Umut Yazıları

Cemre’den yazılar: Faşizme ve Sermayeye Karşı Mücadeleyi Büyütelim!

Türkiye ağır bir ekonomik siyasal sürecin içerisinden geçiyor. Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklar faşizan bir baskı dönemi ve ağır bir ekonomik yıkım ile yüz yüzedir. 24 Haziran seçimleri yaklaşan ekonomik kriz ön görüldüğü için öne alınmıştır. Hatırlanacağı üzere işçi sınıfı ve ezilen halklar açısından tam bir yıkım olan 24 Ocak kararları ancak 12 Eylül Askeri Diktatörlüğü sayesinde uygulamaya konulabilmiştir. Cuntacılar darbeden hemen sonra önce devrimci hareketlere karşı bit tasfiye hareketine girişmiş bunu sendikaların kapatılması ya da denetime alınması süreci izlemiş demokratik bütün kazanımlar ve örgütlenmeler yok edilerek sermayeye dikensiz bir gül bahçesi hazırlanmıştır. Bugün yaşanan pek çok sorun ve ekonomik krizin altında devreye konulan bu politikaların etkisi mevcuttur. Cuntacılar bu ağır saldırılarını gizlemek için bir yandan Türk İslamcı bir söylemi esas alırken öte yandan azgın bir milliyetçilik altında Kürt halkına saldırmışlardır. Kürt halkını hedef alan milliyetçilik işçi sınıfı ve yoksulları devletin sınıfsal saldırısını ve karakterini görmesini engellemiş sosyalist hareketler darbeye karşı birleşik mücadeleyi öremeyince yenilgi kaçınılmaz hale gelmiştir. Tarih ondan ders çıkartmak için vardır. Yaşananlardan ders çıkarmak tekrar ettirilmesine engel olmak sağlamak yenilgiyi zafere döndürmek sosyalist hareketin bugünkü sınavı olacaktır.

Saray gayrı meşru seçimlerden hile ve zor yoluyla aldığı onayı kalıcı bir baskı düzeninin inşası için kullanmaya başladı. OHAL dönemi oluşturulan saray MHP faşist ittifakı meclis çoğunluğuna dayanarak ohal politikalarını kalıcı ve hatta daha ağır hale getiren yasal düzenlemelere imza atarak anayasal bir baskı döneminin başlamasını da sağlamış oldu. Bu süreç devletin hızla merkezîleştirilip yeniden yapılanması ile devam ederken bu uygulamaları toplumsal muhalefet ve ardından toplumun yeniden yukarıdan aşağıya yeniden yapılandırılması izleyecektir. Bu bağlamda olağanüstü dönemin karakteri gereği bizzat zor aygıtlarına yaslanarak toplumsal muhalefet ya sarayın sınırlarını çizip neredeyse kıpırdayamaz hale getirilen yasal alana sıkışarak biat etmeye zorlanacak yâ da ağır bir saldırı ile yüz yüze kalacaktır. Bu saldırı dalgasının siyasi yapılanmalar ile başlayacağı ama bunu hızla sendikal yapıların, oda ve demokratik kitle örgütlerinin takip edeceği öngörülmelidir. Muhalif yapılar ya tasfiye ile ya da kıpırdayamaz hali kabul eden bir durumla yüz yüze bırakılırken saray yukarıdan aşağı kendi sendika dernek ne örgütlenmelerini topluma dayatacaktır.

