Birbirini peşi sıra takip eden kadın cinayetleri, ataerkinin vücut bulmuş siluetlerinin eril dili, tacizi, tecavüzü, tecavüzcülerin erkek yargı kalemiyle ‘’özgürlük’ nidaları attığı günler elbette çok taze ve tüm kadınların bilincinde öfke olarak var ediyor kendini. İsimlerimizi satırlara sığdıramayacak kadar ölürken, ardımızda kalan yaşanması güç hayatlarımıza nispeten birileri bize ölüm biçilen yerde, cellatlarımıza indirim yelpazelerinden beraatlerini biçiyor. Ve elbette yaşamdan bi’haber ölümü bekleyen kadınlar değildik hiç birimiz.
Hayatları psikolojik, fiziksel, cinsel, ekonomik ve şiddetin her türlüsüyle kuşatılan vepatriyarkal kapitalizmin gölgesinde isimsiz bir figür olmamak adına kadınların ceplerinde biriktirdiği öfke bu tahakkümü alaşağı edecek kadar güçlüydü.
Sistematik olarak kadınların karşısına çıkan işkencelere ve şiddete karşı nihai olarak verecekleri mücadelenin adı öz savunma iken,ayan beyan bu durumu suç teşkil eden bir hamle değerlendirmesine çeken mahkemelerin birincil algısı kadın iradesini kırmaktan doğru geçiyor. Öz savunma pratiğine dönük sindirme politikalarına rehberlik eden görünürlükleri ise; Kürdistan topraklarında kadın gerillaların bedenlerinin çıplak teşhirinde, yine Kürt kadınların politik hattına saldırı mahiyetinde olan kirli eril dillerinde, tecavüzcülerini erkek yargıdan beklentisi kalmayarak cezalandıran kadınların –meşru müdafaa hakkını görmeksizin- müebbet hapis istemlerindeele veriyor kendini.
Uzlaşmaz bir dirençle adım adım büyüyen öz savunma pratiği;kadın özgürlük güçlerinden, politik bilinci henüz hissetmeyen kadınların evlerine sirayet eden bir kadın kurtuluş mücadelesinin başarısına dönüşmüş durumda. Orta Doğu’da, Kürdistan’da öz savunmada buluşan kadınların iradesinden doğan devrimin izleri henüz silinmemişken bir kez de Nevin’de, Çilem’de, Yasemin’de, Damla’da buluştu ellerimiz.
Kocaeli ’de yaşayan ve 15 yıl boyunca kocasından şiddet gören Damla dayak yediği son gece onu öldüreceğini bildiği kocasını tüple vurarak öldürdü. Bursa’da da benzeri bir olay üzerine Gamze Tosun, uzman çavuş olan eşi Mehmet Tosun’u vurdu ve Trabzon’da kendisini kaçırmak için zorla arabaya bindirmeye çalışan Mehmet Sağlam’ı 7 kurşunla öldüren Songül’de aynı öz savunmanın, direncin örneği olarak karşımızda. Tecavüzcüsünün kafasını kesip köy meydanındaki kıraathanenin önüne atan Nevin Yıldırım ise hala tutsak.
Ordu’da yaşayan tartıştığı eşine öz savunma ile yanıt veren 75 yaşında ki Semra’nın ‘’Hep erkekler mi öldürecek? O beni öldürecekti, ben onu öldürdüm.’’ diyen sesi, ‘’Bir kadın isterse dağ başında bile kalsa dimdik durabilir. Mücadele verebilir, sıfırdan başlayabilir. Burada karanlık çöktüğünde yalnız hissetmiyorum kendimi. Siz iyi insanlar iyi ki varsınız. Kadın arkadaşlarım, hiçbir zaman kirpiğiniz yere düşmesin. Alnınız hep dik; dimdik onurlu kalsın’’ diyen Çilem’in sesine karıştı. Bir bir ses verdi kadınlar; kampüslerden, fabrikalardan, sokaklardan, evlerinden…
Bizler yaşamdan yana saf tutarken direncimizi, baharı getiren kadınlardan, birbirlerinin omuz başlarında dillerinde zılgıt güneşi avuçlayan kadınlardan, sermayeden sorulacak hesabı mahşere bırakmayız deyip sermayedarların ensesinde ateş olan Soma’lı kadınlardan aldık. Biz direncimizi eril tahakkümü evinde, sokağında, yaşadığı topraklarda alaşağı eden, erkek yargının kulaklarını ‘’Ben buradayım, ölmeyeceğim’’ diye çınlatan öz savunmanın kadınlarından aldık.
Biz buradayız; öz savunmada, yaşamda, baharı getireceğimiz yeryüzündeyiz!