Cenk Ağcabay, Slider, Umut Yazıları, YAZARLAR

Doha’daki Amerikan Füzeleri – Cenk Ağcabay

Haftanın ilk günü bir İsrail gazetesini okumaya başladığınızda, “ayrıcalıklı ulus” kavramının tam olarak ne anlama geldiğini görme olanağı buluyorsunuz. Haber başlıklarından biri, İsrail’in Güney Lübnan’a yeni hava saldırıları düzenlediğini bildiriyor. Güney Lübnan başka bir devletin egemenlik alanı içinde. Bir başka haber başlığı, İsrail ordusunun Suriye içinde askeri operasyonlar gerçekleştirdiğini aktarıyor. Bugünkü haber başlıkları arasında Yemen’e yönelik hava operasyonları yer almıyor ama İsrail hava kuvvetleri geçen hafta Yemen’e saldırmıştı. Bununla da kalmamış, Katar’ın Doha kentinde bir binayı da vurmuştu. İsrail’in Gazze’de uyguladığı ablukayı kırmak amacıyla yola çıkan Küresel Sumud Filosu da geçen hafta iki kez saldırıya uğradı. İsrail her yerde saldırıyor.

İsrail her yerde saldırıyor çünkü geçtiğimiz günlerde Trump’ın da belirtmek zorunda kaldığı gibi, İsrail’in tüm cilaları döküldü ve artık soykırımcı bir devlet olduğu tüm dünya halkları için son derece açık. İsrail’in Doha saldırısı, bölgedeki tüm emperyalizm uşaklarına ne kadar uşaklık yaparlarsa yapsınlar emperyalizm için sadece “faydalı bir varlık” anlamı taşıdıklarını göstermiş oldu. Bu nedenle hepsi öfkeyle Doha’ya koştu. ABD emperyalizminin “faydalı varlık”ları döktükleri milyarlarca doların, onca hizmetlerinin İsrail füzelerini engellemeye yetmediğini bizzat deneyimledi. ABD emperyalizmi kartlarını açık oynuyor çünkü uşaklarını çok iyi tanıyor. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da Doha saldırısının ardından soluğu İsrail’de aldı. Ağlama Duvarı’nda Faşist Netanyahu’yla birlikte ibadet etti.

Yaptıkları görüşmenin ardından basının karşısına çıkan Netanyahu ve Rubio soruları yanıtladı. Amerikan ve İsrail basınında yer alan yorumların ortaklaştığı nokta, Doha saldırısı ardından çok gergin bir ortamda görüşen ikili dünyaya “bir birleşik cephe görüntüsü” sundu. Yorumlar isabetliydi. Netanyahu, konuşmasında Katar’daki Hamas liderlerine yönelik saldırıyı, Pakistan’daki Usame bin Ladin’e yönelik Amerikan saldırısına benzetti. Doha saldırısının başarısız olmadığını, vermek istedikleri mesajın bu saldırıyla iletildiğini belirtti. Netanyahu düşmanlarına “kaçabilirsiniz ama gizlenemezsiniz, sizi yakalarız” mesajı verdiklerini söyledi. Marco Rubio konuşmasında, Hamas savaşçıları için “barbar hayvanlar” ifadesini kullandı ve onların gönüllü silah bırakacağına inanmadıklarını söyledi. Yani İsrail’in soykırımının arkasında kapı gibi duruyoruz dedi. Rubio Filistin devletinin kurulmasını destekleyen girişimlerin Hamas’a yaradığını ve barışı engellediğini söyleyerek müttefiklerine bir mesaj daha vermiş oldu. Rubio, Körfez ülkelerindeki müttefikleriyle olan güçlü ilişkilerine de vurgu yaptı. Körfezdeki müttefiklerinden Katar yanında duran diğer müttefikinin emriyle Amerikan füzeleriyle vurulmuştu ama bu sadece küçük bir ayrıntıydı. Uşakların bir miktar ah vahdan sonra kendilerine hizmete devam edeceklerinden emindi. Öyle olduğu için de, yolculuğunun İsrail’den sonraki durağı Doha’ydı.

Rubio’nun Hamas savaşçıları için “barbar hayvanlar” ifadesini kullanması, İsrail’in ve emperyalizmin sahip oldukları ortak ideolojik kodların görünür olması noktasında önem taşıyor. İsrail’in ırkçı-şovenist hakim ideolojisi bölge halklarını zaten “barbar hayvanlar” olarak kategorize eder. Bu ideolojik yönelimin temelinde, 19. Yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da gelişen emperyalist ırkçı ideoloji bulunur. Siyonizm ideolojik temellerini oluştururken bu emperyalist ideolojiden önemli parçalar edinmiştir. Bölge halklarına yönelik bu bakış açısı, emperyalist patronla vekilini birleştiren noktalardan biridir. Özel olarak Filistin halkına genel olarak da bölge halklarına yaklaşımdaki bu ortaklık her zaman bu açıklıkla ifade edilmez. Yaratmak istedikleri yeni Ortadoğu “barbar hayvanlardan” arındırılmış bir bölge olarak şekillendirilmek isteniyor. Yeni Ortadoğu’nun yaratılması için az çaba harcamayan Katar’ın emirinin ya da yöneticilerinin doğal olarak Rubio’ya Filistinli kardeşleri için neden bu ifadeleri kullandığını sorma şansı yok. Yeni Ortadoğu için çok çalışan Tayyip Erdoğan ya da Hakan Fidan’ın da olmadığı gibi.

