Cenk Ağcabay, Umut Yazıları

Arabaya değil barikata gidebilir mi? – Cenk Ağcabay

Halk günlerdir direnişte. Ciğerlerimizi bir avuç para babasına kurban etmeyeceğiz diyor. Para babalarının güvenlik güçleri gazla, tazyikli suyla saldırıyor. Halk geri adım atmıyor, doğa ananın kendine can veren en önemli kaynak olduğunu ve onu koruması gerektiğini çok iyi biliyor.

AKP-MHP faşist iktidarı bir yandan ülkeyi büyük bir ucuz işgücü pazarına dönüştürürken, diğer yandan da ülkenin tüm varlıklarını para babalarına peşkeş çekmek için durmaksızın saldırıyor. Yöre halkı dört yıldır Akbelen ormanlarını korumak için AKP-MHP iktidarına karşı mücadele ediyor.

Akbelen ormanlarına yönelik sermaye saldırısının büyümesi üzerine harekete geçen yöre halkı, doğa ve yaşamı savunan gerçek dostlarıyla birlikte direnişe geçti. Jandarma ve polis saldırılarına karşı bedenlerini barikata dönüştürdü. Sermayenin talan ve soygununa karşı nasıl direnilmesi gerektiğini; AKP-MHP faşist iktidarının nasıl yenileceğini tüm ülkeye gösterdi ve gösteriyor.

Akbelen ormanlarını korumak için direnen yöre halkının yanında devrimciler var. Saldırılara karşı günlerdir omuz omuzalar. Senelerdir AKP-MHP iktidarının koltuk değnekliğinden öte bir pratiği görülmeyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu uğursuz rolünü oynamak için bu kez direniş alanına geldi.

Akbelen direnişçileriyle “dayanışma” içindeymiş. Hep olduğu ve olacağı gibi, direnişçilere sahte nutuklar attıktan sonra alanı terk etmek için aracına yöneldi. Kesim alanına gitmemesinin nedeni “güvenlik gerekçeleri” imiş.

Direnişçiler Kılıçdaroğlu’nun aracının önünü kesip “Arabaya değil barikata git” sloganını atmaya başladığında gerçeklik tüm yalınlığıyla geldi. Direnişçiler günlerdir barikatlarda direniyordu. Artık beylik laflara değil gerçek eyleme gereksinim olduğunu söylüyordu. Nasıl olur bu? Adamlar kalkmış lüks araçları, tiril tiril takım elbiseleri ve korumalarıyla size destek olmaya gelmişler. Bu ne hadsizlik?

İsmi Mustafa Sarıgül olan “alçaklığın kitabını yazmakta mahir” soyguncu ve talancı milletvekili direnişçilere haddini bildirmek için harekete geçti. Layık olduğu karşılığı aldı. Şişli Belediyesindeki yolsuzluk, rüşvet ve talancılığı ayyuka çıkmış bu alçak “Tayyip Erdoğan karşıtlığı” cephesinde yerini alarak temizlenip her şeyi unutturabileceğini sanıyordu. Halk direnişi karşısındaki tutumuyla kendi öz gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Meclisteki en “sert” AKP ve Saray rejimi eleştirileriyle popülerlik kazanan Ali Mahir Başarır adlı CHP milletvekili de kızmıştı. “Bu ne hadsizlik”. Direnişçi halkı parmağını sallayarak tehdit ediyordu. Bir diğer alçak Mahmut Tanal adındaki CHP yöneticisiydi. Direnişçilere “AKP provakatörü”, “iktidarı sizin yüzünüzden kaybettik” diyordu.

Aynen dedikleri gibi… Ellerinde iktidar gücü yok. Bu nedenle, parmak salladıkları halkın üzerine henüz polis, jandarma ve toma gönderemiyorlar. Bu pratikleriyle iktidar olduklarında neler yapacaklarına dair önemli veriler sunuyorlar. Görevleri bedenlerini barikata dönüştüren halkın direnişini kırmak. Sermayenin sadece sopası yoktur. Sopasının yanında hep beklettiği havucu da vardır.

Sermayenin havucu tarihsel rolünü oynamak için sahne aldı ancak halkın kararlı direnişi oyunu bozdu. Akbelen direnişçileri “Arabaya değil barikata git” dediklerinde oyunu bozdu çünkü havucun temel rolü barikata gidilmesini engellemek ya da gidildiğinde barikatı içeriden çökertmek idi.

Direnişçilerin kararlılığı ve bilinci CHP yöneticilerinin adeta kimyasını bozdu. Sadece yüklendikleri görevi becerememekle kalmadılar, ötesine geçtiler. Şirin görünmeleri gereken emekçi halkı tehdit etmeye başladılar. AKP-MHP faşist iktidarının temsilcilerinin her tehdidinde sinip sesini kısanlar, emekçi halka karşı arslan kesildiler. Bu eşyanın tabiatına uygun. Gerekli yanıtı aldılar.

Direniş alanında emekçi halkla omuz omuza direnen, bedenini barikata dönüştürenler de vardı. Onlar da milletvekiliydi. Üzerlerinde tiril tiril elbiseler yoktu. Onları direnen emekçi halktan ayırt edecek sembollere sahip değillerdi. Onlar:

“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
Hep beraber sulardan çekmek ağı
Demiri oya gibi işleyip hep beraber
Hep beraber sürebilmek toprağı”
diyenlerdi.

Türkiye’de seçimlerin ardından emekçi halka yönelik çok büyük bir saldırı başladı. Emekçi halkın sofrasındaki son kırıntılara yönelmiş bu büyük saldırının görünen mimarları Saray’ın atadığı yeni ekonomi yönetimi. “Ekonomik istikrar” gerekçesiyle yürütüyorlar bu saldırıyı. Altılı Masa seçimi kazanamadı ama övünebilir, “Ekonomik İstikrar” gerekçesiyle emekçi halka yöneltilen bu büyük saldırı büyük ölçüde onun uygulamayı vaat ettiği ekonomi politikası unsurlarını kapsıyor. Kendisi iktidarda değil ama önerdiği ekonomi politikaları iktidarda!

Direniş alanında yaşananlara bu açıdan bakmak verimlidir. Gözler önüne serilen esas unsur, düzen muhalefetinin gerçek niteliğidir. Onun sınıfsal karakteri ve emekçi halk karşıtı temelleridir. Seçim süreci sonrası yaşanan tartışmalar bağlamında bunun altını çizmek daha da fazla önem kazanmıştır. Seçim sürecinde bunların arkasına dizilmenin ne anlama geldiği direniş alanında apaçık gözler önüne serilmiştir.

“Arabaya değil barikata git”. Bu slogan Kılıçdaroğlu’na yöneliktir ancak onun barikatla herhangi bir alakası olamayacağı için esas olarak faşizmin nasıl yıkılacağına işaret etmesi anlamında büyük değer taşır. Dahası ülkenin üzerine kabus gibi çökmüş faşizmin nasıl yenileceğinin halkın mücadele pratiği içinde kavramasının çarpıcı bir ifadesidir. Yaygın parlamentarist-reformist yanılsamalara karşı emekçi halkın bir yanıtıdır.

Paylaşın