ana göç yolları bambaşka bir rotadaydı.

Nazi soykırımından kurtulup gelenler Filistin’de Arap halkını topraklarından kovdu. Filistin Arap halkının topraklarına, evlerine el koydu. Arap halkına her türlü zulmü ve şiddeti reva gördü. Avrupa’dan gelenler kendilerine “medeniyetin temsilcileri” diyordu. Filistin’deki Araplara “barbar”, “vahşi” diyorlardı. Siyonizm 19. Yüzyılda Batı Avrupa’da ortaya çıkan ırkçı, şovenist ideolojinin organik bir parçasıydı. Avrupalı sömürgeciler nasıl kendi işgal ettikleri topraklardaki yerel halklara “barbar”, “vahşi” diyorsa, Siyonist hareket te Filistinli Araplara aynı şekilde hitap ediyordu.

Zaman değişti. 20. Yüzyılın ikinci yarısında emperyalist hegemonyanın ana taşıyıcı gücü ABD oldu. ABD’nin emperyalist egemen sınıfı da dünyayı Batı Avrupalı egemenler gibi “barbar” ve “vahşi” halklar ve onları uygarlaştırmakla görevli “uygar halklar” olarak kavrıyordu. Zaman içinde proje yeni kavramlarla ifade edilir oldu. ABD egemenleri artık halklara “demokrasi ve özgürlük” taşıyordu. Kendi yetenek ve birikimleriyle demokratikleşemeyen halklara demokrasiyi ve özgürlükleri taşımak yeni kutsal görevdi.

Demokrasi ve özgürlükler ABD eliyle gelişmiş savaş uçakları, yıkım potansiyeli yüksek füzelerle taşınıyordu. Şaka gibiydi ama inananı çoktu. Güçlü silahların kitlesel katliamlar için kullanılması “ikna” ediciydi. Halkların emperyalizme karşı direnişlerinin yükseldiği evrelerde emperyalizm öz gerçekliğini makyajlarla gizleme gereksinimi duyar. Tüm olanaklarını harekete geçirerek kendine yepyeni yüzler oluşturmaya çalışır. Söylemleri değişir. Ta ki emperyalizme karşı direniş zayıflayana kadar.

Ortadoğu’da son birkaç yılda değişen politik ve askeri dengeler, emperyalizmin sözcülerinin daha açık konuşmaya başlamasına neden oldu. Gazze ve Batı Şeria’da Filistin halkına karşı topyekun savaş başlatan faşist İsrail’in sözcüleri artık açıktan soykırımı savunuyor. Soykırım saldırılarını çeşitli örtülerle gizleme gereksinimi duymuyor. Öyle ki, İsrail’in faşist Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir, İsrail hapishanelerde bulunan Filistinli tutsakların görebilecekleri alanları Gazze’deki yıkımın görüntüleriyle dolduruyor ve “mahkumların her gün görmesi gereken şey bu” şeklinde konuşuyor. Ben-Gvir, “umarım hepsi bu görüntülerdeki evlerini görürler” diyor. Tutsaklara evlerini, ailelerini nasıl yok ettiklerini göstermenin önemine dikkat çekiyor.

Seçilmiş halkın seçkin bir evladı olmak böyle bir şey. ABD’nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee Tel Aviv’de katıldığı “İsrail’in Nabzı” başlıklı bir konferansta konuştu. Huckabee, ABD’nin dünyada birçok dostu olduğunu söyledi ve devam etti: “Birçok dostumuz var ama tek ortağımız İsrail.” Kutsal Kitap’tan ve bireysel inancından yola çıktığını dile getiren Huckabee, “İsrail milletlere ışık olması için tanrı tarafından seçilmiş ilahi bir amaç ve direnç ülkesidir.” dedi. İlahi amacın bebek ve çocuk katliamı olduğu artık açık ve net. Bu katliamcıların gerçekte ABD’nin tek ortağı olması da Ortadoğu açısından tutarlı. İsrail’in milletlere sadece soykırım nasıl yapılır konusunda ışık olacağı da artık tartışılmaz bir gerçek.

ABD emperyalizminin yeni Ortadoğu valisi Tom Barrack bir basın toplantısında haberciler önüne çıktı. Barrack tıpkı Huckabee gibi konuştu. Barrack’ın Beyrut’ta bulunmasının nedeni, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasıydı. Yaptığı görüşmelerde, Lübnan hükümetinden bu konuda somut ve net adımların hızla atılmasını istemişti. Lübnanlı gazeteciler basın toplantısında Barrack’a art arda sorular sordu. Barrack’ın yanıtı sert ve öfkeliydi, şöyle dedi: “Lütfen bir an sessiz olun. Size bir şey söylemek istiyorum. Bu iş kaotik, hayvanca bir hâl almaya başladığı anda biz çekiliriz. Ne olup bittiğini öğrenmek istiyorsanız medeni, nazik, hoşgörülü davranın, çünkü bölgede yaşanan sorunun kaynağı da bu.”

