Tüm dünya heyecan içinde Sumud Filosu’nun Gazze’ye yaklaşmasını izliyordu. Siyonist İsrail devleti tehditlerini arttırmıştı. Dün gece filoya İsrail müdahalesi başladı. Müdahalenin gerçekleştiği gemilerde göz altına alınan eylemciler açlık grevine başladı. Göz altına alınan eylemciler yaptıkları açıklamada, açlık grevinin hem Filistin halkıyla dayanışmayı sürdürme hem de yasa dışı alı koymaya karşı bir protesto olduğunu belirtti. Yunanistanlı eylemci Takis Politis, “Bizim maruz kaldığımız gözaltı, Filistinlilerin yaşadıklarıyla kıyaslanamaz” dedi ve esas hedefin Gazze’deki soykırımın durdurulması olduğunu bir kez daha vurguladı. Filodaki gemilere İsrail tarafından el konuldu, bir gemi ablukayı deldi. Sumud Filosu’na yönelik İsrail müdahalesinin başlamasıyla birlikte dünyanın birçok şehrinde kitleler alanlara çıktı, İsrail haydutluğu ve soykırımcılığı protesto edildi. Eylemler bugün de genişleyerek devam ediyor.
İngiliz polisi bu sabah Manchester kentinde bir sinagoga saldırı düzenlendiğini duyurdu. Yahudi halkının yılın en kutsal günü kabul ettiği Yom Kippur’da gerçekleşen bu saldırı tüm dünyada manşetlere taşındı. İngiliz polisinin yaptığı açıklamada, saldırının bir araçla gerçekleştirildiğini, aynı zamanda bıçaklı saldırıların da olduğunu söyledi. Saldırıda iki kişinin öldüğü ve üç kişinin yaralandığı, saldırganın polis tarafından öldürüldüğü bildirildi. Polis açıklamasında, saldırı sırasında Sinagog’un dolu olduğu ancak saldırganın içeriye girmesinin engellendiği belirtildi. Tüm dünyanın gözlerinin Gazze ve Sumud Filosu’nda olduğu sırada yaşanan saldırı, bir anda dikkatlerin Manchester’a yönelmesine neden oldu. Batı basını sayfaları güçlenen anti-semitizm ve terörizm üzerine haber ve yorumlarla doldu. İngiltere Başbakanı Keir Starmer yaptığı açıklamada, Sinagoglara ek polis birimleri gönderdiklerini ve “Ülkemizdeki Yahudi topluluğunu korumak için her şeyi yapacağız.” dedi.
Manchester saldırısını kimin düzenlediği hakkında bilgi verilmedi. Manchester saldırısı manşetlere taşınırken, İsrail Gazze’deki ölümcül saldırını sürdürüyordu ve buna ek olarak Güney Lübnan’ı bombalamaya başlamıştı. Sumud Filosu ve gün geçtikçe güçlenen ve genişleyen Filistin’le dayanışma eylemleri ABD ve İsrail’i çok rahatsız ediyordu, ABD ve İsrail giderek daha fazla izole oluyordu. Manchester eylemi tam da bu hassas günlerde gerçekleşti. Doğal olarak ABD ve İsrail tüm propaganda aygıtlarını hızla devreye sokarak bir kez daha anti-semitizm silahını kullanmaya başladı. Manchester’da 2017 yılında bir IŞİD üyesi tarafından düzenlenen bombalı saldırıda 22 kişi ölmüş, onlarca kişi yaralanmıştı. İngiltere’de son yıllarda hızlı bir yükseliş gösteren faşist Reform Partisi lideri Nigel Farage’nin partisi bu tür saldırılardan en fazla yararlanan politik aktör olarak öne çıkıyor. Göçmen ve İslam düşmanlığını politik söyleminin merkezine konumlandıran Farage, kuşkusuz bu saldırıdan da çok yararlanacaktır.
