Hülya Osmanağaoğlu, Umut Yazıları, YAZARLAR

Tehlikeli Gülüşler – Hülya Osmanağaoğlu

Fotoğraflara bakıp sosyalist bir siyasal okuma yapılacak olursa bu yazının fotoğrafı enternasyonalist mücadelenin gülümseyişi olarak anılsın derim. Gülümseyişleri o fotoğrafı aşan bir tarihsel enternasyonal çizgiyi simgeliyor kuşkusuz; 1936 Barselona’sından bugüne.


Top yekûn devrimci prens ve prenseslerin gülümseyişleri bir dönemin tarihsel kayıtlarını klasik devrimci kahramanlık anlatılarından çıkarıyor aslında. Ölenlerle kalanlarla, politik mücadele hatlarının militarizmin önünü açışıyla da önünü alma çabasıyla da her birini bu tarihin öznesi kılan bir süreç bu. Toplam bir sayı değiller, sadece bir örgütlenmenin isimsiz unsurları değiller, her biri yanımızdan yöremizden, ayrı ayrı anılmayı hak eden, birer politik kişilik onlar. Bir devrimci güzellemeye de indirgenmemeliler ve her birini ayrı ayrı gülüşleriyle hatırlamak gerekli sanki.


Aynı fotoğrafa feminist bir perspektifle baktığımda ise o gözlerin derinliklerindeki tehlikeyi görüyorum… Feminizmi azıcık askıya alma tehlikesi beliriyor zihnimde. O gözlere baktığımda o kocaman gülümseyen devrimci gözlerin beni nasıl “ablalığı” sevme noktasına getirdiğini fark ediyorum. Dönüp yakın geçmişe bakınca bu ablalığı sevme tehlikesinin adım adım ilerlediğini ve içimde büyüdüğünü fark ediyorum. Üstelik sosyalist siyasete dair git gide flulaşan bir gelenek bağından başka bir şey kalmamışken, parti, sosyalist demokrasi, şiddetin bir siyasal mücadele yöntemi olarak kullanılması gibi esasa dair birçok konuda anlaşamaz olmanıza rağmen gelişen bir duygu bu.


O gülüşleri tek tek tanıdıkça büyüdü tehlike. Ablalığın feminizme uymayacağını söyledikçe sekterleşen bir ablalık söylemi çıkıyor karşınıza! Bir cümlede üç kere abla demeye başlayanlar oluyor. Kendi hayatlarından vazgeçenlerin en ufak bir sıkıntı yaşamamanız için gösterdiği çaba ve özen, tüm bunları yaparken kocaman sevimli gülümseyişleriyle abla demekteki ısrarları teslim alıyor feminizmin ilkelerini. Devrimciliklerinin sıcaklıklarıyla (aslında sevimlilikleriyle demek istiyorum ama ciddiyet bozulmasın diye demiyorum) birleştiği noktada mücadelenin her birini nasıl olgunlaştırdığını daha net görebiliyorsunuz. Birden hoşunuza gitmeye başlıyor o sıcacık abla seslenişleri. Neredeyse hiç anlaşamadığınız güncel politika üzerine tartışırken ki olgunluk, devrimci anıları anlatırken illa kahkahaya döndüğünde, militarizmle hesaplaşma çabasının samimiyetini görüyorsunuz.


İşte tam böyle anlarda “haince” feminizmin ilkelerini bir kenara bırakmaya zorluyor sizi güzel gülümseyişli prens ve prensesler; “abla” deyişleri içinizi ısıtıyor, hatta bir hafif kendinizi ayrıcalıklı mı hissediyorsunuz emin olamıyorsunuz. Fotoğraflardaki kocaman gülümseyişe bakıp da gözleriniz dolduğunda parmaklarını şıklatarak “ablamsınız işte” diye oynayış aklınıza gelince gülmeye başlıyorsunuz. Tam da böyle anlar, bu mücadeledeki genç devrimcilerin sadece kahramanlık anlatılarının değil, dostluğun, dayanışmanın, politik tartışmanın ve bol kahkahalı mavraların özneleri olarak anılmaları gerektiğini düşündürüyor. Her birinin ayrı ayrı bu tarihte yeri olması gerektiğini…


Ama işte feminist uyanıklığı her daim korumak şart yine de. Evet gözünüzü kırpmadan güzel gülüşlü devrimci prens ve prenseslere canınızı emanet edebilirsiniz. Ama ablalığa teslim olduğunuzu anladıkları anda en sahtekâr boyun eğişleriyle “abla bana güvenmiyor musun” lafına kanarsanız sonucu hain kahkahalar eşliğinde sıçan gibi ıslanmak olabilir. Böyle anlarda anlıyorsunuz feminizmi korumanın önemini ablalığa öyle fazla teslim olmamak gerektiğini! Ama işte şu fotoğraftaki gülümseyen gözlere baktığınızda yeniden seviyorsunuz abla deyişlerini ve kardeşlerinizin gözlerinden kocaman öpmek istiyorsunuz. Onun için bütün prens ve prensesleri temsilen gözlerinizden kocaman öpüyorum Göze ve Yasin… Gülüşünüz gibi kocaman öpüyorum…

Paylaşın