Barrack Lübnanlı gazetecilerin “hayvanca” davranışlar sergilediğini ve “medeni ve nazik” olmaları gerektiğini belirtmişti. “Barbarlık”, “uygarlık” kavramlarını anımsayalım. Hizaya girip uşaklık için baş eğiyor musunuz, sınavdan geçtiniz artık efendiler tarafından uygar, medeni olarak kabul edilebilirsiniz. Hizaya girmediniz, efendilere karşı direniş çizgisini koruyor musunuz, o zaman “barbar” ve “vahşi” konumunu hak ediyorsunuz. Olayın özü ve özeti budur. Barrack ve Huckabee Ortadoğu’da emperyalizme karşı direnişi geliştiren güçlerin zayıflamasının yarattığı yeni ortamda artık açık konuşuyor, dünyayı hangi kategorilerle kavradıklarını netlikle ortaya koyuyorlar. Bölge halklarını nasıl algıladıklarını açık ifadelerle dile getiriyorlar.

Amerikan emperyalizmi ve Siyonizm bölgeyi yeniden kendi çıkarları ve öncelikleri doğrultusunda inşa etmek için hamleler yaparken, ilk olarak bölgenin direniş dinamiklerini etkisizleştirmek ve yok etmek için askeri ve politik adımlar atıyor. Lübnan’da Hizbullah’ın, Irak’ta Haşdi Şabi’nin, Gazze’de Hamas’ın, ve Yemen’de Ensarullah’ın silahsızlandırılıp, boyun eğdirilmesi öncelikleri hedefleridir. Bu hedef doğrultusunda ilk ve öncelikli hedefleri Hizbullah’dır. Barrack’ın Beyrut’taki öfkesini ve sözlerini bu çerçevede ele almak gerekir. Lübnan’ın toplumsal direniş dinamiklerinden beslenen ve köklenen Hizbullah’ın kolayca teslim alınamayacağını görmek, onları çileden çıkarıyor.

ABD emperyalizmi ve Siyonizm direniş güçlerine karşı hamleler yaparken, Suriye’de emperyalizm ve bölgesel işbirlikçileri eliyle iktidar koltuğuna oturtulan Cihatçı katil El Şara ile masada ilişkilerini geliştirip güçlendiriyor. El Şara liderliğindeki gerici güçlere açılan alan sadece Suriye ilgili değildir. Bu ilişki, Lübnan ve Irak’ta geliştirilecek askeri ve politik süreçlerle doğrudan ilişkilidir. Mezhepçi nefretten beslenen Cihatçı güçler Lübnan ve Irak’ta örgütlenmek istenen iç savaşlarda emperyalizm ve Siyonizm’in sahadaki askerleri olarak tepe tepe kullanılacaktır. Emperyalizm Ortadoğu’da kanlı bir iç savaşın düzeneklerini oluşturmaktadır.

Bu noktada, Türkiye’deki AKP-MHP faşist iktidarının bu süreçteki rolüne de dikkatle bakmak gerekir. Gerek bölgesel ittifakları, gerekse de sahip oldukları askeri ve politik olanaklarla emperyalizmin taşeronu olarak bölgede aktif rol almak isteyen faşist iktidar tüm gücüyle bu hedefe kilitlenmektedir. Bu hamleler hem ülkede hem de bölgede yeni daha kanlı savaşların yolunu döşemektedir. Bu tehlikelere karşı Halkların Kardeşliği ve İşçilerin Birliği perspektifinde etkili bir politik kampanya vazgeçilmez bir önem kazanmıştır.

Hem bölge halklarının hem Türkiye halklarının ortak, barışçıl, eşitlikçi bir geleceğe doğru yürümesi ancak bu perspektif doğrultusunda geliştirilecek bir mücadele ve oluşturulacak örgütlenmelerle mümkündür. Bunun yakıcılığı artık hemen herkes tarafından net bir biçimde görülmektedir. Bunun için hemen harekete geçilmesi elzemdir. İsrail’in çocukları, kadınları açlıktan öldürmesi yeterli olmamıştır. İsrail artık doğrudan sivillerin bulunduğu hastaneleri canlı yayında vurmakta, çocukları, hastaları, gazetecileri öldürmektedir. Tabii ki seçilmiş halkın barbarlara karşı katletme ve işkence yapma özgürlüğü vardır. Tam da bu nedenle, ayağa kalkmak, Halkların Kardeşliği ve İşçilerin Birliğini, Emperyalizme Karşı Savaşımın Meşruluğunu savunmak her zaman olduğundan daha büyük önem kazanmıştır.

Paylaşın