Seçtiklerimiz

Gezi’den Özgürlük Güçlerine-Umut Keçer

Son dönemde Gezi Direnişi ile alakalı tartışmalar yeniden başladı ve bir çok Gezi Direnişçisine cezalar veriliyor. Tartışmaların bu denli yoğun olduğu süreçte komungucu1.com sitesinde yayınlanan Umut Keçer imzalı yazıda “Bugün daha cesur bir şekilde söyleyebiliriz ki 11 Haziran devrimci siyasetin yüz akıdır. Sonrasında gelişecek bütün mücadele pratiği kendisine 11 Haziran çizgisini esas almıştır. O gün mücadeleyi örgütleyen kadrolardan birçoğu faşizmin operasyonlarıyla gözaltına alınıp mahkemelere çıkartılmışlardır.” ifadelerine yer verildi.

11 Haziran ve Gezi Direnişine bakış açısından önemli olduğunu düşündüğümüz makalein tam halini yayımlıyoruz.

“Gezi direnişi, Türkiye işçi ve ezilenlerin mücadelesinde önemli bir dönüm noktasıdır. 12 Eylül 1980 sonrası gelişmeler düşünüldüğünde uzun bir aradan sonra Türkiye Devrimci Hareketi geniş halk kitleleriyle buluşmuştur. Elbette Gezi direnişi tek bir siyasi çevreye ya da bir örgütlenmeye değil AKP iktidarına karşı muhalif olan geniş bir toplumsal muhalefetin bütününe mal edilebilir. AKP iktidarının ülke genelinde hayata geçirmeye çalıştığı neo-liberal muhafazakar dönüşüme karşı işçi, emekçi ve ezilenler cephesinden büyük bir itiraz gelişmiştir. Bu yönüyle Gezi direnişini var eden zemin bu yönüyle iyi kavranmalıdır. Yaşanan süreç düşünüldüğünde olanlar ne bir dış gücün planı ne de bir tek Gezi Parkı meselesiyle açıklanabilecek bir durum değildir.

AKP iktidarının neo-liberal muhafazakar toplum pratiği toplumu tek tipleştirmekteydi. Aynı zamanda işçi ve emekçiler üzerindeki sömürü pratiği katmerleşmekteydi. Taksim Meydanı başta olmak üzere gösteri ve ifade özgürlüğü üzerindeki yasaklar her geçen gün daha da artmaktaydı. Bu koşullar altında iktidarın Gezi Parkı’nda AVM yapma girişimi karşısında adım adım gelişen bir halk ayaklanması yaşandı. Bu süreçte bir kaç il dışında ülkenin her yerinde milyonlarca insan sokaklara çıktı ve siyasi iktidara karşı demokrasi talebiyle meydanları doldurdu. Aslında Türkiye toplumu için yaşanan önemli bir gelişmeydi ve şimdi 5 yıl sonra halen AKP iktidarının bir şekilde Gezi direnişini tekrar gündem yapmasını ve Gezicilerle hesaplaşmaya çalışmasını buradan doğru değerlendirmek gerekmektedir. Gezi direnişi AKP iktidarının kimyasını bozmuştur. Egemenler cephesindeki krizi daha da derinleştirmiştir.

Bugünlerde AKP cephesinde Gezi’yi krimilize etme çabası derinleşmektedir. Özellikle dış mihrak edebiyatı üzerinden yaratılmaya çalışılan bir algı operasyonu vardır. Ancak Gezi direnişinin bir sorumlusu aranıyorsa bunu yaratan bugünkü faşist iktidarın kendisidir. İşçi, emekçi ve ezilenler cephesine dönük baskı siyaseti, kadınların toplumsal yaşamdan dışlanma çabası, erkek egemen muhafazakar kültür, kapitalizmin kent mekanıyla kurduğu sömürü ilişkisi bunları yaratmıştır. Bugün faşizmin yapmaya çalıştığı bir şekilde Gezi direnişi zemini ile hesaplaşarak toplumsal mücadele hafızasını tahrip etme çabasıdır. AKP faşizmi çokça Gezi paranoyasını yaşamaya devam ediyor. Bizzat Tayyip Erdoğan hemen hemen her fırsatta Gezi direnişçilerine sataşmaya devam ediyor. AKP medyası yine ağız birliği yapmış bir şekilde Gezi direnişine ve onun yarattığı mücadele mirasına saldırmaya devam ediyor.

