Umut Yazıları

Çekil-me(!) – Tümen Turunç

ABD’nin Suriye’den çekilme kararını açıklaması üzerine çok söz söylendi, yazıldı. Karar baş gündeme oturdu. Ancak çekilme ile ilgili bir takım sorular sormakta fayda var. Kim çekiliyor? Nereden çekiliyor? Nereye çekiliyor? Neden çekiliyor? Aynı döneme tekabül eden Türkiye’nin Menbiç hamlesi tesadüfi bir zamanlama mı? Çekilme üzerine oluşan boşluğu kim, nasıl, ne zaman dolduracak? Bu sorular gündemimizi bir süre daha kurcalayacak.
Ancak bu sorular emperyalist kapitalist dünyanın güncel analizinden soyut ele almak analiz ve öngörülerin ayaklarını havada bırakacaktır.

Şüphesiz ki, özellikle 24 Haziran seçimleri sonrası Türkiye’de hız kazanan iktisadi çöküş, dünya genelinde süre gelen iktisadi krizden bağımsız değildir. Türkiye emperyalist zincirdeki zayıf halkadır. Bundan temellidir ki geniş çaplı krizin en yıkıcı etkileri ile en hızlı tanışan da Türkiye olmuştur. Emperyalistler içerisinde bulundukları ve öngördükleri krizin en az bizler kadar farkındadırlar. İktisadi krizler ve yönetim krizleri arasındaki bağlantıyı da çok net okuyabilmektedirler. Türkiye’de 3. Havalimanı, TOKİ, İzban, İzocam, Flormar başta olmak üzere irili ufaklı sınıf hareketleri, Fransa’da sarı yelekliler, İngiltere, Belçika, Hollanda gibi ülkeler başta olmak üzere, bugün özellikle Avrupa içerisinde “alt ve orta” sınıfın dinamizmi egemenlerin korkulu rüyası olmaya başlamış durumdadır. En somut kanıtı “demokrasi odağı” ülkelerin en demokratik hak taleplerine sert polis saldırıları ve medyada sansür uygulamasıdır. Ancak günümüz koşullarında engelleyemedikleri güç sosyal medya ve internet hem kitlelerin örgütleyici gücü hem de saldırıların dünya genelinde kamuoyu oluşturması ile ters tepti. Dışarıdan bakıldığında ABD’nin çekilme kararı içeriden Fransa’dan farklı değildir. Gelecek “kötü günleri” öngören, dünya genelindeki dinamizmi gören ve bir süredir kasetler, istifalar ile çalkalanan, her söylemi sansasyon yaratan Trump’un önderliğindeki ABD’nin Suriye’den çekilme sebebinin “terörü bitirdikleri” sözleri safsatadan ibaret olup, özünde gelecek iktisadi çöküş ve iç dinamiklerin harekete geçebilme korkusudur. Suriye’de “iç savaş” bir süredir sıcaklığını azaltmış, “maşa savaşı”na dönmüş durumdadır. Emperyalist Paylaşım Masası’nın bir köşesinde yer alan Türkiye ise içerisinde ki krizi kan ile örtme ve fetih rüyaları ile sahada ısrarla varlığını arttırmak istiyor. Her seçim öncesi gibi bu seçimde de “kan”ı propaganda aracı olarak seçmiş durumda. Sistemsel krizlerin bilincindeki ABD, Menbiç ve Güvenli Bölge gibi taktiklerle AKP iktidarına Suriye’de kısmi hareket alanı hediye ederek seçimlerde AKP lehine bir başarı istiyor. Çünkü zincir bir noktasından kırılırsa iktidarlarının ne ile karşı karşıya olduklarının farkındalar. Farkındalıkları hamlelerini belirliyor. Bir yandan dünyanın demokrasi meleği ABD askerlerine yönelik saldırılar, Suriye’de varlığın haklılığını(!) gösterdiği propagandalarını yapıyor, “birimiz burda kalmalı/tehdit sürüyor” imajı yaratırken diğer yandan da Türkiye gibi NATO üyesi ve ABD’nin rızası olmadan hamle yapamayan bir ülkenin varlığı doğrudan olmasa da dolaylı yollardan ABD’yi Suriye topraklarında var etmiş oluyor. Bu da “çekilme” kavramını süslü paketlerle kamufle etmenin ötesine geçiremiyor.

Balyoz, bölge dinamiklerinin ellerindedir. Kapitalizm ömrünü tamamlamış, cihaza bağlı yaşamaktadır. Cihazın enerjisini ise ezilenlerin kanından elde ediyor. Zinciri kırmakta, fişi çekmekte bölge halklarının ellerindedir. Asalaklar sınıfını omzumuzdan indirebilme imkanı hiç olmadığı kadar ellerimizdedir. Zinciri bir noktasından kırdık mi, özelde Ortadoğu, genelde dünya üzerinde ki kara bulutları kaldırabiliriz. Yeter ki elimizi balyoza uzatalım.

Paylaşın