ABD devlet başkanı Joe Biden Gazze’nin bomba yağmuru altında olduğu zamanlarda İsrail’e indi. Kısa bir süre öncesine kadar randevu vermediği, görüşmeyi reddettiği İsrail Başbakanı Netanyahu’ya bu kez coşkuyla sarıldı. Netanyahu’ya aylarca randevu vermemişti ama mesele Filistin halkını imha etmek olduğunda her şey unutulmalıydı. Savaş zamanıydı ve İsrail’in arkasında kapı gibi durmaları gerekiyordu. Biden basın toplantısında ifade ettiği bir dizi zırvanın ardından önemli bir cümle kurdu:
“Bir İsrail olmasaydı, bir tane icat etmek zorunda kalırdık.”
Bu cümle farklı biçimlerde yorumlanabilir ancak işaret ettiği bir temel hakikat var, İsrail bir ihtiyacın ürünü olarak var olmuştur. Emperyalizmin, Ortadoğu’daki ihtiyaçları bu oluşumun ortaya çıkmasının ardındaki asli etkendir. Adam zaten ilk elden söylemiş, olmasaydı “icat etmek zorundaydık”.
İcat ettikleri bu oluşum doğuşundan itibaren en iyi yaptığı işi iki gün önce bir kez daha yaptı. Yaralıların, çocukların, kadınların sığınmış olduğu bir hastaneyi etkili bir bombayla vurdu. 500 civarında sağlıkçı, yaralı, kadın ve çocuk yaşamını yitirdi. İsrail katliamlar kataloğuna yeni bir sayfa ekledi. Hazırlıkları yapılan kara operasyonunun temel amacının Gazze’yi dümdüz edip Gazze’de öldürebildiği kadar Filistinli öldürüp, kalanları yeniden göç yollarına düşürmek olduğu giderek netleşiyor.
Hastanenin bombalanmasının ağır sonuçları belli olmaya başladığında, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ofisi, başbakanın çatışmaların “ışığın çocukları ile karanlığın çocukları arasında” olduğunu söylediği paylaşımı kaldırdı. Amerikan emperyalizmi ve İsrail Siyonizm’i uzun zamandan beri Filistin meselesini bir “Medeniyetler Çatışması” olarak karakterize etmeye çalışıyor. İdeolojik yığınak ağırlıklı olarak buraya yapılıyor. Karanlık ve aydınlığın savaşıdır bu ve karanlıkla mücadele etmeye kim ne diyebilir ki?
İdeolojik kurgu böyle oluşturulduğu için Filistinliler artık açıktan rahatlıkla “hayvansı insanlar olarak” tanımlanabiliyor. Gazze’den dünyaya bir mektup yazan Ahmed İssa bunu vurgulamak için mektubunu “medeniyetsiz ve insan-hayvan” olarak imzalamış. Mektubu, İngilizce İşçilerin Dünyası Dergisi’nde yayımlandı.
Ahmed İssa mektubuna “Merhaba dünya”
Ben işgal altındaki Filistin’denim. Gazze Şeridi’nde yaşıyorum. Evliyim ve iki çocuğum var: Bassam, beş yaşında ve Adam, iki yaşında. Ben 30 yaşındayım.
Ailem 1948’den beri, dedem ve ninemin memleketleri Aşdod’dan zorla göç ettirilmeleri sonucunda Gazze’de yaşıyor. Hayatım boyunca vatanıma dönmeyi hayal ettim.” diyerek başlamış.
İssa 2021 yılında İngiltere’de yüksek lisans eğitimini tamamlamış. Arkadaşları İngiltere’de kalmasını, orada çalışmasını istemiş. O Gazze’ye dönmeyi tercih etmiş. Gazze gençleri için çalışmak istemiş. 7 Ekim’den bu yana yaşananlara emperyalist merkezlerin sunduğundan daha geniş bir perspektiften bakılmasını istiyor ve mektubunda şunları yazıyor:
“Halkım son 17 yıldır Gazze’de yüksek işsizlik oranı, umutsuzluk, su ve elektrik gibi temel insani ihtiyaçlardan yoksunluk ve her an her şeyi hedef alan İsrail savaş uçakları ve askeri insansız hava araçlarının sürekli saldırıları nedeniyle acı çekiyor. Bu, enerji dolu ancak büyümek ya da gelişmek için hiçbir fırsatı olmayan genç bir nüfustur. Bu da işgalciye karşı bir patlamaya neden oldu. Bu koşullar altında yaşayan insanlardan ne bekliyorlardı? Bence 7 Ekim’de yaşananlar, İsrail’in uzun yıllar boyunca insanları boğan ve kuşatan acımasız işgalinin bir sonucudur. Ne bekliyorlar?”