Elbette Gezi direnişi sırasında çok geniş toplumsal kesimler bu eylemlere katılmıştır. Ancak mücadelenin öncüsü olan güçler her daim devrimciler olmuştur. Gezi geniş halk kitlelerinin katıldığı direniş hareketleri içerisinde her siyasi organizasyonun hangi pozisyon içerisinde olduğunu hatırlamak hem o gün için hem bu gün için değerlidir. Kısaca geniş halk kitleleri, işçiler, emekçiler ve ezilenler sokağa çıkmış ve Gezi direnişi, Gezi direnişi olmuştur. Taksim Gezi Parkı direnişi elbette birden bire ortaya çıkmamıştır. Bir şekilde direnişin bir aşamasında ezilenler cephesinde militan bir duruş kendini ifade etmiştir. Geniş kitleler sokağa çıkmadan önce birileri onlara öncülük etmiştir, kitleler polisle karşı karşıya geldiğinde ilk taşı atan birileri vardır. Polisin saldırısı karşısında ilk barikatı kuran ve ilk molotofu atan birileri vardır. Elbette bu insan bu eylemleri gökten vahiy indiği için yapmamıştır. Bizler açısından ve bütün Türkiye Devrimci Hareketi açısından bu durum ortak bir gerçektir.

Her şeyden önce net bir şekilde Gezi direnişi Türkiye solunun genel bakiyesi açısından bir yüz akıdır. Yıllar geçtikçe bu direnişin anlamı daha da güçlü anlaşılacaktır. Bugün faşizmin Gezi direnişine dönük saldırılarının arka planında bu gerçeklik vardır. Gün geçmiyor ki bu başlıkla gündem yaratılıp faşizmin bir krimilize etme çabası kendini göstermesin dolaysıyla faşizmin bütün söyleminde genel olarak bir Gezi korkusu her daim dinamiktir.

Gezi direnişi üzerine çok ayrıntılı değerlendirmeler yapıldı. Bu konuda kitaplar yazıldı ve bilimsel makaleler kaleme alındı. Tarihin tanıklığı önünde dost ve düşman herkes kimin ne yaptığını bilmektedir. Gezi direnişi sırasında devrimci güçlerin, emek ve meslek örgütlerinin buluştuğu zemin olan Taksim Dayanışması o dönemdeki en genel talepleriyle Gezi’ye katılan geniş kitlelerin sözcüsü olmuştur. O dönem için Taksim Dayanışması’nın talebi olan Taksim Gezi Parkı’na yapılmak istenen AVM ve Topçu Kışlası projesinin iptali, Taksim Meydanı’nın işçi ve emekçilere açılması, Gezi direnişine katılanların yargılanmaması, İstanbul Emniyet Müdürü ve İstanbul Valisinin istifası gibi taleplerin bir kısmı gerçekleşmiş bir kısmı gerçekleşmemiştir. Ancak Gezi direnişi sırasında belirtilen bu talepler en genel anlamıyla bir devrimci demokrasi talepleridir.

Gezi direnişi açısından direnişin ve reformist eğilimlerin en net şekilde kendini ifade ettiği gün 11 Haziran günü olmuştur. Bu direniş ülkemiz toplumsal mücadeleler tarihine altın harflerle yazılmıştır. O gün devrimci siyaset açısından destansı bir direniş gösterilmiş ve tarihe altın harflerle yazılacak bir mücadele pratiği içinde olunmuştur. O süreçte bulunan bütün kadrolar açısından çok nettir ki hepimiz o direniş alanındaki mücadele pratiğimizle bugüne taşınan devrimci yeniden yapılanma sürecinin ilk işaretini vermiş olduk. Bugün daha cesur bir şekilde söyleyebiliriz ki 11 Haziran devrimci siyasetin yüz akıdır. Sonrasında gelişecek bütün mücadele pratiği kendisine 11 Haziran çizgisini esas almıştır. O gün mücadeleyi örgütleyen kadrolardan birçoğu faşizmin operasyonlarıyla gözaltına alınıp mahkemelere çıkartılmışlardır. Taksim Meydanı’nı terketmeyen devrimciler AKP cephesinden saldırıların yanı sıra sol cenahtanda çeşitli sataşmaların hedefi olmuştur. Bunların bir kısmı mücadele pratiği açısından reformistlikten olurken bir kısmı da kendi durduğu yeri anlamlandırmaya çalışma çabasından kaynaklanmaktadır.