Gazze’de soykırım ABD’nin güçlü desteğiyle devam ediyor. Böyle olduğu için, Netanyahu konuşmasında ABD İsrail ilişkisinin hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu vurguluyor. İsrail’in faşist Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir polisler için düzenlenen bir törende yaptığı konuşmada, Gazze hakkındaki planlarından söz etti. Ben-Gvir, İsrail Silahlı Kuvvetlerinin Gazze’yi tümden ele geçirmesinden sonra, “gönüllü göçün teşvik edileceğini” ve boşalacak yerler için projeler hazırladıklarını dile getirdi. Ben-Gvir Gazze’deki projelerinden birinin polisler için olduğunu şu sözlerle ifade etti ve salondan büyük alkış aldı: “Gazze’de polis memurları için bir yerleşim bölgesi inşa etmek istiyorum. Bu arada, plaj mükemmel bir yer. Gazze’de mükemmel bir yer. Orada bunun gibi yüksek binalarla muhteşem bir polis mahallesi inşa edeceğiz. Yerleşim güvenliği getirir. Göçü teşvik etme zamanı geldi. Teröristlere idam cezası veren bir yasa çıkarma zamanı geldi.”

Trump Gazze’deki “mükemmel plajın” taliplisi olduklarını aylar önce söylemişti. Anlaşıldığı kadarıyla, talipli çok. Projeler hazırlanıyor. İsrail’in Gazze’deki yeni operasyonlarının ilk sonucu 300 bine yakın Gazzelinin yaşadıkları evleri, çadırları terk ederek kaçmak zorunda kalması oldu. Marco Rubio’nun konuşmasındaki bir vurgu ise, projelerin geniş kapsamına dair işaretler sunuyordu. Rubio, Filistin devletine destek sunulmasının “İsrail’de ciddi bir tepkiye yol açacağı” yönünde bir uyarıda bulundu. Rubio’nun bu uyarısı yorumcular tarafından, Batı Şeria’da son aylarda artış gösteren yerleşimci saldırılarına ve Batı Şeria’nın ilhak edilmesi çağrılarına gönderme olarak kabul edildi. Sadece Gazze değil Batı Şeria için de yeni projeler hazırlanıyor. Batı Şeria’da artan saldırılar sonucu evlerini, köylerini terk etmek zorunda kalan Filistinliler, Netanyahu ve Ben-Gvir’in sürekli tekrarladıkları “gönüllü göçün teşviki” lafının gerçekte ne anlama geldiğini gözler önüne seriyor.

Doha’da toplanan emperyalizmin uşakları, senelerce yaratılması için çaba harcadıkları Yeni Ortadoğu’nun esas olarak ABD ve İsrail’in öncelik ve çıkarları çerçevesinde şekillendirildiğini görüyorlar ancak ilişkinin doğası gereği yapabilecekleri hiçbir şey yok. Tek yapabilecekleri, daha fazla uşaklaşmak, yeni hizmetler için talepte bulunmak olacak. İsrail’in dilediği zaman dilediği yeri vurabilmesinin koşullarını bizzat kendi elleriyle oluşturdular. 2017 yazında Doha’yı ziyaret eden New York Times yazarı Declan Walsh, Doha’nın kapısının çok farklı unsurlara açık olduğunu yazmıştı. Doha’nın batı bölgesinin senelerdir bir dizi şöhretli Amerikan Üniversitesi’nin kampüslerine ev sahipliği yaptığını yazan Walsh, bir grup Taliban yöneticisinin aileleriyle birlikte bu kampüslerin hemen yanı başındaki alışveriş merkezlerinde alışveriş yaparken ya da bölgedeki Afgan lokantalarından yemek ısmarlarken görülebileceğini anlatıyordu.

ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askeri üssü de bu alanlara belli bir mesafede bulunuyordu. Walsh, Hamas yetkililerinin Doha’daki İngiliz Büyükelçiliğinin hemen yanındaki bir konutta çalışmalarını sürdürdüğünü de belirtmişti. Walsh tüm bunları mümkün kılan şeyin, Katar’ın ABD desteğiyle uyguladığı “açık kapı” politikası olduğunu, bu politikanın ABD’nin tüm bu hareketlere “daha derinden nüfuz etme” hedefiyle uyumlu olduğunu da ifade etmişti. Kahire’den kaçıp Doha’ya gelen Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf Kardavi’nin yakınlarda bir Amerikalı diplomatla görüntülendiği bilgisini paylaşan Walsh; Kardavi’nin El Cezire televizyonunda yaptığı konuşmalarda “Alevilere Ölüm” çağrıları yaptığını gündeme getirmemişti. Kardavi’yi Doha’da önemli konuk kılan esas unsur, başlatılan “Suriye Cihat’ı” idi. Doha’ya değil İstanbul’a yerleşen bir başka “din alimi” Yeni Şafak gazetesine yaptığı açıklamalarda, temel hedeflerinin “Direniş ekseninin belini kırmak” olduğunu söylüyordu.

Gerçekten de gayretle çalıştılar. ABD ve İsrail’in çıkarları için her şeyi yapacaklarını gösterdiler ama ne yapsalar yeterli olmuyor. Hep daha fazlası isteniyor ve istenecek. Bu eşyanın tabiatı gereği. Uşaklığın ve kölece teslimiyetin yarattığı mantıksal sonuç. Efendiler bunu iyi biliyor.  

Paylaşın