İsrail’in yaşadığı izolasyon sürecinde ona can suyu olacak bu saldırının niteliği belirsizliğini koruyor. İsrail’i birazcık tanıyan herkes, onun bu tip provokasyonları gerçekleştirme konusunda da engin bir deney birikimine sahip olduğunu iyi bilir. Bu saldırının zamanlaması ve doğrudan bir Sinagog’a yönelmesi bu konudaki kuşkuları arttırıcıdır. Bu saldırının niteliği ne olursa olsun, halkların gelişen İsrail ve soykırım karşıtı mücadelesine zarar vermiştir ve verecektir. Bu noktada net bir tutum sahibi olmak gerekir. İsrail’in sömürgeci işgalinin bir tür “din savaşı” olarak kavranması en fazla İsrail ve emperyalizmin değirmenine su taşır. Halkları dinsel ve ulusal temelde karşı karşıya getirme sonucunu doğuran bu yaklaşımlar en fazla gerçek çatışmaların üstünün örtülmesine, kitlelerin zihnini bulandırmaya hizmet etmektedir. Yapılması gereken, dünya proletaryasının önderi Marx’ın belirttiği gibi, görünenin ardındaki gerçeklere yoğunlaşmaktır. Diğer türlü burjuva ideolojisinin labirentleri arasında dolaşmak kaçınılmazdır.
İngiltere’de halkın hükümetin İsrail yanlısı tutumuna tepkisi büyümüş ve birçok kentte Filistin halkıyla dayanışma eylemleri gerçekleşmişti. İngiliz hükümeti yoğun tepkiler üzerine, diğer Avrupa hükümetleriyle birlikte Filistin devletini tanıma kararını almak zorunda kaldı. İngiliz hükümetinin Filistin devletini tanımasının ardından, İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, faşist Nigel Farage ile bir görüşme yaptı. Farage hükümetin Filistin devletini tanıma kararını sert bir şekilde kınamıştı. Yapılan görüşmeyle ilgili açıklamalar yapan Sa’ar, Farage’ye İngiliz hükümeti ile halkı arasında nasıl bir ayrım yapılması gerektiğini bildiklerini söylemiş. Farage, Filistin devletinin tanınmasının “Hamas terörizmine verilen bir ödül” olduğunu dile getirmiş. İsrail hükümetinin Avrupa’nın faşist parti ve hareketleriyle çok sıkı ilişkilere sahip olduğu biliniyor. Her önemli momentte bu ilişkilerin yeni bir boyutu gözler önüne seriliyor.
İngiltere’de anti-semitizm ve Yahudi kurumlarının güvenliğiyle ilgili olarak İngiliz devlet kurumlarıyla ortak çalışmalar yürüten Toplum Güvenlik Vakfı yaptığı açıklamada, Yahudileri ortak alanlarda toplanmamaya ve kapılarını kapalı tutmaya çağırdı. Anti-semitizmle mücadele örtüsü altında faaliyet yürüten bu Siyonist kurumlar İngiltere’de etkili.
İngiltere’deki Siyonist etki alanının genişliği, İngiliz İşçi Partisi üzerinde yürütülen operasyonlarda gözler önüne serilmişti. Partinin başkanlığını yürüten Jeremy Corbyn net bir Filistin halkı yanlısı tutum geliştirdiğinde, burjuva basın anti-semitizm suçlamalarıyla partiye saldırılar düzenlemiş, tüm hayatı ırkçılık ve faşizmle mücadeleyle geçen Corbyn anti-semitizm suçlamalarıyla başkanlıktan düşürülmüş ve yerine Siyonizm yanlısı Starmer getirilmişti. Siyonistlerin bu faaliyetlerinin bugünlere yönelik olduğu, katliamlar ve soykırım için hazırlık amacıyla yürütüldüğü bugün daha net görülebiliyor. Tüm çabalarına ve operasyonlarına rağmen halkın geniş kesimlerinin Filistin halkının mücadelesini desteklemesini engelleyemediler. Ülkenin faşistleriyle omuz omuza oldukları en canlı sahnelerle gözler önüne serildi.
Sumud Filosu’na yönelik İsrail müdahalesi Brüksel’den Berlin’e, Buenos Aires’ten Napoli, Cenova’ya yaygın bir eylem zinciriyle karşılandı. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Avrupa’ya alanlar halklar tarafından fethediliyor. Dünyanın tüm sokaklarında halkların kalbi Filistin halkı ve Sumud eylemcileriyle atıyor. Kolombiya İsrail’in yeni bir suç işlediğini açıkladı ve Kolombiya’da kalan dört İsrail diplomatını da sınır dışı etti. Halkların alanları Filistin bayraklarıyla doldurmasının önemli siyasi sonuçları olacaktır. İsrail’in Sumud Filosu’na yönelik müdahalesi, onun izolasyonunu daha da derinleştirecektir. Bunun motoru halkların alanlardan çekilmemesi ve süreklileşecek eylemidir.