İssa işgalci İsrail’in projesinin onları Gazze’den sürmek olduğuna işaret ediyor ve şunları yazıyor:
“Bizi Mısır’a göç ettirmekten bahsediyorlar ama ben Gazze’den asla ayrılmayacağım! Gazze dışında birçok deneyimim oldu ama kendimi hiçbir zaman başka bir yere ait hissetmedim. Eğer ölecek olsaydık, burada Gazze’de ölmeyi tercih ederdik. Tüm aile üyelerim birlikte kalacağımıza ve buradan ayrılmayacağımıza karar verdi.
Biz dirençliyiz ve asla ayrılmayacağız!
Pes etmektense ayakta ölmeyi tercih ederiz.
Çok acı çektik, her şeye katlandık, dirençliyiz ve her şeye dayanabiliriz ve asla ayrılmayacağız! Bizi öldürmek isteseler bile!
Biz, Filistin halkı, ne olursa olsun sebat edeceğiz ve ülkemizde kalacağız. Varlığımızın direniş olduğuna inandığım için bu topraklarda var olmaya devam edeceğiz.
Sonuç olarak, bizler gerçeğin yanında olan insanlarız. Barbarca ve acımasız bir işgalle karşı karşıyayız ve geceleri uyurken çocukların ve masum sivillerin öldürülmesine tanık oluyoruz. Bu, İsrail’in 2008, 2014, 2021 ve şimdi yaptığı tüm büyük saldırılardaki stratejisidir.”
Ailesiyle birlikte Gazze’de bombalar altında yaşam mücadelesi veren İssa olan biteni bu şekilde karakterize ediyor. Bir de onun gibi “medeniyetsiz ve insan-hayvan” yahudiler var. Onların bir bölümü Amerika’da yaşıyor. Ellen Brotsky Amerikalı bir yahudi. Filistinlilerin özgürlüğü ile dayanışan, dünyanın en büyük Anti-Siyonist Yahudi örgütünün bir bölümü olan Jewish Voice for Peace Bay Area’da gönüllü olarak çalışıyor. Arkadaşı Ariel Koren, Google’ın İsrail’le yaptığı askeri anlaşmayı protesto etmek için Google’dan istifa eden anti-siyonist bir yahudi. İkili geçen hafta ABD Kongre Üyesi Nancy Pelosi’nin ofisinin önünde gösteri yapan ve kendini ofisin kapısına kilitleyen gruptan. Ortak bir yazı kaleme aldılar. İkili yazılarında olan biteni şöyle karakterize ediyor: “Gelişmekte olan bir soykırımdır. İsrailli politikacılar tarafından benimsenen ölüm gösterisini tanımlayacak başka bir kelime yok.”
Anti-siyonist yahudi yazarlar İsrail’in bir soykırımı dayattığını belirtiyor. İsrail’in hedefleri noktasında son derece açık ve net saptamaları var. Bakalım:
“İsrail’in başlattığı zorla yerinden etme, imhanın yerleşik bir öncülüdür – aslında, dünyanın dört bir yanındaki Holokost müzeleri de dahil olmak üzere soykırım akademisyenleri ve kurumları tarafından uluslararası olarak belirtilen soykırımın 10 aşamasının son adımıdır. Aynı anda gerçekleşebilen bu adımlar arasında ‘insanlıktan çıkarma’, grupları su ve gıdadan mahrum bırakan eylemler ve askeri operasyonların yanlış bir şekilde ‘terörle mücadele’ olarak etiketlenmesi yer almaktadır.
Biz oradayız. İsrailli yetkililer ayrım gözetmeyen bombalama kampanyalarını meşrulaştırmak için terörizme başvururken, İsrail savunma bakanı ‘insan hayvanlarla’ savaştıklarını söyledi – soykırıma giden yolda her zaman kullanılan insanlıktan çıkarıcı bir dil. İsmi açıklanmayan bir İsrailli savunma yetkilisinin şu sözleri aktarıldı: ‘Gazze eninde sonunda bir çadır kentine dönüşecek. Hiç bina kalmayacak.”
