Ukrayna’da savaş şiddetlenirken, savaşın niteliği hakkındaki yaygın yanılsamalar da yavaş yavaş terk ediliyor. Bu savaşın ancak daha büyük bir savaşın açılış salvoları olarak anlaşılması gerektiğini başından beri sürekli dile getirdik. Geçtiğimiz hafta yapılan NATO zirvesi bunu birinci elden teyit etti. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace’ın milletvekillerini bilgilendirme toplantısındaki ifadeleri de artık herkesin kartları açık oynamaya başladığının açık bir göstergesi oldu. Wallace diyor ki: “Ukrayna trajik bir şekilde bir savaş laboratuvarı haline geldi. Ukrayna’daki ‘savaş laboratuvarı’ sayesinde Birleşik Krallık ordusu gelişecek.”Bir laboratuvar kurmuşlar, burada savaş taktikleri ve silah teknolojilerini geliştiriyorlarmış. Ukrayna Savunma Bakanı Reznikov geçen ay gerçekleştirdiği Amerika ziyaretinde silah sanayi yetkilileriyle buluşmuş ve onlara şu çağrıyı yapmıştı: “Rusya ile mücadelede modern sistemleri test etmek istiyoruz ve silah üreticilerini yeni ürünlerini burada test etmeye davet ediyoruz.” Ukrayna artık bir ülke değil Batılı silah üreticilerinin özel laboratuvarı. Öyle bir laboratuvar ki, NATO Zirvesi sırasında yeterince hızlı silah tedariki yapılmamasından şikayet eden Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’e yanıt yine Wallace’dan gelmişti. Zelenskiy’i Batı’ya yeterince “minnettar” olmamakla eleştiren Wallace, “Amazon değiliz” demişti. Amazon hızında tedarik gerçekleştirme şanslarının olmadığını vurgulamıştı. Wallace Zelenskiy’i böyle azarlamıştı ve fakat daha ilginç olan unsur, Ukrayna’yı laboratuvara dönüştürenlerin, zirvede Ukrayna’nın NATO üyeliğine dair herhangi bir yükümlülük altına girmeme konusundaki kararlılığıydı. Yani NATO Ukrayna’ya sen bizim için sadece bir laboratuvarsın, son Ukraynalıya kadar savaşıp öldürebildiğin kadar Rus askeri öldüreceksin, bizden garantiler alamazsın dedi. Vekalet savaşlarında köle konumuna düşenlerin başına hep gelen şimdi Ukrayna’nın başına geldi. Zelenskiy’nin Batı basınında eleştirilen tutumunun önemli nedenlerinden biri aylardır büyük propaganda kampanyalarıyla şişirilen “Ukrayna karşı-taarruzu” efsanesinin geldiği noktaydı. Geçen hafta sonu New York Times gazetesinin konuyla ilgili haberinde pek alışık olunmayan bir başlık kullanılmıştı: “Ağır Kayıplar Verdikten Sonra Ukraynalılar Stratejiyi Yeniden Düşünmek İçin Durakladı”. Haberde, Ukrayna’nın Mayıs ayında başlayan karşı taarruzda ciddi kayıplar verdiği ve bu nedenle taarruzda duraklamalar yaşandığı bildiriliyordu. Taarruzun sadece ilk birkaç haftasında Ukrayna güçlerinin tanklar ve zırhlı araçlar da dahil olmak üzere Batı tarafından yeni tedarik edilen silahların yaklaşık %20’sini kaybettiğibilgisi verilmişti. Haberde, ABD’li yetkililerin “duraklamalardan” duydukları huzursuzluğu Ukrayna yetkililerine bildirdikleri de vurgulanmıştı. Bir kez laboratuvar olursanız efendilerin parlak fikirlerinin ve yapılmasını istenenlerin sonu gelmez. Alman DPA haber ajansı, Avrupa Birliğinin en üst düzey diplomatı JosepBorrell’inBrüksel’de yapılacak AB dışişleri bakanları toplantısına Ukrayna ordusu için mevcut eğitim programının önemli ölçüde genişletilmesini ve koşullar elverdiğinde, eğitim faaliyetlerinin kademeli olarak Ukrayna’ya taşınmasını öngören bir belge sunacağını bildirdi. “Koşulların elvermesi”, Ukrayna’da bir ateşkesin gerçekleşmesiymiş. Bir ateşkes sağlanırsa, Avrupa ülkelerinde eğitim gören Ukrayna birliklerinin eğitimi Ukrayna’ya taşınabilirmiş. Borrell’e göre, AB ordularının askerlerinin eğitim amaçlı olarak Ukrayna’da bulunması Rus saldırıları açısından caydırıcı olabilirmiş. NATO zirvesinde kabul edilen bildiri büyük savaşın hazırlıklarının tam gaz ilerlediğinin ilanıydı. Zirvede kabul edilen ve Doğu Avrupa’daki asker ve silah konuşlandırılmasını detaylandıran toplam 4.000 sayfalık belge büyük savaş hazırlığının boyutlarını gösteriyordu. NATO’nun acil müdahale gücünün 40.000’den 300.000 askere çıkarılacak olması savaş hazırlığının boyutları hakkında fikir veriyor. NATO belgesinde Çin hakkında kullanılan ifadeler ve Hint-Pasifik bölgesinin NATO için taşıdığı öneme yapılan vurgu savaş hazırlıklarının