11 Haziran barikatlarının arkasında direnen devrimci irade sonrasında Kobani Direnişi ile buluşarak özgürlük güçlerini yaratmıştır. Birleşik Özgürlük Güçleri’ni merak edenler 11 Haziran’da Taksim barikatlarına bakmalıdır. O mücadele pratiği bizleri Kobani Direnişi’nde AKP-IŞİD faşizmine karşı özgürlük güçleri mücadelesine taşımıştır. Kasım Atılımı esasen Gezi direnişinde önderleşen kadrolar üzerinden gelişmiştir. Dolayısıyla özgürlük güçlerininde felsefesini yaratan bu mücadele pratiğidir. Bugün Kasım Atılımı sonrasında Birleşik Özgürlük Güçleri’nin ilan edilişinin 5.yılına giriyoruz. Geride bıraktığımız 4 yılda büyük bedeller ödedik. İhanetleri de gördük, kahramanlıkları da. Şehitler verdik, tutsaklar verdik, sarsıntılar yaşadık ama mücadeleden asla geri durmadık. 4 yıl içerisinde hatalarımız oldu, eksiklerimiz oldu ve bazen önümüze koyduğumuz hedeflerin gerisinde kaldık. Ancak bilinmesi gereken bir gerçek varsa ne olursa olsun girdiğimiz yolda kesintisiz bir şekilde yürümekte ısrar ettik.

Gezi direnişinden özgürlük güçlerine mücadelemizde bir süreklilik vardır. Son 30 yıllık mücadele pratiği siyasal demokrasi mücadelesi üzerinden şekillenmiş bir hareket adım adım bu alışkanlıkları terkederek devrimci bir yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Özgürlük Güçleri’nin kuruluşu ve sonrasında gerçekleşen partileşme süreci bu yönüyle bu nitel birikimin sonucudur. Gezi direnişinden Kasım Atılımı’na oradan da partileşme sürecine aslında kesintisiz bir mücadele pratiği vardır. Bugün bu tarihsel sürece dair bir değerlendirme yapılırken Sezar’ın hakkı Sezar’a verilmeli bu tarihsel süreç doğru temelde analiz edilmelidir. Bu gerçekleri görmeden yapılan değerlendirmeler afaki ve kerameti kendinden menkul değerlendirmeler olacaktır.

Gezi direnişi, Kasım Atılımı ve partileşme süreci değerlendirildiğinde bu sürecin ülkemiz sınıflar mücadelesinin gelişim sürecinin bir sonucu olduğunu görmek gerekmektedir. Sınıf mücadelesinin geliştiği bu evrede mücadelenin yürütücü olan kadroların hepsinin büyük emekleri vardır. Ancak bu sürece önderlik eden kadrolarında hakkını gerçekçi bir şekilde vermek zorunluluktur. Gezi direnişi sırasında gerek AKP medyası tarafından gerekse Türkiye solu tarafından Ulaş Bayraktaroğlu’nun önder rolü tartışılmazdır. İlk taşın atılmasında, ilk barikatın kurulmasında ve ilk molotofun atılmasında devrimci siyasetin önderi Ulaş Bayraktaroğlu’nun öncülüğü büyüktür. Dolayısıyla Gezi üzerine bir değerlendirme yapılırken bu sürecin önderini anmamak tarihsel gerçeğe yapılmış bir tahribat olacaktır. Yine sonrasında gerçekleşen Kobani Direnişi’ne katılma sürecinde Birleşik Özgürlük Güçleri’nin kurulmasında öncü rol Ulaş Bayraktaroğlu’nundur. O sürece katılan birçok kadro bu sürece onun yönlendirmesi ve öncülüğüyle katılmıştır. Özgürlük Güçleri felsefesi üzerine kapsamlı değerlendirmeler yapan ve bunu kitap haline getiren Ulaş Bayraktaroğlu’dur. Sonrasında partileşme sürecininde önderi Ulaş Bayraktaroğlu’dur.

Şimdi bütün bu değerlendirmeler ışığında ülkemizde sınıf mücadelesi bütün keskinliğiyle devam ediyor. Faşizm, saldırı ve baskı politikalarıyla devrimci siyaseti hedef almaktadır. Ülke içerisinde en genel anlamıyla devrimcilere özel olarakta devrimci siyasete baskıların amacı onun iradesini kırmaktır. İradesini kırmak sonrasında mücadeleyi, örgütlenmeyi ve ödenen bedelleri sorgulatmaktır.

Gezi direnişinde gelişen mücadele bizler açısından Özgürlük Güçleri’nin örgütlenmesiyle yeni bir nitelik kazanmıştır. Bugün görevimiz Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri örgütlemek onları faşizme karşı mücadeleye katmaktır.

Gezi’den Özgürlük Güçleri’ne mücadele bayrağımız elden ele dolaşmaya devam ediyor.”

Kaynak:komungucu1.com

Paylaşın