Yazarlar, ABD’nin İsrail’e kayıtsız şartsız destek politikasının ne anlama geldiğini berrak bir biçimde ifade ediyorlar: “Temsilcilerimizin, dünyanın çoğunluğu tarafından uluslararası hukukun ihlali olarak kabul edilen on yıllardır süren bir işgali kolaylaştıran İsrail politikasına koşulsuz destek vermesini kınıyoruz. İster fail ister mazlum olsun, halkımızı başka bir soykırıma dahil edecek her türlü eylemi kınıyoruz. Milletvekillerimizi de aynı şeyi yapmaya çağırıyoruz. Bizim adımıza potansiyel bir soykırımı finanse etmek antisemitizmin panzehiri değildir: desteklediklerini iddia ettikleri Yahudilere ihanet etmektedirler.”
Emperyalist merkezlerin Filistin politikalarının “Yahudilere ihanet” olduğuna dikkat çeken yazarlar, “Ayrıca Amerikan siyasetini etkisi altına alan Hamas’a aşırı vurguyu reddediyor ve bu son saldırıyı İsrail’in on yıllardır işlediği suçların ve kuşatmanın bir sonucu olarak görüyoruz. Hamas’ı doğuran, Gazze’ye barikat kuran ve işgali yaratan tarih üzerine neredeyse hiç düşünülmedi.” diyorlar.
Yazarlar yazılarını şöyle bitiriyorlar: “Bundan sonra yaşanacak ölümlerde sadece İsrail’in değil, özellikle de uluslararası normları teşvik etme ve işgale karşı çıkma şansı varken bunun yerine seyirci kalmayı tercih eden Amerikalıların da ellerinde kan olacaktır.”
Görüldüğü gibi, çok net bir bölünme var. Bir tarafta siyonizmin arkasında kapı gibi duran emperyalist merkezler, diğer tarafta Müslümanıyla, Yahudi’siyle, Hıristiyan’ıyla dünya halklarının ezici çoğunluğu.
Amerikalı yahudi yazarlar “Ya tamam ama siyasal islamcı Hamas gerçeği..” falan gibi laflar etmedikleri gibi, doğru olanı yapıp tarihsel hakikate işaret ediyorlar. Tarihsel hakikatin esas alınmasını istiyor ve adaleti arıyorlar. Bugünlerde sıkça duyduğumuz gibi, yaşanılanları “Hamas-İsrail Savaşı” olarak karakterize etmeyi reddediyorlar. Bu tür karakterizasyonların siyonizme hizmet ettiğini iyi biliyorlar. Filistin halkının tarihsel direniş hakkına sahip çıkıyorlar.
İssa’nın çocukları topraklarından uzakta mülteci olarak yaşamak zorunda olan bir ailenin dördüncü kuşağıdır. İşgal, topraklarından sürülme, etnik temizlik dört kuşaktır sürmektedir. Siyonizm açısından bu temel gerçeğin üzerinin örtülmesinde kullanışlı araç Hamas’tır. Meseleyi Hamas’a indirgemek, Filistin gerçeğinin üzerinin örtülmesine hizmet ediyor. İssa’nın dedesi, ninesi Hamas’ın eylemi nedeniyle topraklarından atılmadı. İssa’nın annesi, babası Hamas’ın eylemi nedeniyle mülteci olarak yaşamak zorunda kalmadı. İssa, Hamas’ın eylemi nedeniyle bir mülteci olarak doğmadı, çocukları da öyle.
Filistin’in özgürleşmesinin yolu son günlerde hızlı bir yükseliş gösteren enternasyonal dayanışmanın geliştirilmesinden ve Filistin halkının direnişi daha da büyütmesinden geçmektedir. Amerikan emperyalizminin uşakları olan Ürdün Kralı’nın, Mısır devlet başkanının, Filistin devlet başkanının, ABD Başkanı Biden’la görüşmeyi reddetmesi ve İsrail’in kara operasyonunu geciktirmesi tüm dünyada gelişen dayanışmayla ilişkilidir. Bu Amerikan uşakları kendi halklarında büyüyen öfkeyi görüyorlar. AKP-MHP faşizminin şefleri de aynı kapsamdadır. İsrail’le ekonomik ilişkileri geliştirmeye devam ederken, temelsiz laflarla öfkeyi yatıştırmaya çalışıyorlar.
Başarılı olamayacaklar. Dünyanın ezilen ve sömürülenleri, Filistin halkının direnişini onun etrafında oluşturacakları dayanışma halesiyle kaplayacak. Adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesi Filistin halkının direnişinden beslenecek ve onu besleyecek.