Mesele siyasi açıdan böyle ele alındığında karşılaşılan durum devlet şeklinin değiştiği olağanüstü bir dönemin başladığı şeklinde özetlenebilir. Devletin karakterini olağanüstü kılan şey zor aygıtlarının belirleyici bir hal almış olmasıdır. Biçimsel burjuva demokratik yapıların devam ediyor olması kimseyi yanıltmamalıdır. Yapılan anayasal düzenlemeler ve seçimle birlikte bu kurumların tüm içeriği boşaltılmış yasama yönetme ve denetleme mekanizması sarayın elinde toplanmıştır. Biçimsel kurum ya da haklar saray politikalarını rahatsız edecek düzeye geldiği anda, bilinmelidir ki bizzat mahkemeler ve polis vasıtasıyla ya da yasal düzenlemeler marifetiyle hizaya gelmeye zorlanacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken konu devletin sınıf karakterinde bir değişiklik olmadığıdır. Dün olduğu gibi bugünde devlet sermayenin devletidir ve sermayenin ihtiyaçları ekseninde hareket etmektedir. Bu durumun en açık kanıtı yaşanan ekonomik kriz ve bu krize karşı sarayın çıkışı halkın sırtına yıkmayı hedefleyen önermeleridir. Ülke tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden birisiyle yüz yüze kalmıştır ve bu krizin temel sorumlusu sermayenin işçi sınıfına azgın bir saldırısı olan neo- liberal politikalarıdır. Kriz bir ekonomik kriz değildir. Kriz verili ekonomik tercihlerin yapılmasını ve uygulanmasını sağlayan siyasetin krizidir. Krizden çıkış da işçiler ve yoksul halklar açısından ekonomik tedbirlerle değil siyasal tercihlerle olacaktır. Bu anlatılanlar devrimci parti ve bütün solun önüne önemli görevlerin dikildiğini de göstermektedir. Bu noktada aslında sosyalist hareket açısından ikili bir durumun çıktığı görülmelidir. Bir yandan ağır bir baskı sürecine girildiği göz önünde bulundurularak devrimci mücadele ve siyasetin sarayın daralttığı yasal sınırları içerisine hapsolmadan yürütülmesi, gelmekte olan saldırının göğüslenmesi, devrimci siyaset ve örgütsel organizmanın sürekliliğinin sağlanması görevi solu beklemektedir. Öte yandan gerek ekonomik kriz gerekse emperyalist yeniden paylaşın sürecinin ortaya çıkardığı kırılma ve gerilimlerin olgunlaştıracağı halk hareketlerini kucaklama onu devrimci bir zeminde saraya ve sermayeye karşı yönlendirme görevi solu beklemektedir. Bu nokta da ikili bir mesel solun karşısında durmaktadır. İlk olarak solun hiçbir seksiyonunun tek başına gelmekte olanı terk başına göğüsleme ve olası halk hareketlerini kucaklayıp yönlendirme şansının olmadığı en azından bunun çok zor olacağı kabul edilmelidir. İkinci olarak ise halk kitleleri ve işçi sınıfında bu kadar kopuk bir halde ne devletin zoru ile başa çıkılamayacağı, sınıf ve halk hareketlerinin yönlendirilemeyeceği görülmelidir. Sol aynı zamanda yoksul halk kitleleri ve işçi sınıfı ile buluşma, mevcut şovenist iktidara karşı Kürt Halkı ve ebetteki Kürt Özgürlük Hareketi ile ortak davranabilme imkânlarını hızla olgunlaştırmalı Türk ve Kürt halklarının ortak mücadele imkânlarını derinleştirme görevi ile de yüz yüzedir.

Kabul edilmelidir ki her ne kadar ağır bir baskı süreci ile yüz yüze olsak da süreç devrimci harekete büyük olanaklar da sunmaktadır. Bir yandan yaşanan ekonomik krizi IMF ile anlaşarak ya da gizli bir uzlaşı yaparak ama son tahlilde sermayeden yana bir çözüme giderek bertaraf etmeye çalışacak olan saray politikaları işçi sınıfı ve yoksul halk kitleleri içerisinde propaganda ve örgütlenme imkânlarını arttırmıştır. Bu imkânların kullanılması kitlelere çözüm umudu veren bir hat, görüntü ve güç ile mümkündür. Sosyalistler böylesi bir dönemi karışılmak derinleştirip krizi sermayeye karşı bir mücadeleye yönlendirmek açısından temelde işçi sınıfının devrimci sınıf partisini hedefleyen bir güç birliği oluşturmak üzere gecikmeden harekete geçmelidirler. Bu noktada solun tamamını kapsayan en geniş birliktelik arayışı ideal olan olmakla birlikte reel olan yan yana durabilecekleri bir güç birliği zemini altında ortak plan yapan planları ortak hayata geçirebilen ortak davranan bir çatıda yan yan gelmesi daha makul görünmektedir. Kürt özgürlük hareketi ile işbirliğine açık bu işbirliğini derinleştirmeyi hedefleyen saraya ve kapitalizme karşı ezilen halkların ve işçi sınıfının ortak mücadelesini hedefleyen bir güç birliği için derhal harekete geçilmelidir.

Paylaşın