kapsamını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Çin’in “küresel ayak izini arttırmak ve gücünü yansıtmak için geniş bir yelpazede siyasi, ekonomik ve askeri araçlar” kullandığı belirtilerken, “Kötü niyetli hibrit ve siber operasyonlar” ve “çatışmacı retorik ve dezenformasyon” ile NATO’nun güvenliğine tehdit oluşturduğu belirtiliyor. NATO zirvesinin ardından yaşanan bazı gelişmelere bu belgeler üzerinden bakmak yararlıdır. ABD 42 yıl sonra ilk kez dünyanın en büyük nükleer denizaltılarından biri olan “USS Kentucky”i Güney Kore’yi savunma gerekçesiyle Busan Limanı’na gönderdi. Kuzey Kore’ye yönelik bu nükleer tehdit Hint-Pasifik bölgesinde gerilimin tırmanmasından başka hiçbir sonuç doğurmayacaktır. Aynı günlerde Ortadoğu’ya yeni F-35 uçağı sevkiyatları yapılması da İran’a yönelik açık bir tehdit anlamına geliyor.Geçtiğimiz hafta Brüksel’de düzenlenen Avrupa Birliği ile Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu arasındaki zirve kaçınılmaz olarak Ukrayna savaşının gölgesi altındaydı. AB’nin ortak metinde Rusya’nın kınanmasını dayatması gerginliğin temel noktasıydı. Guardian gazetesinde ifade edildiği şekliyle: “AB liderleri Latin Amerika ve Karayiplimevkidaşlarının tamamını Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini güçlü bir şekilde kınamaya ikna edemedi.” Batı yayın organlarında ifade edildiği gibi, AB açısından zirvenin temel amacı Latin Amerika ve Karayiplerde gelişen Çin ve Rusya etkisini sınırlamaktı. AB, iki blok arasındaki güçlendirilmiş ortaklığı desteklemek üzere 45 milyar Avro’dan fazla yatırım taahhüdünde bulunmasına rağmen istediği sonuca ulaşamadı. Dahası, Arjantin Devlet Başkanı AlbertoFernández, Avrupa ve Latin Amerika arasındaki ilişkinin kaynakların çıkarılmasıyla ilgili olmaması için beş yüzyıl geçmesi gerektiği esprisini yaptı.Fernandez şaka yollu, bölgedeki 500 yıllık sömürü gerçeğine işaret etmişti. Büyük savaş Ukrayna açılışıyla başladı ancak savaşın farklı cephelerinde hazırlıkların yeterli olmaması şiddetlenmesini engelliyor. Tüm hazırlıklar bunun için. Emekçiler daha fazla yoksullaşırken, kaynaklar artan ölçüde silahlanmaya ve silah sanayilerine aktarılıyor. Ukrayna örneğinde artık birinci elden ifade edilmeye başlandığı gibi, ülkeler laboratuvarlara dönüştürülüyor. Zirvenin ardından açıklamalar yapan Brezilya Devlet Başkanı Lula, “Dünya savaştan yoruldu. Barışa giden bir yol mutlaka bulunmalı. Savaşa taraf olmayan ülkeler barış yanlısı girişimlerde bulunabilir.” dedi. Çin, Endonezya ve bazı Latin Amerika ülkeleriyle bu kapsamda görüşmeler yaptıklarını ifade etti. Zirvenin ekonomik kapsamı hakkında da konuşan Lula, geçmişe göre daha umutlu olduklarını dile getirirken bu yıl başında AB’nin sunduğu teklifler hakkında konuştu. AB’nin ticaret anlaşması için sunduğu teklifin yaptırım ve cezalandırma tehditleri içerdiğini belirten Lula, “AB’ye iki stratejik partnerin anlaşma tekliflerinde bu tip şeyler olmamalı dedik” ifadesini kullandı. Lula AB tarafından sunulan teklifin kapsadığı bazı unsurlar için şunları söyledi: “Neden bir ülke küçük ve orta ölçekli işletmelerimizi öldürmek, yeni girişimcilerin olanaklarını yok etmek için böyle bir taviz versin?Biz Brezilya’yı yeniden sanayileştirmek istiyoruz. Eğer Avrupa yatırım yapmak istemiyorsa, yatırım yapmak isteyen başka ülkeler de var.”Lula’nın kastettiği ülkelerin başında kuşkusuz Çin geliyor. AB Ukrayna savaşında ABD’nin direktiflerini temel aldığı için sanayide ciddi sorunlarla karşı karşıya. Alman sanayisinin ABD ve Çin’e göçünde hızlanma artık sık dile getiriliyor. Emperyalist-kapitalist dünya derinleşen krizinin ürünü olan sorunlara sadece krizi daha da arttıracak çözümler sunabiliyor. Büyük savaşın gerisinde asıl olarak bu temel olgu yatıyor. Tüm dünyanın yok olmasına yol açabilecek büyük savaş ancak uluslararası proletaryanın örgütlü ve birleşmiş eylemiyle engellenebilir. Dünyanın geleceği hiç olmadığı kadar uluslararası proletaryanın sosyalist iktidarına bağlanmıştır. Proletaryanın devrimci öncüleri bu bağlamda büyük bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Rosa Luxemburg’un sözleri: “Ya Sosyalizm Ya Barbarlık” hiç olmadığı denli günceldir.
